Türkiye’deki kutuplaşmış toplum yapısı başka bir ülkede var mıdır bilmiyorum. Seçim sonuçlarına göre hükûmet Müslümanların elinde, kanunlara göre ise devlet Kemalistlerin elinde. Bu ülkede devlet yönetmek iki ucu pis değnek gibi. Devlet kurumlarında ve özellikle de eğitim kurumlarında milletin değerlerine aykırı uygulamalar olduğu vakit Müslümanlar isyan eder; Kemalist öğretilere aykırı uygulamalar olduğunda ise Müslüman mahallesinde salyangoz satan Kemalistler kudurur. Anlayacağınız, ülke adeta Müslümanlarla İslâm düşmanlarının savaş arenasına dönmüş.

“Kutsala Saygı Derneği”ni duydunuz mu bilmiyorum. Bu dernek, samimiyetlerinden zerre şüphe etmediğim bir grup Müslüman tarafından kuruldu. Derneğin sosyal medyadaki resmî hesabında, “KUSAD her geçen gün artmakta olan kutsal değerlerimize yönelik saldırı ve nefret suçlarına karşı hukuki olarak mücadele eden bir STK’dır.” ifadesi yer alıyor.  

Kemalistler sosyal medyada pusuya yatacak, Kemalizm ve M. Kemal’le ilgili en masum bir fikirden dolayı Müslümanları 5816'dan savcılığa şikâyet edecek; Kemalist baskıdan korkan savcılar soruşturma açacak, hakimler ceza yağdıracak. Buna karşılık Müslümanlar da aynı şekilde sosyal medyada nöbet tutacak, mukaddesata küfreden alçakları savcılığa şikâyet edecek, savcı ve hakimler bu sefer de hükûmetten korkacak. Ve karşılıklı hınçla bu düşmanlık ve şikâyet furyası artarak devam edecek. Şimdi yanlış anlaşılmasın. Elbette 5816’dan verilen zulüm cezalarıyla milletin mukaddesatına hakarete verilen cezalar aynı kefeye konulamaz. Bu misâlle maksadımız, ülkenin içinde bulunduğu kutuplaşmaya dikkat çekmektir.

“Kutsala Saygı Derneği”ni madden ve mânen elbette desteklemeliyiz. Fakat bu gidişat nereye kadar? Bir yanda Müslüman çoğunluk, öbür yanda azgın azınlık, ortada ise ne yârdan ne serden geçebilen, yumruğu masaya vuracak kudrette olamayanlar... Oysa mahut zulüm kanunu kaldırılsa Kemalistlerin elinden yargı silahı alınacak ve hiçbir Kemalist ne yargı yoluyla masum insanları mağdur edebilecek, ne de milletin kutsallarına saldırmayı göze alabilecek. Bu işin çözümü bu kadar basit. Ancak birileri bu kutuplaşma ortamından nemalanıyor olacak ki, ABD’ye rest çeken, AB’yi artık adam yerine bile koymayan, fakat nedense ülkedeki bir avuç azgın azınlıktan çekinen, korkan bir iktidar çevresi kutuplaşmayı ortadan kaldırmaya niyetlenmiyor.
 
“Her 5816 Dosyası AİHM’e Taşınsa Mesele Kolayca Çözülür” 
Binlerce masum insanı mahkemelerde sanık sandalyesine oturtan, cezaevlerinde demir parmaklıklar arkasına hapseden 5816 kanunun mağdur ettiği vatandaşlara çağrıda bulunan Avukat Kerami Özdemir“AİHM’e gidin, kazandığınız tazminatlar bu zulmün bitmesini sağlayacaktır” dedi.

AİHM’in Emsal Kararları
Kerami Özdemir'in ifâde ettiğine göre, 5816 sayılı kanun dolayısıyla hem askeri mahkeme hem de sivil mahkemede hapis cezasına çarptırılan emekli Deniz Subayı Ömer Fuat Özçelebi’nin başlattığı hukuk mücadelesi zaferle sonuçlandı. Emrinde görevli bir astsubaya, duvarda asılı Mustafa Kemal’in portresini kastederek, “onun kellesinin daha büyük bir fotoğrafını seçebilirdin” ifadesini kullandığı iddia edilen ve bu nedenle 5816 sayılı kanun gereği hakkında dava açılan Özçelebi’ye askeri mahkeme tarafından 1998 yılında bir yıl hapis cezası verildi. Daha sonra askeri temyiz mahkemesi bu kararı bozdu. Özçelebi, daha sonra yine aynı davadan sivil mahkeme tarafından yargılanarak yine bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. Karar daha sonra para cezası olarak uygulandı.

Büyük mağduriyet yaşayan Özçelebi, 2005 yılında dosyayı AİHM’e taşıdı. AİHM, “Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğü ile ilgili 10. maddesini ihlal ettiğine” hükmetti. AİHM’in 23.06.2015 tarih, 34823/05 sayılı kararında, “Şiddeti özendirmeyen, silahlı direnişe ve isyana teşvik etmeyen her açıklama ve fiil düşünce özgürlüğü sayılır”denildi. Hukuk zaferini kazanan ve 5816’yı üst mahkemede mahkum eden Özçelebi, tazminat talebinde bulunmadığı için Türkiye’ye herhangi bir para cezası uygulanmadı.

Yaşadığı mağduriyet karşısında susup kenara çekilmeyerek hukuki mücadele başlatan Murat Vural isimli vatandaş da 5816’yı mahkum ettirenler arasında yer alıyor. Barışçıl protesto amacıyla Sincan Lale Meydanı’nda yer alan M. Kemal heykelini boyamaya teşebbüs ederken yakalanan Vural, çıkarıldığı Sincan 3. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 22 yıl 30 gün ağır hapis cezasına çarptırıldı. Kararı temyiz eden Vural’ın cezası 13 yıla indirildi ve 5 Şubat 2007’de cezaevine konuldu. 22 Ekim 2018’e kadar seçme ve seçilme hakkı da elinden alınan Vural, kararı AİHM’e taşıdı. AİHM, mahkûmiyet kararı onanan mahkûmun seçme ve seçilme haklarından mahrum bırakılmasını “son derece ağır ve orantısız” bularak bu cezayla ifade özgürlüğünün de ihlal edildiğini belirtti. 16 Eylül 2014 tarihli kararında AİHM, Sincan 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin verdiği kararda Vural’ın, “Vandalizmden değil Atatürk aleyhinde suç işlemekten mahkum edildiği” hatırlatılarak, AİHM’in ifade özgürlüğünü düzenleyen 10. maddesinin ihlal edildiği sonucuna varıldı. Karar neticesinde Murat Vural, 26 bin euro tazminat kazandı.
 
Kişiye Özel Kanuna Gerek Yok
Kerami Özdemir'e göre Türk Ceza Kanununda; hakaret, tahkir ve küfür zaten suç. Dolayısıyla kişiye özel böyle bir kanuna gerek yok. Vatandaş için hakaret söz konusu olduğunda normal TCK hükümleri uygulanıyor. 5816’da ise ifade ve düşünce özgürlüğü bile kanun kapsamına alınıyor. Bu kanun eski Türkiye artığıdır. Bu kanun, Anayasa’nın değiştirilemez ilkelerinden biri hâline getirilmeye çalışılıyor. 

Bu çağdışı kanunun dünyada eşi benzeri yok. Ölmüş biri hukuk açısından kişi değildir. Tek bir kişi için bir kanun olmaz. Yaşayanlar nasıl eşitse ölmüşlerimiz de eşit olmalıdır. M. Kemal'le alakalı en ufak bir eleştiri dahi 5816 dolayısıyla suç kapsamına alınabiliyor. Ancak, Peygamber müjdesine nail olmuş k Fatih’e eşcinsellik iftirası atan, Yavuz Sultan’a “alevi katili” yaftası vuran, Ulu Hakan Sultan Abdülhamid Han’a “kızıl sultan” diye hakaret edenler hakkında hiçbir adli işlem yapılmıyor. 

Sıla'yı Arayan Aile Bakanı, Emine Şahin’i de Aradı mı?
Son olarak, Kemalistler ve dahi ödlek Müslümanların etmediği hakaret ve iftira kalmayan Emine Şahin'i Aile Bakanı aradı mı? Aramadı. Uğur Koç’un hanımını da aramamış. Uğur Koç cezaevinden çıkınca hanımına, “Aile bakanımız seni aradı mı?” diye sormuş. Hanımı, “Yok, hayır. Biz flört yapmıyoruz ki, biz Allah'ın rızası ile evlendik neden arasın ki?..” demiş.

5816 sayılı zulüm kanunuyla ilgili söyleyeceklerimiz şimdilik bu kadar. Bir Müslüman olarak mevzuyla ilgili hissiyatımızı yazıya döktük. İtibar görürse ne mutlu, görmezse ne gam. Halik biliyor, o yeter.


Baran Dergisi 687.Sayı