“Yürüyen. Büyük Doğu: İBDA”, yeni zaman ve mekâna “21. Yüzyıl İslâm Dil ve Diyalektiği” olarak tebliğ ve teklif edilmiştir. “Bâtının zâhire çıktığı bir zaman”da yaşadığımıza işaret eden İBDA Mimarı, “Velilik bir mecburiyettir.” buyurmuşlardır. Haliç Kongre Merkezi’nde vermiş oldukları “ADALET MUTLAK’A” isimli konferanslarında, Batı tefekküründen bir alıntı yaparak, irfan kavramına da açıklık getirmek vesilesi üzerinden çok büyük bir hikmete işaret etmişlerdir: “Unutmak saklamanın başka bir çeşididir.” Bu sözün derinliklerinde, yine Batı tefekküründe yer alan, “İntikamın en şiddetlisi unutmaktır.” sözünün de hakikatini mündemiç olarak, “Unutmak Allah’a havaledir.” sözünde saklı olsa gerektir. Bu sözde “Hesapları çabuk görücü olan Allah’a sığınmak” mânâsı olduğu gibi, “Her işde bir hayır vardır.” ve “Takdir, tedbirin üstündedir.” anlayışı çerçevesinde, “Allah'a teslim olmak, hayırların en hayırlısıdır.” mânâları da saklıdır.

Niçin bu kadar çok ve derin bir açıklama yapmak ihtiyacı duyduk? Şunun için: Bilindiği üzere içinde yaşadığımız yeni zaman ve mekâna hükmedici vasfıyla temayüz eden beşer zekâsının şeytanî temsilcileri, yani Deccal Komitesi’nin Küresel Sermaye artıkları, ellerinde bulundurdukları teknik ve teknolojik imkânları daha ziyade insanlığın aleyhinde kullanmaya, daha doğrusu şeytanî akla hizmet edecek şekilde kullanmaya and içmiş gözükmektedirler. Bundan dolayıdır ki insana ve de insanlığa her türlü kötülüğü yapmak için her köşe başını tutmuş vaziyettedirler. Allah’a ibadet eden insan soyunu -ki bu insan soyu İslâm’a inanan Müslümanlardan başkası değildir- insanı ortadan kaldırıp yerine yapay zekâ ile donatılmış robot insanlar yerleştirmeyi hedeflemektedirler. Bu tür düşüncelerinin şuur altında yatan gerçek, Kıyamet öncesi yeryüzünde bir tek tane dahi Yahudi kalmayacağını haber veren “Mutlak Hakikat”e olan intikam ateşi olsa gerektir. Kendilerince Allah’tan intikam almaya and içmiş olan Deccal Komitesinin tetikçisi mahiyetindeki Küresel Sermaye artıkları -ki yekûnü ya doğrudan putperest veyahut da doğrudan Yuda nesebidir- kendilerinden başkasını insan dahi kabul etmiyorlar. Bundan dolayıdır ki, sahici insan soyunun dünyada yaşamasına dahi tahammül edemiyorlar. Ve yine bundan dolayıdır ki kendilerinden başka tüm insanlığı kendilerine hizmetçi kılmak istiyorlar. Ve yine bundan dolayıdır ki topyekûn insanlığı zihni olarak dönüştürmek istiyorlar. Ve yine bundan dolayıdır ki “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA” Mimarı’nın, “Beklenen Kahraman” olması hasebiyle, “Beşer zekasının sekreteri İBDA” mottosu çerçevesinde söylersek, “Topyekûn insanlığın en üst iradesini temsil” ettiğinden dolayı “Telegram-Zihin Kontrolü” uygulaması için hedef kişi seçiyorlar ve O’na tam 18 yıl kesintisiz Telegram işkencesini reva görüyorlar. Teslim almak mümkün olmayınca da, Şehid olmasına vesile oluyorlar. Mutlak müjde, “Allah nurunu tamamlayacaktır, kâfirler istemese de.” ve “Allah, kâfirleri de İslâm’a hizmet ettirir.” mutlak ölçüsünün bir gereği olarak, İBDA Mimarı, kâfir eliyle Peygamberlerden sonraki en yüksek mertebeye yükseltildi, yani Şehid edildi.

Şimdi sıra mevzuun bamteline geldi. Ne diyordu İBDA Mimarı, “Unutmak saklamanın başka bir çeşididir.” Belki de saklamanın en iyi yoludur da denilebilir. Nitekim istihbaratta ve dahi yeraltı dünyasında -ki bu durumun hakikati suskunluk, yani ölü olmaktır, bunun yerüstündeki hakikati de Mürşid elinde meyyit olmaktır- ki “Suskunluk yasası” adı altında fevkalade bir durumun varlığı dikkate alındığında, unutmanın ne büyük bir nimet olduğu apaçık bir şekilde ortaya çıkar. “Unutmak saklamaktır”, aksi takdirde zihin kontrolü çerçevesinde zihnin okunması durumunda, -ki bu durumun hakikati, Velinin küçüğü büyüğü olmaz ama, en küçük Velinin değil zihinden geçeni, kalbten geçeni dahi okuyabilmesidir- insanın imanını istemese de tehlikeye sokacaktır. Çünkü aklını bulandıracaktır ve bulanık aklın kalbi de bulanıklaşacaktır. İBDA Mimarı’nın bizzat kendi tecrübesinden hareketle elim bir kaygısını dile getirdiği üzere, “Bu tür bir uygulamadan imanını ancak bir Veli kurtarabilir.” sözü çok, ama çok çok dikkate değerdir. Ve yine İBDA Mimarı’nın “Velilik bir mecburiyettir.” sözünü de bu çerçevede değerlendirmek icab eder. Evet; “Velilik bir mecburiyettir.” çünkü içinde bulunduğumuz yeni zaman ve mekân, iki zıt kutbun büyük, en büyük savaşına sahne olmaktadır. Yani ruh ve nefs arasındaki savaşın tam orta yerindeyiz! Buna biz Mehdî ve Deccal Savaşı da diyebiliriz! Bu savaş, Allah Resûlü’nün haber verdiği “Melheme-i Kübra-Kanlı Savaş”tan başkası değildir. Bu savaşta ilkin her iki tarafın sahteleri tasfiye edilecek, diğer bir ifadeyle de itlaf edilecektir. Hakikaten her iki tarafın sahtelerine hayat hakkı kalmayacaktır. “Ya bizdensiniz, ya da onlardan” esprisini mühimsemeyen naneyi yiyecektir. Amerika Devlet Başkanı oğul Bush’un söylediği, “Ya bizdensiniz ya da düşman” demesinin arka planında, İBDA Mimarı’nın “İBDA Diyalektiği -Kurtuluş Yolu-” isimli eserinin son sayfasında Hazret-i İsâ Aleyhisselâm’a atfedilen, “Bizden olmayanlar bize zıttır ve toplanmayanlar dağıtır!” tebliğinde yer verdiği hakikatin tersinden doğrulanması vardır. Büyük Savaş çoktan başlamıştır bile.

Bu mevzuda 1990’lı yılların başında patlak veren “1. Körfez Savaşı” mühim bir kırılma noktası teşkil eder. İBDA Mimarı’nın 1992 yılında “Cuma Eylemleri” çerçevesinde dönemin Cuma Dergisi’nde vermiş oldukları röportajda söyledikleri bugün çok daha net anlaşılmaktadır: “Şartlar Türkiye’yi tarihi misyonunu üstlenmeye zorluyor.” Evet, köprünün altından çok sular aktı ve hala da akmaya devam ediyor. İyisi mi bizler imanımızı kurtarmaya bakalım. Said-i Nursi Hazretleri’nin “Zaman imanı kurtarma zamanıdır.” sözünü hatırlamanın tam yeri olsa gerektir. Ve yine, bu çerçeveden olarak, İBDA Mimarı'nın, “İBDA, Said-i Nursi Hazretleri’nin rüyasını gördüğü bir temsil planındadır. Bu mânâda Said-i Nursi, İBDA’nın kadrosudur.” sözünü de hatırlatmak isterim. Bunu şunun için söylemek ihtiyacı duydum. “Nakşi sırrıdır kavgam!” diyen İBDA Mimarı’nın “Velilik bir mecburiyettir.” demesi, hayatı anlama ve anlamlandırma sürecinde, İslâmî bir hayat yaşamanın asgari şartı hâlinde “Yürüyen Büyük Doğu: İBDA”nın teklif ettiği içtimaî sistemin devletine, diğer bir ifadeyle de “Başyücelik Devleti”ne duyulan ihtiyaca işaret etmek içindir. “Başyücelik Devleti”nde tatbik edilmesi teklif edilen içtimai sistemin muhataplarından veli mizacında olmasını istemesi çok dikkate şayandır. Değil mi ki söz konusu ruh ve fikir veya içtimaî sistemin zâhir olan konsepti, “Örnek Ümmet Modeli” olan “Asr-ı Saadet”i kendisine tek örnek olarak tanımaktadır. Malumdur ki her bir Sahabi, en büyük bir veliden çok daha büyüktür. En büyük velinin -ki velinin küçüğü büyüğü olmaz, demiştik- en küçük Sahabinin -ki Sahabinin de küçüğü büyüğü olmaz, sadece dereceleri farklı!- “Atının burnuna kaçmış toz tanesi kadar kıymeti yoktur.” Hal böyle iken, içinde yaşadığımız yeni zaman ve mekânda yaşamanın asgari şartı, veli olmayı da mecbur kılmaktadır. Çünkü düşman, yani nefs, diğer bir ifadeyle nefesin müşahhas temsilcileri mahiyetindeki Deccal Komitesi her zamankinden çok daha sofistike bir şekilde iş kotarmaktadır.

Ruhun dibine kadar yaklaşan nefs, ruhtan çaldıklarıyla adeta ruhu esir almanın eşiğinde karargâh kurmuş gözükmektedir. Mevzu “Ya herro ya merro!” noktasına gelip dayanmış ve düğümlenmiş gözükmektedir. Bize düşen bu durumdan kurtulmaktır. Yani imanımızı kurtarmaktır. “Nasılsanız öyle idare edilirsiniz.” mutlak ölçüsü bir yana, “Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz.” Sahabi sözü de göstermektedir ki, “Başyücelik Devleti”nin teklif ettiği içtimai hayat ertelenemez bir mecburiyettir. Evet, “Unutmak saklamanın başka bir çeşididir.” ve bu durum, aslında mutlak savunma mekanizmasına taalluk eden bir durumdur da. Diğer bir ifadeyle de Mutlak Varlık olan Allah’a teslim olmayı gerektiren bir durumdur da. Ve yine tıpkı bir mürşide teslim olmak gibi, yani ölünün gassala teslim olmasına denk bir şekilde, İslâmî bir devlete teslim olmayı gerektirmektedir. “Her Türk asker doğar!” sözü bir tarafa, “Her Müslüman birer şehidlik adayıdır” sözü, İBDA Mimarı’nın “Kayan Yıldız Sırrı” isimli şiir kitabında yer verdiği “Yeşilırmak” isimli şiirinde “Mânâsını öğrenmiş kurtuluş alayları / Hakikat çevresinde şehitlik adayları” mısraları zamane insanlarına çok şey söylemeli. Malumdur ki “Yeşilırmak”, Üstadı Necip Fazıl’ın “Sakarya Türküsü” isimli destanına bir naziredir. Evet, “Unutmak saklamaktır.” Bunun hakikati “Her an bir şe’nde olan Allah”a bütün işleri havale etmektir. Şeriate sımsıkı bağlılık, bütün işlerin Allah’a havale edildiğini göstermekten başka bir şey değildir. Yani her iş ve eserde bütün veçhesiyle Allah’a tam teslimiyeti gerektirir. Bu teslimiyetin zirve noktası, “an”ı yaşamaktır. İBDA Mimarı, “Müslüman çağından mesuldür” der ve ekler: “Anın hakkını verebildiğin kadar Müslümansın!” “An’ın hakkını vermek” veli olmak mânâsını da mündemiçtir.

Bu durumun içtimaî hayattaki karşılığı, “Kişi içinde bulunduğu işin zamanı içindedir.” hakikatine de yol verecek şekilde, “Bütünün parçaya tecellisi” hikmetine de kapı aralayan olmak mânâsına, “mevzu sahibi olmak”tır. “Mevzu sahibi olmak” demek, her ne iş üzerinde olursak olalım, üzerinde bulunduğumuz işin hakkını vermeyi davet eden veli mizacı üzerinden iş yapmak demektir. Diğer bir ifadeyle de, üzerinde bulunduğumuz işte fani olmak demektir. Diğer bir ifadeyle de üzerinde bulunduğumuz işin meczubu olmak, posedesi olmak demektir. Diğer bir ifadeyle de üzerinde bulunduğumuz işi, tıpkı bir ibadet aşkıyla, ihsan üzere yapmak, yani Allah’ı görür gibi ve Allah’ın huzurunda imişcesine yapmaktır. Dolayısıyla da işinin ehli olmak demektir. Bundan dolayıdır ki, işi ehline vermek gerekmektedir. Bu şuurdur ki, “Unutmak saklamaktır.” dolayısıyla da zihin kontrolü üzerinden aklın okunması ve akabinde de yönlendirilmesi mümkün olmaktan uzak kalsın! Yani Deccal Komitesi’nin tetikçileri mahiyetindeki Küresel Sermayenin maymunu olmaktan kurtulmak mümkün hale gelsin. Velev ki dönüştürmek için elektromanyetik dalgalar üzerinden fizyolojik yüklenmenin bir neticesi olarak her türlü işkence denensin veya tatbik edilsin, ölürsek şehid, kalırsak gazi modunda takdir-i ilâhiyeye yelken açmış oluruz. Allah Büyük!

Baran Dergisi 725.Sayı