Sizin döneminizdeki gençlik için Üstad Necip Fazıl nasıl bir mânâ ifade ediyordu?

Bizim dönemimizde Üstad, gençlik için her şey demekti. Bir heyecan ve ruh fırtınasıydı. Üstad’ın bir sözünü duyabilmek için kilometrelerce yol giderdik. Üstad’ın ne hali ne de üslubu sıradandı.

Üstad’ın birçok konferansına katıldınız. Üstad ile alakalı aklınızda kalan, sizi etkileyen bir hatıranız var mı?

Şöyle bir hatıramı anlatayım; biz 1979 İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü mezunuyuz. “Mukaddesatçı Gençlik Gecesi” adı altında bir gece düzenleyecektik, Yüksek İslam Enstitüleri Federasyonu ve İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Talebe Cemiyeti olarak. Ben o zaman İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Talebe Cemiyeti başkanıydım, Federasyon başkanımız da Ali Mazak’tı. Spor ve Sergi Sarayı’nda düzenlenecekti bu gece, bugünkü adıyla Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda. Üstad’ın konuşmacı olduğuna dair afişleri vs. her şeyi hazırladık. Birkaç gün kala Üstad o günkü Hergün Gazetesi’nde yazı dizisine başladı. Bu yazı dizisinin de konusu Prof. Süleyman Ateş’in melekler ile ilgili ve bazı sapık düşüncelerine cevap mahiyetinde. “Üstad neden Hergün Gazetesi’nde yazmaya başladı?” diye konuşuluyordu. O zaman çok keskin sınırlar, çizgiler vardı. Burada ben çok ciddi endişeye kapıldım. Bir tarafta Ülkücüler, diğer tarafta Akıncılar. Çok büyük bir dalgalanma yaşandı. Üstad gençleri zirvelerde görüyordu yahut zirvelere çekmeye çalışıyordu. Ama anlayamıyorduk herhalde, büyük bir kesim tarafından anlaşılamıyordu. Ve öyle bir hava yayıldı ki; “Üstad MHP’ye, Ülkücülere kaydı.” şeklinde. Tabiî böyle bir şey söz konusu değildi. Bir de o sıralarda Üstad, Erbakan ve bazı siyasetçilere karşı öfkeliydi, sözünü dinlemedikleri için. Siyasî mânâda Üstad’ın heyecanları, beklentileri vardı. Ben o zaman arkadaşlara; “Biz bu geceyi düzenleyeceğiz, Üstad gelip konuşma yapacak, afişler vs. her şey hazır ama Üstad’a karşı bir taşkınlık olabilir.” dedim. Bu endişe içimizde çok büyüdü ve “Üstad’ın evine gideceğiz ama hiçbiriniz konuşmayacak ben konuşacağım.” dedim. “Üstad’ım biz geceyi iptal ettik.” diyecektim. 1977 yılıydı Üstad’ın evine vardık, oturduk ve Üstad sanki bizim geliş gayemizi biliyormuş gibi hemen söze o noktadan girdi; “Mürailer her gün grup grup kapıma geliyorlar, sanki ben onları tanımıyor muyum, kim olduklarını bilmiyor muyum?” dedi kendine has üslubuyla. Asıl bundan sonra sözlerine öyle bir devam etti ki, 4. yahut 5. cümlesinde ben ayağı fırladım ve dedim ki; “Üstad’ım sonuna kadar arkanızdayız.” Düşünebiliyor musunuz? Biz oraya ne maksatla gittik, bizi dakikalar içerisinde uçurdu adeta, nerede olduğumuzu unutturdu. Böyle bir hatıram vardı Üstad ile. Hatıramın devamında Üstad düzenlediğimiz geceye geldi, konuştu ve hiçbir taşkınlık çıkmadı. Unutulmaz bir gece yaşandı.

Akıncılar, Ülkücüler, solcu gruplar… Siyasî bakımdan hareketli bir dönem. O süreçte Üstad nasıl bir misyon îfâ ediyordu?

Müstesna kelimesi bile Üstad’ın müstesnalığını ifade edemez. Üstad üslubuyla, sözleriyle ve davranışlarıyla kimselere benzemiyordu. Bugün bile siyasette esen rüzgâr kesinlikle ve doğrudan onun eseridir. Çünkü, Üstad’ın üslubundaki heyecan sıradan bir heyecan değildi. Meseleleri damardan kavrayan, ilk cümlelerinde insanları yerinden oynatan birisiydi.

Tam da bu noktaya gelecektim. Üstad’ın gençlik üzerindeki etkisi ve bugüne yansımasını nasıl değerlendiriyorsunuz, Üstad’ın fikirleri bugün nasıl bir aks-i seda buluyor cemiyetimizde?

Bugün siyasette, edebiyatta, düşüncede üslup olarak, heyecan olarak, aksiyon olarak gelinen nokta Necip Fazıl’ın eseridir. Nereden bakılırsa bu izler görünür. Eğer Necip Fazıl bu dünyaya gelmeseydi söz de, üslup da, yazı da, edebiyat da, fikir de, aklınıza gelebilecek ne varsa hepsi çok alçak irtifada seyrederdi. Ve bir ruh, heyecan asla görünmezdi. Ne sanatta ne de edebiyatta. Ama Necip Fazıl bunları yüzde yüz bir şekilde değiştirdi.

Üstad Necip Fazıl’ın Büyük Doğu ve Başyücelik ideali... Bu idealin insanlar tarafından anlaşılmamasından, sadece edebî tarafının görülmesinden de mustaripti. Bu idealin tatbiki noktasında gençler ne yapmalı?

Bizim zamanımızda Üstad ne yazmışsa, ne yayınlamışsa onları en kısa zamanda bulmaya, okumaya, görmeye çalışırdık. Bugün böyle bir şey var mı bilmiyorum. Tabiî bugünkü gençliğin çok gerisinde kaldık, ben 1950 doğumluyum. Bugün insanlar bugün adeta savruluyor. Bir de sosyal medya dedikleri bir bela var. Gençlik elindeki telefondan başka bir şeyle ilgilenmiyor gibi. Bu problem aşılmalı, Üstad’ın bıraktığı miras olan Büyük Doğu külliyatı her gencin evinde bulunmalı, tekrar tekrar okunmalı ve okutulmalı. O eserler insana ruh kazandırır. O ruh olmazsa zaten bir şey olmaz. Biz, Necip Fazıl’ı bir insan olarak yüceltmiyoruz, kendisinin de zaten “Bana saygı duyulsun” şeklinde bir şeye ihtiyacı yok. Bir hatıramı daha anlatayım; Üstad Millî Türk Talebe Birliği’ndeki bir konuşmasında bize şöyle bir anısını anlattı; “Geçen akşam Ankara’daydım, bir abiniz bana ‘Üstad’ım nice zamandır ağlayamıyorum.’ dedi. Ben de ona ‘madem ki ağlayamadığını hissediyorsun sen ağlıyorsun.’ dedim.” Şimdi böyle bir tespiti kim yapabilir? Necip Fazıl’ın adı bile bir heyecandır. Üstad’ın hiçbir şeyini görmesek, bilmesek de Necip Fazıl’ın adı bir heyecandır ve kimselere benzemez. Dilerim ki, Üstad’ın heyecanı raflarda kalmasın.

Elinden geldiğince bunun için mücadele edenler de var.

Biliyorum, sizin de bu uğurda mücadele ettiğinizin farkındayım. Ama maalesef günümüzde insanları başka heyecanlar sardı. Elbette başka heyecanlar da olacak ama mesele hayatın tamamının o heyecanlar olması. Üstad bugünleri görseydi herhalde dünyaya sığamayacak derecelerde taşardı.

Teşekkür ederim vakit ayırdığınız için.

Rica ederim.

Baran 749. Sayı