Müslümanlar bugün sadece Türkiye’de değil hemen hemen bütün dünyada sahte kurtarıcılar elinde esir durumundadır.

Bu esaretin boyutları tahminlerimizin çok çok ötesindedir. Karşı cepheden saldıranlar her zaman bellidir. Onlar görünür oldukları için, görünmeyen, bilinmeyenlere nispetle daha az tehlikelidirler.Esas düşman, duruşu ile onlara karşı imiş gibidavranan, hakikatte ise hep onlar için çalıştıkları bilinmeyenlerdir.Peki bunlar kimdir? Nasıl anlaşılacaklar ve bilinecekler?

“Bunları” dışarıda bir yerlerde aramaya gerek yok. Tanımak için, Türkiye’de halkın hasret çektiği kurtuluşu temin maksadıyla faaliyet gösterdiği sanılan kimi sahte teşkilatlara, cemaat, tarikat, dernek, sivil toplum kuruluşlarının bazılarına ve onların yapılarına göz atmak kafi.Fettoş hareketinin sirayet ettiği alanlara şöyle bir göz atın. Önceleri ne idiler? Eli ayağı düzgün, hep çalışan, her dalda faaliyet gösteren, muhabbet fedaileri... Sonra ne oldu? 15 Temmuz’da ne mal oldukları meydana çıktı. Ve kimlere hizmet ettikleri anlaşılabildi!

İş işten geçtikten sonra anlasan ne yazar, anlamasan ne yazar? Adamlar zaten yapacakları tahribatı, kandırabildikleri herkesten yardım alarak fazlasıyla yaptılar. Yenilmeleri başaramadıkları anlamına gelmez. Sen bünyene girmiş bir virüsü erkenden tespit edememişsen, onun yol açtığı tahribatı tamir ameliyesini de başarı hanene yazamazsın!

Ya bünyede bunlar gibi tanımadığın başka virüsler de varsa ne yapacaksın? Onları tanıdığında da iş işten geçmiş olmasın!Fettoş hareketi, esas itibarıyla şöyle veya böyle açığa çıkmıştır. Şimdi biliniyor!Biz diyoruz ki, onlar buz dağının görünen tarafındakiler. Bilinmeyen ve görünmeyenler daha tehlikeli.Onlar ne olacak?Önce onları iyi tanımak lazım.

Adamlar, “İslâm’a hizmet” adı altında küfre teslimiyetin gereği için olanca güçleriyle çalışıyorlar. Peşlerinden sürükledikleri halkı alavere dalavere ile kandırmak için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Üstelik bunu yaparken de “kuzu postuna bürünmüş kurt” rolünü de iyi oynuyorlar!..

Bunların varlıklarını sürdürebilmelerinin asıl sebebi, onlarla mücadele etmek noktasında yeterli fikrî donanıma sahip ehliyetli kadroların olmaması…

Daha önemlisi, İBDA’yı saymazsak, bunlarla mücadele edecek, oturmuş bir fikir sistemi de kimsede yok. Fikir, karşı taraftakilerin ne yaparlarsa yapsınlar sana etki edemeyecekleri dünya görüşünün tezatsız bir bütün halinde izahıdır.Bunu bütün dünyada “neden” ve “niçin”leriyle birlikte bütün ayrıntılarıyla izah edebilen tek hareket İBDA’dır. Bu kuru bir iddia değil, Salih Mirzabeyoğlu’nun eserleriyle ispatlanmış bir gerçektir. Aksini iddia edenlerin bize adres gösterebilecekleri ikinci bir fikir hareketi yoktur.

Bu günlerde, önemli bir cemaatin önde gelen yöneticileri, aşağıda bir kısmını verdiğimiz konuşmalarla müntesiplerini kendilerine bağlı robotlar haline getirmek için telkinlerde bulunmaktadırlar.Ne diyorlar birlikte bakalım:
“Emir hazretlerini anlattım demin size. Bütün yeryüzündeki, kainattaki dağlar, taşlar, ağaçlar, hepsi yaprak olsa, defter olsa. Bütün denizler, deryalar, okyanuslar, bitmek tükenmek bilmeyen mürekkep olsa ve bütün Müslümanlar, bütün insanlar... AĞBİMİZİ ANLATMAK ÜZERE, EMİR HAZRETLERİNİ ANLATMAK ÜZERE, yedişer milyarcık dolusu kütüphaneler dolusu kitaplar yazılsa yine de deryada bir katre teşkil etmez kardeşlerim. Yine de noktanın katrilyonda biri etmez, kalem bile oynatılamaz.”

“Ne diyor bu?” diyebileceğiniz saçma sapan bir konuşmadan bir kısım aktardık. Bu konuşmayı yapan hoca kılıklı zat bir yana, onu dinleyip bu hezeyanları sorgusuz sualsiz kabullenenlere ne demeli?

Onları böylesine uçuk-kaçık fikirleri kabul etmeye hazır hale getirenler kimlerdir? Bu mekanizmayı böylesine sonuçlar doğuracak tarzda nasıl dizayn ettiler?Kim bunlar? Sızdıkları her yerde kendilerini belli etmeden kitlelere yön vermek isteyen etki ajanları...Bunlar, bukalemun misali, yaşadıkları ortama göre renk değiştirir kamuflaj olurlar. İçine girdikleri her hareketin ateşli bir taraftarı imiş gibi görünerek kendilerini gizlerler.

Böyleleri bünyeye girmiş mikroptan farksızdır. Harekete geçecekleri zamanı, bağlısı oldukları yapı/örgüt/devlet hangi karanlık güç odağıysa o belirler. Her birisi yetiştirildikleri dalda uzman oldukları için kendilerine verilmiş görevin gereğini ifa ederler. Arkalarındaki gücün sınırsız desteği ile kullanabildikleri her vasıtayla acımasızca saldırırlar. Kendilerine yakın gördüklerini beslerler. Ve böylece attıkları kancayı takar, onları istedikleri istikamete sürerler.Onların gerçek niyetini bilmeyen masumlar(!) kullanılır...Menfaatçiler yemlenerek güdülür...Kendileri için önceden yetiştirilerek bu günler için hazırlanmış sanatçı, yazar çizer takımı ünlüler, iktisatçı, sanayici, politikacı kim varsa iş kıvama geldiği anda sahaya sürülür.“Bak işte bunlar da bizim gibi düşünüyor” modunda, basın yayın organları ve her türlü iletişim vasıtalarıyla tam bir pres yapılır.Bunu yapanlar sanki ülkenin en milliyetçisi, sağcı, solcu, İslâmcısı...Vatanperver, Atatürkçü Kemalist, Kürtçü ya da Türkçü kisvesinde görünür....Böylece sızdıkları her yerden önceden ektikleri fesat tohumlarının hasadını almaya başlarlar.Onları suratlarına taktıkları maske yüzünden tanımak pek mümkün değil. Ama yaptıklarından tanımak, teşhis etmek çok kolay.“Bizde yok, bizim içimize sızamazlar” diyenlerin koro halinde içlerindeki “beşinci kol” ajanlarının papağanı olmaya mahkum tavırları ibret vericidir.Faaliyetlerini yaymak noktasında ustalaşmış etki ajanları her yerde cirit atmaktadır.Biri diğerine tercih edilemeyecek iki düşman yan yana. Birisi belli, diğeri suratına taktığı maske ile Müslümanların içinde...

Bunlar gibilerinden ve içlerinde var olan habis urlardan kurtulmadıkça onların esiri olmaya devam edeceğiz maalesef.İbda, gerçek düşmanları teşhis noktasında gereken her şeyi yerli yerine oturtmuş bir fikrî harekettir. Bu hareketin mensupları, kendi bünyelerine uymayanları her zaman dışta tutar. Bu güne kadar böyle olmuştur ve bundan sonra da böyle olmaya devam edecektir.

Baran Dergisi 625. Sayı