Selâmün aleyküm. Nasılsınız?
(Av. Güven Yılmaz, iyi olduğunu söylüyor.)
Toplantı bugün de devam ediyor mu?
(Carlos, 1994 yılında öldürülen Avukat Fuat Erdoğan anısına Halkın Hukuk Bürosu tarafından 17-18 Eylül 2011 tarihlerinde Mimar Sinan Üniversitesi'nin Fındıklı'daki binasında düzenlenen "Hak Mücadelesi ve Hukuk" başlıklı uluslararası sempozyumu kastediyor. Av. Yılmaz, sempozyumun devam ettiğini ancak kendisinin “bugünkü” bölümüne katılmadığını ifade ediyor.)
Dr. Manuel Vadell’in dünkü toplantıyla alâkası nedir?
(Carlos, Venezüella Devlet Başkanı Chavez’in avukatı Manuel Vadell ile 17 Eylül 2011 günü -Av. Güven Yılmaz aracılığıyla- yaptığı ve sempozyuma katılanlar için Türkçe-İngilizce-Arabça dillerine tercüme edilen İspanyolca konuşmanın kendisi için “sürpriz” niteliğinden hareketle, Dr. Vadell’in sempozyuma ne sıfatla katıldığını soruyor. Av. Yılmaz, Manuel Vadell’in sempozyuma konuşmacı olarak katıldığını, Vadell’den başka, Kolombiya, Suriye, Filistin, Irak, Lübnan, Almanya, Yunanistan gibi ülkelerden konuşmacıların da sempozyuma iştirak ettiklerini belirtiyor. Dr. Vadell’e Carlos’un mektubunun bir kopyasını teslim ettiklerini de ekliyor ve Vadell’in iki yıl önceki aynı uluslararası sempozyuma da katılmış olduğunu Carlos’a hatırlatıyor.)
Ha, evet, hatırlıyorum. Tamamdır. Çok güzel.
Kumandan Mirzabeyoğlu nasıl?
(Kendisini “dün” ziyaret edemediğini ancak iyi olduğunu söylüyor Av. Yılmaz.)
Yeni bir haber, durumunda yeni bir gelişme var mı?
(Av. Yılmaz, olmadığını söylüyor.)
Büyük terörist(!) Fazıl Duygun nasıl?
(Av. Yılmaz, gazeteci Fazıl Duygun’un da iyi olduğunu, sempozyumun dünkü bölümünde kendileriyle beraber dinleyici olarak bulunduğunu, şimdi de yanında olduğunu söylüyor.)
Fazıl Duygun’la geçen hafta konuşmaktan gerçekten çok mutlu oldum, iyi bir insan o. Kendisine çok selâm söyleyin.
Kayınbiraderiniz nasıl peki?
(Av. Yılmaz, Ali Osman Zor’un hâlâ cezaevinde olduğunu, zaten iki yıllık kesinleşmiş bir hapis cezası bulunduğunu söylüyor.)
Allah kahretsin. Gerçi iki yıl da çok uzun bir zaman sayılmaz. O ne yapacağını bilir.
(Av. Yılmaz, Venezüella Dışişleri Bakanının, Venezüella hükümeti olarak Carlos’a desteklerinin sürdüğü şeklindeki açıklamasını hatırlatıyor.)
Biliyorum. Zaten hep konuşuyor, hep beyanat veriyorlar ama, fiiliyatta bana ulaşan, benim için yaptıkları hiçbir şey yok. Göndermeleri gereken telefon paramı, yemek paramı bile vermiyorlar. Yurtdışındaki avukatlarımla nasıl görüşebilirim telefon param olmadan? Yâni onlardan bana gelen hiçbir destek yok! Gerçek bir sabotajla karşı karşıyayım. Erkek kardeşim eskiden her ne zaman isterse hükümetle görüşebiliyordu, şimdi tüm kapıları kapattılar, cevab bile vermiyorlar. Fransa’daki Venezüella Büyükelçisi de, savunmamı sabote etmek için elinden geleni ardına koymuyor.
Her neyse...
Dün öğleden sonra, 13.20 gibi, bir Fransız radyosunda, France Inter Radio’da, “X'le Görüşme” (Rendezvous with X) adıyla yayınlanan bir programı dinliyordum. Her Cumartesi yayınlanan bu radyo programındaki "X", bir Fransız istihbaratçı; bir de spiker var onunla konuşan. Dünkü programda, Kırgızistan’ı işliyorlardı.
Doğrusu, çok ilginçti. Sovyetler’in çöküşünden sonra bağımsızlığını kazanan Kırgızistan’daki çalkantılar, rejim değişiklikleri falan ele alınıyordu. İşte eski devlet başkanı Asker Akayev, sonra gelen Kurmanbek Bakıyev, yaptıkları yanlışlar vesaire. Bazı askerî şahsiyetlerin bellibaşlı hâdiselerdeki rolünden falan da bahsettiler.
Kırgızistan’ın sınırları çok enteresandır, sun’idir. Stalin’in marifetidir bu tuhaflık. Tabiî sınırlar yoktur orada.  Kuzeydeki çoğunluk Kırgız iken, güneyde büyük bir Özbek nüfusu mevcuttur. Orta Asya’daki milletlerin birlikte olmaları ve omuz omuza vermeleri gerekirken, bu nevî anlaşmazlık tohumları yüzünden daimî bir çatışma içerisindedirler. Hiç de hoş bir durum değil elbette. Böylesi çatışmalar yüzündendir ki, gerek ABD, gerek Fransa gibi NATO devletleri ve gerekse Rusya, o bölgeye müdahale ve yerleşme şansı bulabilmektedir. Kuşkusuz bu müdahil devletlerden Orta Asya ülkelerine paralar da gönderilmektedir. Ne var ki, bu paraların çoğu, halka değil, iktidardakilerin cebine gitmektedir. İktidardaki herkesin değil de, belli kişilerin cebine. Kırgız hükümetinde iyi insanların bulunduğunu biliyoruz, fakat ehliyetli birçok kadronun Sovyetler’in dağılmasından sonra iktidardan uzaklaştığını söylemek durumundayım.
TAZA DİN mensubu gönüldaşların adı zikredilmedi sözkonusu radyo programında. Ancak “İslâmcılar” diye “barış” için o “çok tehlikeli” insanlardan sürekli bahsedildi.
Fransız istihbarat servisi tarafından organize edilen böyle bir programda Kırgızistan’ın işlenmesi doğrusu çok ilginç geldi bana. Afrika, Asya ve Latin Amerika gibi bölgelerdeki tarihî problemler hakkında konuşulan bu programda, iki sene kadar önce benim hakkımda da arka arkaya iki hafta tartışmışlardı. Saçmalamışlardı tabiî. Böyle de olsa, basit bir program değildir bu. Kesin bildiğimiz bir husus olarak, arkasında Fransız istihbaratı vardır. Fransa’nın da küçük ama merak uyandırıcı bir askerî üssü olan Kırgızistan’la bugünlerde böyle ilgilenmesi, cidden çok ilginç. Bekleyip görelim, bakalım neler olacak Kırgızistan’da. (Gülüyor.) Şimdi NATO devrede orada ama, bakalım sonra ne olacak.
Bu vesileyle, Ramazan bayramımı tebrik ederek beni çok sevindiren Kırgız Dışişleri Bakanı Ruslan Kazakbayev’e çok selâm söyleyin lütfen. Oradaki tüm Kırgız erkek ve kız kardeşlerimin Allah yâr ve yardımcısı olsun.
Unutmadan, avukatım Hasan Ölçer, içinde bayram kartlarımın olduğu mektubumu almadı mı hâlâ?
(Av. Yılmaz, almadığını söylüyor.)
Fakat mektubun buradan çıktığına dair resmî kayıt var. Kaç hafta oldu göndereli. Çok acaib. Bundan hiç hoşlanmadım.
Neyse... Başka bir meseleye geçelim.
Birleşmiş Milletler’de Filistin Devleti’nin tanınmasıyla ilgili bir teşebbüs olacak yakında ve Mahmud Abbas BM Genel Kurulu’na hitab edecek.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ), Cezayir Devlet Başkanı merhum Huari Bumedyen ve onun dışişleri bakanı Abdülaziz Bouteflika sâyesinde, BM Genel Kurulu’na “gözlemci” statüsünde katılabiliyor o tarihten beri.
1974 yılında, “üçüncü dünya”nın en parlak dışişleri bakanı olarak Abdülaziz Bouteflika, Şehid Yaser Arafat’ın BM Genel Kurulu’na hitab etmesini sağlamış, tüm dünyanın siyonist propagandalarla manipüle edildiği bir demde, Filistin davasının içyüzüne dünyanın dikkatinin çevrilmesini temin etmişti.
Merhum Arafat için “şehid” diyorum, çünkü onun General Dahlan gibi CIA/El-Fetih unsurlarınca zehirlendiğinden hiçbir şübhem yok. Bu suikastte dahli olmamasına rağmen Mahmud Abbas, aynı şekilde Arafat’ın ailesi ve tabiî Arafat’ı var güçleriyle tedavi etmeye çalışan Fransız doktorlar, elbette Fransız hükümeti de bunu biliyor. Şimdi açıklamıyorlar ama elbet birgün açıklanacaktır.
1993’te imzalanan Oslo Anlaşması’nın arkasındaki isim olarak Mahmud Abbas şimdi tanınma bekliyor, fakat bunca zamanın boşa geçirilmesine, siyonist rejimin daha fazla zaman ve meşruiyet kazanmasına sebeb oldular. Savaş suçlusu Şimon Peres’le o anlaşmaya imza koyan Abbas, şimdi görsün bakalım ne alabilecek ABD ve diğer Batılı devletlerden!
Oslo Anlaşması tamamen iyi veya tamamen kötü oldu şeklinde mutlak bir tesbit elbette kimsenin harcı değil. Ancak benim aldığım pozisyon bellidir ve ben hep karşısında oldum bunun. Tarih kimin haklı olduğunu gösterecektir ve ben bu anlaşmanın yanlış olduğunu düşünüyorum.
(Anlaşma, Norveç'in başkenti Oslo'da 20 Ağustos 1993 tarihinde sonuçlandı. Daha sonra resmen Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Başkanı Yaser Arafat, İsrail Başbakanı İzak Rabin tarafından törenle 13 Eylül 1993 tarihinde Washington, D.C.'de halka açık bir törenle imzaldı. Törene dönemin ABD Başkanı Bill Clinton, Filistin Kurtuluş Örgütü'nden Mahmud Abbas, İsrail Dışışleri Bakanı Şimon Peres, ABD Genel Sekreteri Warren Christopher ve Rusya Dışışleri Bakanı Andrei Kozyrev katıldı.)
Mahmud Abbas, tabiî, bu anlaşma için çok çalıştı, onu yürütmek için çok uğraştı, bu yüzden çok da risk aldı. Çünkü El-Fetih içinde bile kendisini öldürmek isteyen birçok kişi vardı. Şimdi çabalarının meyvelerini devşirmeye gidecek. Şimdiden “veto”yu dillendirenlerden bakalım ne devşirecek! Açık siyonist Sarkozy gibilerden mi “onay” alacak? Göreceğiz!
Allahü Ekber.
 
18 Eylül 2011
İngilizceden Tercüme:
Hayreddin Soykan