Carlos, 30 Ocak 2016 tarihinde Av. Güven Yılmaz’la gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde, 1994 yılında Sudan’dan Fransa’ya kaçırıldığı dönemde, cezaî ehliyetinin olup olmadığını tesbit için hukukî bir gereklilik çerçevesinde Fransız anti-terör savcısı Jean-Louis Bruguiere tarafından görevlendirilen yahudi asıllı psikiyatrist doktor Michel Dubec hakkında uzun bir değerlendirme yapıyor. Bu doktorun önce kendisiyle yarım saat kadar konuşması, ancak yıllar sonra meşhur olduğunda televizyon ve gazetelerde bu görüşmeyi çarpıtarak anlatması, böylece “doktor-hasta mahremiyetini ihlâl etmesi” sebebiyle, bu doktor aleyhine Fransız mahkemelerinde açtığı davayı kazanmasından bahsediyor uzun uzun. Ancak avukatı Güven Yılmaz’la görüşmesinin telefon kaydı hatlardaki bir problem sebebiyle yeterince net olmadığı için, bu oldukça uzun konuşmayı özetleyerek aktarıyoruz:
Carlos, henüz kendisine resmî olarak tebliğ edilmemiş olmakla birlikte, bugünlerde gazetelere yansıyan bir haber olarak, Fransız Yargıtay Mahkemesi’nde görülen davanın kendi lehine ve Dr. Michel Dubec’in aleyhine sonuçlandığını haber veriyor…
Sözkonusu Dr. Michel Dubec’in, sadece uzman doktor olmakla kalmayıp, aynı zamanda hukukî uzmanlığı da olan, üstelik en aşağıdan en yukarıya tüm Fransız mahkemeleri nezdinde otorite vasfı taşıyan bir doktor olduğunu söyleyen Carlos, Sudan’dan Fransa’ya kaçırılmasının hemen ardından hukukî bir prosedür gereği “cezaî ehliyeti”nin olup olmadığını tesbit amacıyla kendisiyle görüşmeye gelen bu doktoru gayet kibar bir biçimde karşıladığını, zaten tabiat olarak nâzik bir insan olduğunu, doktor ve avukatlara karşı ise özellikle böyle olduğunu belirtiyor…
Fransız anti-terör savcısı Jean-Louis Bruguiere tarafından psikolojik durumunu tesbit etmesi için gönderilen ve amatör bir boksör olduğunu da bilâhare öğrendiği bu doktorun, atletik bir görünüşe sahib olduğunu ve o dönem kırklı yaşlarda bulunduğunu ifâde ediyor…
Cezaevi içerisinde ve yanında gardiyanlar olduğu hâlde getirildiği bir yerde görüştüğü bu doktorun da gayet kibar bir biçimde kendisini karşıladığını söyleyen Carlos, öyle herkesten kolayca etkilenmeyen bir insan olmasına rağmen, bu adamın ne kadar “hasta” olduğunu görünce, doğrusu etkilendiğini ekliyor…
Soyadının “Dubec” olduğunu öğrendiği bu doktorun gerçek aile adının ise aslında bu olmadığını, kendilerini gizlemek için aile tarafından değiştirildiğini, Michel Dubec’in aslen Polonya yahudisi bir aileden geldiğini belirten Carlos, kanun dışı biçimde Sudan’dan Fransa’ya kaçırıldığı için böyle “uzmanlarla” falan görüşmek istemediğini bu doktora söylediğini, ancak bunun sadece bir bahane olduğunu, çünkü kendisini “psikiyatrik muayene”ye tâbi tutmaya gelmiş bu kişinin asıl kendisinin “psikiyatrik muayene”ye tâbi tutulmasını gerektirecek derecede psikolojik bakımdan hasta olduğunu farkettiğini vurguluyor…
Buna rağmen, bu kişiyle yarım saatlik resmî bir görüşme gerçekleştirdiğini ve oradan buradan birşeyler konuştuğunu, doktor olarak kendisine şahsen karşı olmadığını ancak Fransız kanunlarına ve uluslararası hukuka saygı göstermeyen Fransız adalet sisteminin kanunsuzluğu dolayısıyla cezevinde bulunduğunu Dubec’e anlattığını, fakat bu esnâda adamın nasıl psikolojik bakımdan çökmüş durumda olduğunu müşâhede etme fırsatı bulduğunu ifâde ediyor…
Kariyerinin en önemli fırsatlarından biri olarak Carlos’la görüştüğü için doktorun heyecanlı olmasını elbette anlayabileceğini, ne var ki Dr. Dubec’in psikolojik durumunun böylesi normal bir heyecanın çok ötesinde olduğunu ekliyor…
Bundan sonra da başka hukukî vesilelerle kendisini görmeye gelen başka doktorlarla psikiyatrik tesbit amaçlı çeşitli görüşmeler gerçekleştirdiğini, hernekadar uç bir karakter olsa da zihnî bakımdan normal bir insan olduğunu her seferinde bu doktorlara kibarca ifâde ettiğini söyleyen Carlos, işte Fransa’ya ilk geldiği günlerde gerçekleştirdiği sözkonusu görüşmeden yıllar sonra Fransa’da çok meşhur olan ve sürekli gazete ve televizyonlarda boy gösteren Dubec’in, France 2 televizyon kanalında yayınlanan ve farklı görüşlerden insanların konuşmacı olarak davet edildiği Fransa’nın en iyi fikir ve tartışma programında –ki eşi Isabelle’in de birkaç kez bu programa davet edildiğini ekliyor- yazdığı bir kitab vesilesiyle kendisinden, kendisiyle yaptığı o cezaevi görüşmesinden bahsettiğini ve kendisi hakkında ileri geri konuştuğunu belirtiyor…
Kitabı da bilâhare satın alıp temin ettiğini ve beş para etmez bulduğunu belirten Carlos, hemen peşinden Fransız tıb mahkemesine resmî olarak başvuru yapıp, “doktor-hasta mahremiyetini” ihlâl ettiği için Dr. Bubec’in cezalandırılmasını istediğini, bölge tıb mahkemesinin de Dr. Dubec’i suçlu bulduğunu ve birkaç ay görevden uzaklaştırma cezası verdiğini, bunun üzerine Dr. Dubec’in de başta mahallî bir hâdise olan bu kararı temyiz ederek ülke meselesi hâline getirdiğini, üstelik bir de kendisinden tazminat parası istediğini, hâlbuki prensibli bir insan olarak kendisinin Dr. Dubec gibi birkaç bin euro için böylesi şeylere tenezzül etmeyeceğini, çünkü “şeref ancak kanla ödenir” düşüncesini taşıdığını, sonuçta Fransız Yargıtay Mahkemesi’nin de kendisini haklı bulduğunu söylüyor…
Ancak, Dr. Dubec’in durmadığını ve aradan birkaç sene geçtikten sonra bu defa da Figaro gazetesine yazdığı bir makalede yine kendisine lâf attığını, avukatlarıyla beraber kendilerinin de aynı şikayet sürecini tekrar başlattıklarını ve bölgenin tıb mahkemesine başvurduklarını, Dr. Dubec’in yine suçlu bulunduğunu, davanın yine Yargıtay’a gittiğini ve yine kendisinin kazandığını, doktorun da yine birkaç ay görevden uzaklaştırıldığını belirtiyor Carlos…
Zaten diğer yüksek seviyeli doktorların da polis muhbiri bu adamdan hoşlanmadığını, onun ne kadar dejenere bir kişi olduğunu bildiklerini ve göreviyle bağdaşmayan faaliyetler içerisinde bulunduğunu takdir ettiklerini söyleyen Carlos, Dr. Dubec’in tüm bu hukukî mağlubiyetlerden sonra, bu sefer de Fransa’nın Anayasa Mahkemesi fonksiyonu gören en üst merciine itiraz ettiğini, ne var ki burada da mahkeme başkanının Dr. Dubec’in cezasını tasdik ettiğini ifâde ediyor…
Bu meselenin öyle sosyal bir önemi olmadığını, ancak prensibler noktasında Fransa’da cereyan eden bir mücadeleyi aksettirdiğini, kendi lehine karar veren doktor ve hukukçular vesilesiyle görülebileceği üzere, bu kavganın, iktidardaki –gittikçe daha da güçlenen- Fransa düşmanlarıyla, yahudi kökenlilerin bile dahil olduğu farklı kökenlerden vatansever Fransızlar arasında, şimdi iktidarda olanlarla ister sağ ister sol görüşlü olsunlar ülkesini seven ve başkasının ajanı olmayanlar arasında yaşandığını vurguluyor…
Bu adamın aldığı ceza sadece birkaç aylık bir görevden uzaklaştırma olsa bile, belirttiği anlam bakımından sözkonusu cezanın önemli olduğunu söylüyor; bu vesileyle ne kadar iyi avukatlara sahib olduğunu ekliyor; ne var ki, bu avukatların sırf kendisini savundukları için akıl almaz baskılarla karşılaştıklarını ekliyor…
Kendisiyle uğraşan bu doktorun aslen yahudi olduğunu hatırlatan Carlos, Polonya kökenli bu yahudi ailenin yaklaşık yüz yıl kadar önce ABD’ye göç ettiğini, ancak burada rahat durmadıklarını ve gangsterlik yaptıklarını, fuhuş dahil türlü suçlara karıştıklarını ve en sonunda saklanmak için Fransa’ya kaçtıklarını anlatıyor…
Fakat bu ailenin Fransa’ya yerleştikten sonra da aynı kirli işlere devam ettiklerini söyleyen Carlos, bunların sağda solda kerhâneler, barlar, gece kulüpleri açtıkları bilgisini veriyor…
Kendisinin sırf yahudi diye kimsenin düşmanı olmadığını belirten Carlos, buna bir delil olarak, haklarını savunduğu Cezayir kökenli Brehmi adlı yahudi bir kadının 2011’deki bir mahkemesinde yanına gelip elini öpmesini örnek gösteriyor…
Konuşmasının sonunda Kumandan Mirzabeyoğlu’na çok selâm söyleyen Carlos, tarihin şu ânında O’nun oynayacağı çok önemli bir rol bulunduğunu, yoksa Türkiye’nin patlamak üzere olduğunu vurguluyor…
 
30 Ocak 2016
Baran Dergisi 473. Sayı