1 Şubat 1935 Cuma günü müzeye dönüştürülen Ayasofya Camii’nin, yeniden aslî vazifesini icrâ etmesini cân-ı gönülden isteyen bir grup “gönüldaş”; Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu’nun dâvetine icâbet ederek, 1 Şubat 2019 Cuma günü bir araya geldiler. Hususiyetle, platformun kurucu başkanı Fatih Tuğra Doruk bey kardeşin hassasiyeti ve yoğun gayretleri ile ciddi bir faaliyet oldu Elhamdülillah… 

Biz Sayı Hesabıyla Değil, Tuş Hesabıyla Galibiz!
Belki, birilerine göre iştirâk beklenenden azdı. Bu “bed-bîn” zihniyete Osman Yüksel Serdengeçti’nin lisânıyla seslenelim: “Biz sayı hesabıyla değil, tuş hesabıyla galibiz!” Bir vururuz, ses Yunanistan’dan gelir… Ve öyle de oldu… “Bizim” dediğimiz medya dahi (Akit ve Milli Gazete hariç) sessiz kalırken, Yunan medyası; tüm gazeteleri, internet siteleri ve ana haber bültenleriyle mevzua dâhil oldular.

Hepsinin sloganı; “Fanatik Müslümanlar, Ayasofya’nın Cami olmasını istiyor!” idi. Hâlbuki bizim arzumuz, bu kadar ucuz bir “kelâm mezesi” değildir. Biz Feth’in sembolünün yüzyıllardır icrâ ettiği vazifesine dönmesini, bu aziz milletin düçâr olduğu bedduanın üzerinde kalkmasını istiyoruz. Hiçbir partinin, patırtının veya şahsın adamı değiliz. Bir fikrin veya ideolojinin de körü körüne fanatiği değiliz; tam inanmış Müslümanlarız…

Üstad’ın, “Kim var!” diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan, fert fert “ben varım!” cevabını verici, her ferdi “benim olmadığım yerde kimse yoktur!” duygusuna sahip bir dava ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik... hitabına mazhar olma arzusuyla yanan, Allah-Vatan-Millet yolunda Serdengeçen bir avuç Akıncıyız…

Bu Zillete Neden Müstehâk Olduk!?
Amerikalı Tarihçi ve Gazeteci William Shirer hatıralarında diyor ki; “İstanbul seyahatimde bana yardımcı olan rehberime neden üzgün olduğunu sordum. ‘Çıldırmışız biz! Şuraya bak; Ayasofya’dayız, lâkin bomboş! Buraya Cuma günleri 30 bin kişi gelirdi… Nerede bu insanlar? Sinemada… Tiyatroda… İşte batı inkılapları, koca imparatorluğu bu hâle getirdi.’(1931)”

Hele bir gazete haberi var ki, Amerikalının hatıralarına rahmet okutur. 24 Ocak 1927 tarihinde, The Scioto Gazette’de neşredilen haberin serlevhası “Ayasofya Dans Salonuna Çevrilecek!” Muhtevada ise; “Müslümanların asırlarca itinâ ile koruduğu, Avrupa’nın en güzel yapısı Ayasofya; Kemal’in emriyle, dinsizlerin ayakları ve günahkârların elleriyle hasar görecek. Tarihe yapılan bu saygısızlık affedilemez.” yazıyor…

Ey, Batı zihniyetinin kölesi olmuş bir avuç mutlu azınlık! Sizin taptığınız zihniyet bile vaziyete isyan etmiş. Sadece tarihi kıymeti üzerinden, yapılan yanlışın “affedilemez” olduğu nakledilmiş. Peki, siz şu bakış açısının neresindesiniz, “fanatik olmayan” Müslüman Kardeşler!? Üzerimizdeki bedduayı, Feth’in sembolü olmasını bir kenara bıraksak; ecnebilerin “tarihi bakış açısı” ile “Ayasofya-î Kebîr Camîi Şerîfi”nin sizin dünyanızda yeri yok mu? Üzerimizdeki ölü toprağını ne zaman atacağız?

Ayasofya-î Kebîr Camîi Şerîfi, Nasıl Müze Oldu?
Hâlbuki Ayasofya Camii, amiyâne tabir ile “katakulliye getirilerek” müzeye dönüştürüldü. 24 Kasım 1934 tarihini taşıyan kararname, Resmî Gazete’de neşredilmedi. Yayınlanmayan bir kararnamenin hiçbir geçerliliği yoktur ve bu kararnamenin ıslak imzalı orijinali bulunamamıştır. 22 Kasım 1934 tarihinde iki kararname çıkarılmış, birincisinin sayısı 1599, diğerininki 1606 iken; iki gün sonraki Ayasofya kararnamesinin sayısı ise 1589’dur… 

Ayrıca Devlet’in zirvesindeki iki şahsın imzaları da sahtedir. Türk Tarih Kurumu eski başkanlarından Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’nun vesikalarıyla ortaya koyduğu bu hakikât, kafaları daha da karıştırıyor. Neticede Ebedi Şef de, Milli Şef de; hazır ve nazır vazife başındalar… Arka planda hangi alışverişler döndü de, bu tarz bir operasyona ihtiyaç duyuldu? 6 Şubat 1935’te Ayasofya “müzesini” bizzat ziyaret eden M. Kemal; izni dışında bir hareket yapılmış olsa, derhal gerekeni yapmaz mıydı? 1931 senesinde, Florya Köşkü’nde; ABD, İngiltere ve Fransa teşekkülü olan, Amerikan Bizans Enstitüsü’nün Başkanı Thomas Whittemore ile M. Kemal arasında ne konuşuldu? Hangi talepler ile karşısına çıkıldı? Ayasofya Camii, vakıfların malı iken, neden Milli Eğitim Bakanlığı’na devredildi? Sualler… Sualler… Kafamda deli sualler…

Ayasofya Camii, Aslî Vazifesini İcrâ Etmeli
Ayasofya mevzuu, bir cami veya ibadet meselesinden öte bir mana ifade eder. Yeniden basübadelmevtimizin habercisi konumunda bulunan Ayasofya’nın, aslî vazifesini icrâ etmesi demek, üzerimizdeki tüm musibetlerin kalkması demektir Biiznillah…

Biz kimseden “lütuf” beklemiyoruz; hakkımızı istiyoruz efendiler, hakkımızı… Kırık dökük de olsa, kendi fikriyatımızı taşıdığına inandığımız bir hükümetten, bu kadar meşru bir arzumuzu talep edemeyeceğiz de, kimden isteyeceğiz!? Bizim bir davamız var. Güçlendikçe davamızı büyüteceğiz; bizden kazanla-kepçeyle alınanları, birer birer geri alacağız inşaallah…


Baran Dergisi 631. Sayı