“Özgürlüğün adı ve eski düzen, sürekli olarak başkaldırıya sığınak olur; geçen zamanın uzunluğu da, yapılan iyilikler de eski düzeni unutturmaz.”* diyor Machiavelli Prens adlı eserinde. Bunu çok iyi bilen Cumhuriyetin kurucuları, kurdukları yeni devletin önündeki tüm engelleri kaldırma konusunda son derece kararlıydı. Hedeflerine varmak için attıkları adımlardan belki de en büyüklerinden birisi İstiklal Mahkemeleri oldu. İstiklal adı altındaki “İzmihlal Mahkemeleri” demek daha doğru olur. Yetmiş bir yıl önce bugün (04.05.1949) İstiklal Mahkemeleri kanunu kaldırıldı. Sahi kim kanunlaştırmıştı ki bu mahkemeleri? İstiklal Mahkemeleri’nin amacı neydi?

Birinci Meclis tarafından 29 Nisan 1920 günü Hıyanet-i Vataniye kanunu yasalaştırılmış ve bu kanunu yürütme amacıyla İstiklal Mahkemeleri; sadece olağanüstü durumlarda asker kaçakları için kurulmak üzere meclis tarafından kabul görmüştü. Buraya kadar kimsenin bir itirazı olmamıştı ama bu yasaya ek olarak mahkemelere başkomutanın dilediği zaman müdahale etmesini herkes tasvip etmemişti. Başkomutanın dilediği zaman mahkemelere müdahale etme hakkına karşı mecliste muhalif seseler yükselse de değişen bir şey olmamıştı ve kanun kabul edilmişti.

İstiklal Mahkemeleri şehir şehir kurulup görevini icra etmekteydi –kim bilir bu sırada da kaç canı suçsuz yere astılar?-. Ardından Aralık 1921 senesinde Hilafetin kaldırılacağı halk arasında konuşulmaya başlayınca, halkın içinden; hakkın adına sesler yükselmeye başladı. Tam da bu saatten sonra İstiklal Mahkemeleri artık zahiren kendisiyle alakalı olmayan davalara karışmaya başladı. Konya’da hilafet lehine bir yürüyüş yapılmıştı. Ve bu yürüyüşten sonra Mecliste alınan bir karar, harfi harfine şu şekildedir “Bütün bir Konya bölgesi irticaya müsait bir bölge olduğundan gericiliğe müsait bir zemin oluşturduğundan Konya halkının bütünüyle tutuklanmasına.”* Her ne kadar yeni Milli(!) Eğitim(!) Bakanımız Ziya Selçuk Beyefendi geçen senelerde lise müfredatından kaldırılmış olan “İnkılap Tarihi Ve Atatürkçülük” dersini tekrardan lise müfredatına eklese de; bu konular halen ne liselerde ne de ortaokullarda anlatılmamaktadır. Bu konular TBMM arşivlerinde bulunmasına rağmen, ilköğretim ve ortaöğretim tarih derslerinde devlet arşivlerini yalanlar şekilde müfredatlar hazırlanmakta ve genç nesle eksik ya da yanlış bilgiler aşılanıp; karalar ak, aklar kara gösterilmek suretiyle düşman, zehirli fikirlere sahip çocuklar, gençler yetiştirilmektedir. Mevzumuza dönecek olursak bu yürüyüş ardından meclis arşivlerine geçen bir diğer bildiri şu şekildedir “Konya merkezinde 2.300 kişi tutuklanmış, 805 kişi üç gün içerisinde idam edilmiştir. 1495 kişi de kürek, kala, bende ve ömür boyu hapis gibi çeşitli cezalara çarptırılmıştır.”* Bu olaylar yaşanmaya devam ederken meclisteki muhalif seslerin sayısı da artmaya başlamıştı. Bir yandan Elazığ Mebusu Hüseyin Avni Bey diğer yandan Sinop Mebusu Hakkı Hami Bey muhaliflerin öne çıkan isimlerinden olmuşlardı. Daha sonralarında İzmir Suikastını düzenleyenler tarafında adı geçtiği için İstiklal Mahkemelerinde yargılanacak olan Hüseyin Avni Bey, İstiklal Mahkemelerinin savunucularını şu sözlerle eleştiriyordu:

"Olağanüstü mahkemeler olağanüstü dönemde kurulmuştur. Hükümet bize bu kanunu kabul ettirmiştir. Ancak bugün İstiklâl Mahkemelerinin el uzatmadığı hiçbir şey kalmamıştır. Efendiler! Siz memleketi yaşatmak istiyorsanız 350 mahkemenin kudretini artırın. Çünkü o beş mahkeme, memleketi kurtaramaz. Bu dünyanın adaletine sığmaz. Mesele asker kaçağıysa mahkemelerin yetkilerini sadece o kadarla sınırlayalım. Mahkemelere yüklenen her şeyi hüküm altına alma ve her şeye hüküm verme yetkisini üzerimizden kaldırmak bizlere farzdır!"

 Diğer bir yandan Sinop Mebusu Hakkı Hami Bey’de şu sözleri sarf ediyordu konuşmalarında: "Efendiler İstiklâl Mahkemeleri'nde adam asmakla bizler gayemize ulaşacaksak, hiç ulaşmayalım. Pek çok masum canından oluyor. İdam tavuk öldürmek değildir, bunlar tavuk değildir. Hayat çok yüksektir!"

Mecliste bunlar yaşanırken halk arasında İstiklal Mahkemeleri’nin adı “Üç Aliler” divanına çıkmıştı. Böyle denmesinin sebebi, mahkemede mutlak söz sahibi olan Kılıç Ali, Necip Ali ve Mahkeme Reisi Kel Ali’dir. Parça halinde mevzuya değinmeyecek olsak bile şu hususlardan bahsetmekte fayda var; Kılıç Ali’nin aslen adı Asaf Tevfik’tir ve kendisi bir yüzbaşıdır. Yine Mahkeme Reisi olan meşhur (!) Kel Ali bu görevinden sonra da yüksek bürokratik düzeyde görevler yapmış, aslen subay olan Ali Çetinkaya’dır. Çok gariptir ki aralarından sadece Necip Ali hukukçudur ve tam ismi Necip Ali Küçüka’dır. İşi sadece kalem kırmak olan bu ekibin içine bir hukukçu(!) yerleştirmiş olmaları dahi bu pervasız kadro için şaşırtıcı.

 Zira Cumhuriyetin bir asırlık özeti gibi olan İstiklal Mahkemeleri Anadolu’da Müslüman ahaliye zulmün müesseseleşmesi ve sistemli hâle gelmesidir. Ve yine bu uğurda karşılarında muhalif bir ses duymamak adına; 11 Ağustos 1923 yılında kurulan İkinci Meclis’e kendilerine karşı fikir beyan eden hiçbir kimseyi almamışlardır. Oysa Milletvekili, Parlamenter veya Mebus, bir parlamentoda oy verenleri temsil eden kişidir(!). Sonuç olarak neredeyse halkının yüzde doksanı Müslüman olan bir devletin, Müslümanları temsil edecek kişilerine söz verilmiyor ve bu da yetmezmiş gibi s İstiklal Mahkemelerinde tek tek infaz ediliyorlardı.

 Nitekim Mahkeme Reisi Kel Ali şu sözüyle gerek rejimin gerekse İstiklal Mahkemelerinin tüm gayesini anlatıyordu “İnkılaplar, suçlular, hainler hatta şu veya bu nedenle vücudu zararlı olanlar, kısacık mahkemelerden sonra, öldürüldükleri zaman oluyor.”

3 Mart 1924 tarihinde Hilâfetin ilgası ile Müslüman Anadolu halkı bir kez daha isyan bayrağını çekti. Bu tarih itibariyle İstiklâl Mahkemelerinin zulmü de arşı titretecek boyutlara ulaştı.  

Özellikle İstiklal Mahkemeleri’nde şehid edilen sembol isimlerden Şeyh Said’in de hayatının geçtiği Üstâd’ın “Son Devrin Din Mazlumları” adlı eserini tekrardan herkese bu vesileyle tavsiye etmiş olalım ve Üstâd’ın Şeyh Said’le alakalı şu sözlerini aktarmış olalım:

“...Bundan dolayıdır ki, Cumhuriyetin bu önemli işaret taşının, Şeyh Sait ve İsyanı’nın bütün cepheleriyle bilinmesine, belki bugün, her zamankinden de fazla bir lüzum, hattâ zaruret olduğuna inanıyorum...”

 Hülasa bir asırlık Cumhuriyet tarihinin adeta özeti mahiyetinde olan İstiklal Mahkemeleri çok net bir şekilde bizlere göstermektedir ki Kurtuluş Savaşında en önde cihad eden Müslüman Anadolu Halkından intikamlarını bu mahkemelerde aldılar. Yaşanılan her şey bize tekrardan mutlak adalete nisbet eden ve işleyen hukuk sisteminin sadece İslam’a muhatap anlayışın iktidarı ile olacağını hatırlatmaktadır. İstiklal Mahkemeleri her ne kadar 71 yıl önce kaldırılsa da daha düne kadar DGM’lerin verdikleri kararlar ile İstiklâl Mahkemeleri’nin devamı olduğunu kortaya koyması aklımızda. Her fırsatta Müslüman Anadolu halkına köpek gibi saldıran bu zümre ellerine geçen ilk fırsatta tekrardan İstiklal Mahkemelerini kuracaktır. Bizim ise yürütmeye memur ve mecbur olduğumuz mücadelede menzilimiz yalnızca zaferdir.

Gözümüz Büyük İslam İnkılabında…
Allah bizi intikamına memur etsin.
 
Kaynakça:
*Machiavelli, Niccolo, Prens(1999), Çeviren Toksoy Rekin, İstanbul: Oğlak Yayınları
*TBBM Arşivi Dosya No: 242, Karar No: 276
*TBBM Arşivi Dosya No: 5, Zarf: 48


Baran Dergisi 695.Sayı