Tamam; bir çok şeyi bilmiyor olabiliriz… Bir çok şeyi anlamıyor olabiliriz;
Kapalı kapılar ardından nelerin konuşulduğunu, diplomasinin karanlık koridorlarında nelerin döndüğünü bilmiyor olabiliriz:
Kimlerin kimlerle hangi –kirli veya temiz- pazarlıklar içinde olduğunu…
Derin strateji merkezlerinde hangi politikaların üretildiğini…
Ne tür “danışıklı dövüş”ler yapıldığını…
Küresel Kraliyetçilerin, “kandan beslenen” vampirler olduğunu filân, bilmiyor olabiliriz…
Ama “gözümüzün önündeki çıplak gerçeğe” kör olamayız:
Türkiye´nin, içine sızmış Fetullahçı ajan yapılanma eliyle parçalanmak istendiği
Bir “Suriye´ye, bir Irak´a bir Libya´ya” çevrilmek istendiğini gerçeğine kör olamayız!
Gözümüzün önünde duran şey şudur:
17 Aralık darbesi ile, “milli bir refleks” gösteren ve tarihî bir hamle yapan Erdoğan, şu veya bu şekilde, şu veya bu yöntemle, şu veya bu tezgâhla, şu veya bu “sinsi kumpasla” öldürülmek, yok edilmek isteniyor!
Saldırı; Erdoğan´ın şahsında, Müslüman Türk milletini, “Türk devletini” hedef alıyor!
Bunu görmemek için, ya başımızı, deve kuşu gibi kuma gömeceğiz veya;
Gözümüzü ne kadar acıtırsa acıtsın bu “gerçeği” göreceğiz!
 
-II-
Malûm “odaklar” tarafından ısrarla ve inatla yürütülen bir “kara propaganda” var:
Türkiye IŞİD´e yardım ediyor!
Bu propagandayı yürüten Fetullahçı ajan yapılanma ve onun yedeğinde saf tutan, HDP, PKK, KCK ile birlikte, bir de adına “sol” denilen muhalefet; ısrarla ve inatla bu yalanı tekrarlıyor:
Türkiye IŞİD´e yardım ediyor!
Bunun yanına, “yancıları” da eklerseniz ortaya bayağı “güçlü bir yalan” çıkıyor!
Şunu biliyoruz ki:
Türkiye IŞİD´e yardım etmiyor!
Cumhurbaşkanı her fırsatta açıklıyor…
Başbakan açıklıyor:
Bunun mümkün olmadığını, böyle bir şeyin asla söz konusu olmadığını…
Buna rağmen bu kirli propaganda “ısrarla ve inatla” hem Fetullahçı medyada, hem Aydın Doğan medyasında, hem “sol” medyada, hem de PKK medyasında tekrarlanıyor, bile bile, ısrarla ve inatla bu yalan her gün tekrarlanıyor…
Niçin?..
Çünkü bu “üst aklın” stratejik bir saldırısıdır!
Bunu çok iyi görmek gerekiyor.
Evet, bu “stratejik” bir saldırıdır…
Tıpkı; “Ak Saray ve Erdoğan” ekseninde yürütülen kirli ve kara propaganda da olduğu gibi; burada da “klasik muhalefet” şablonlarına uymayan bir şey var.
Ve bu saldırıda kullanılan argümanlar, jargon, usul, üslup, dil, bu saldırıda rol alanların; kendi “fikir ve düşüncelerinin ürünü” değil, doğrudan hesaplanmış, hedeflendirilmiş, “üst akıl”ın belli bir amaç doğrultusunda ellerine tutuşturduğu argümanlar…
Söz konusu olan gayet plânlı ve organize bir saldırı!
İşin daha vahim kısmı, bunun böyle olduğunu gören de sadece Cumhurbaşkanı ve etrafındaki çok az sayıdaki insan!
Meramımızı anlatmak için, yani bu saldırıların “klasik muhalefet” olmadığını belirtmek için misâllendirelim:
Bunlara göre;
Cumhurbaşkanlığı makamı ve Cumhurbaşkanı, “devleti temsil edenmilli bir kurum değildir!
MİT; devletin bir kurumu değil, “Ak Parti´nin bir kurumudur!”..
Genelkurmay; Devletin en temel kurumu değil, “Ak Parti´nin Genelkurmayı´dır”..
Polis; “Devletin polisi değil, Ak Parti´nin polisidir…”
Yargı; “Devletin yargısı değil, Ak Parti´nin yargısıdır…”
Bütün bu propagandayı ve doğrudan “devletin en temel kurumlarını hedef alan” bu saldırıyı her gün görüyor, okuyor, seyrediyoruz!
“Türk devleti”; bütün kurum ve kuruluşlarıyla, içimize sızmış “ajan yapılanmanın” tehdidi altında ve bunlar; Batı, Amerika ve İsrail´den “yönetiliyorlar…”
Bu farâzî bir “tehdit algılaması” değil, hergün yüzlerce somut örneğini gördüğümüz, göstere göstere gelen bir tehdit! İçerden ve dışardan “kuşatmaya” alınmak istenen bir Türkiye gerçeğiyle yüz yüzeyiz!
Yoksa siz nerde gördünüz, mesela; “Beyaz Saray´daki bir iftarın kaç para tuttuğu” üzerinden yapılan bir “muhalefeti”(!)
Beyaz Saray´ın; klozetini, suyunu, musluğunu, elektriğini hesap edip, bunun üzerinden “Beyaz Saray´ı hedef alan” kirli bir kampanya tezgâhlandığını?..
(Buradaki, “itibarsızlaştırma ve şeytanlaştırma” gayreti çok açık değil mi?)
Bunların hiç biri, hiçbir ülkede, hiçbir ciddi muhalefet tarafından ağza alınacak lâflar değildir!  (“CIA-MOSSAD patentli” bu yöntemler eski olmasına rağmen, halen kullanılmaktadır!)
Dünyanın bütün devletlerinde; devletlerin temel ve dokunulmaz kurumları vardır! İster iktidar ol, ister muhalefet ol bu değişmez! (Bu da; “devletin temel ve dokunulmaz kurumları olsun mu, olmasın mı?” şeklinde bir tartışma mevzu değil, zaten pratik budur ve dünyadaki bütün “devletlerde” bu böyledir!)
Bir devletin “milli politikası”nı beğenirsen, beğenmezsin, eleştirirsin vesair… Fakat, bunun için “devletin tırlarına saldırırsan”, devletin “devlet sırrı” olarak gördüğü hususları açıklarsan; bunun adı dünyanın her yerinde aynıdır:
Yabancı ülke hesabına “casusluk” ve vatana ihanet!
Ve bütün ülkelerin yasalarında bu suçun cezası bellidir!
Şimdi…
Dedik ki, bu saldırılar, açıklanabilir hassasiyetlerle yapılan bir “muhalefet” değil, doğrudan dışarıyla bağlantılı, “stratejik bir saldırıdır!”
Oluşturulmak istenen algı artık herkesin malûmu:
Erdoğan “diktatördür….”
Ak Saray; her türlü “lüks, şatafatın” kaynağıdır, yeri kaçaktır, arsası Fetullahçı yavşaklarındır(!)… Orası “devletin en tepe kurumu” değil, Erdoğan´ın “eğlence mekânıdır..”
MİT, devletin bir kurumu değildir!
Genelkurmay ha kezâ…
Polis zaten malûm..
Yargı dersen öyle…
Şimdi soruyu tekrarlayalım:
Dünyanın hangi ülkesinde; “Cemaat” kılığı altında, televizyonuyla, gazetesiyle, yazarıyla, çizeriyle, medyasıyla, bütün gücü ve imkânlarıyla, doğrudan doğruya “devleti hedef alan bir saldırı!”ya hangi devlet müsaade eder?..
Şunu demeye çalışıyoruz; bu “muhalefet” filân değil, bu başka bir şey!
Bu, çok plânlı, organize ve doğrudan “Türk devletini” hedef alan bir “psikolojik savaş” kampanyasıdır! Ve arkasından gelecek olanları da bir gram aklı olan herkesin tahmin etmesi gerekir; Fiilî saldırı!..
Böylesine organize ve plânlı, böylesine hain ve sinsi bir saldırı karşısında; bir ân önce teşekkül etmesi gereken “devlet aklı”, kendi kurumlarının “saygınlığını ve itibarını hedef alan” bu saldırılar karşısında, “klozetin kapağı altın değil gel istersen bak, iftarın maliyeti o kadar değil bu kadar, IŞİD´e vallahi billahi yardım etmiyoruz!” tarzında, sürekli bir “savunma refleksi” içinde hareket etmek yerine, stratejik bir temelde yürütülen bu psikolojik savaşı görerek, bu ihanette görevli veya gönüllü hizmet edenlere hak ettikleri karşılığı vermelidir!
Çünkü; dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir devlet, doğrudan kendini ve kendi kurumlarını hedef alan böyle bir saldırıya “tahammül etmez!” Bunun için “dikatör” olmaya da gerek yoktur!
*
Biliyoruz ki, bu yalanı söyleyen ve yayanlar da biliyor ki:
Türkiye IŞİD´e yardım etmiyor!
O hâlde, bile bile bu yalanı bütün dünyaya yayanların amacını tahmin etmek için “allâme” olmaya da gerek yoktur!
 
BÜYÜK PARADOKS:
VE SURİYE´de YAŞANAN SON GELİŞMELER ÜZERİNE BİR DE KISA NOT
Hep birlikte büyük bir “paradoks” yaşıyoruz;
Paradoksumuz şu: “Çözüm süreci” amacına ulaşsın istiyoruz…
Türk Milleti ve Kürt milleti “kardeşçe” ve birlikte yaşasın, bölgede büyük bir güç olsun istiyoruz! Gerçek bir “kardeşlik ve barış” artık sağlansın istiyoruz; biz halkız ve halklar da bunu istiyor!
Fakat: Amerika başka şey istiyor… İsrail başka şey istiyor… HDP başka şey istiyor. Kandil başka şey istiyor… Öcalan başka şey istiyor?.. Her isteyenin “her istediğinin olmayacağını” da biliyoruz!
O hâlde göz önünde bulundurmamız gereken temel hususlar şunlar olarak ortaya çıkıyor:
Bir; Demek ki; IŞİD´i hafife almayacaksın!
İki; IŞİD´den bombayı yiyince Türkiye´ye şarlamayacaksın!
Üç: Daha önce de “Kobene”de size, siz “mağdur” Kürtlere, Türkiye´nin nasıl yardım elini uzattığını, kapılarını nasıl açtığını gördünüz! Fakat, “Türk milletinin bütün hassasiyetlerini göz ardı edip” Amerika´nın, Fetullahçıların tuzağına düşmemek gerekiyor!.. Bunun ne menem bir “kardeşlik” olduğunu açıklayamazsınız!..
Çözüm sürecini Erdoğan ve Ak Parti ile “yürütüyormuş gibi yapıp”, Fetullahçı hain yapılanma ve Aydın Doğan bağlantılı “küresel güç odakları” ile “başka türlü pazarlıklar içinde” olmamak gerekiyor!
Sıkıştığınız her durumda “silah gösterme” alışkanlığından vazgeçmek gerekiyor!
Ve son bir not daha:
Sol bir gazetenin ve PKK´nın yayın organı Özgür Gündem´in “Ak Parti işaret etti, IŞİD vurdu!” benzeri haberleri üzerine…
Biliyoruz ki; “Ak Parti´nin IŞİD´le işbirliği” iddiaları tamamen bir yalandan ibarettir!
Ama yine HDP´nin “silahlı örgütlerle” her türlü birlikteliği ve beraberliği tartışmasız olarak meydandadır!
Şimdi, eğer iddia edildiği gibi, Türkiye IŞİD´le işbirliği yapıyor olsaydı, Türkiye´de CIA ve MOSSAD´ın Türkiye bürosu gibi çalışan, STV ve Zaman gazetesi gibi kurumlar olmazdı!
Türkiye eğer IŞİD´le işbirliği yapıyor olsaydı, HDP, oturduğu “çözüm masası”nda, sıkıştığı her durumda “silah göstermeye” kalkamazdı!
“Türkiye IŞİD´le işbirliği” yapmıyor. Tam tersine, “Türkiye HDP ile işbirliği yapmaya çalışıyor” ama onlar her defasında, Amerika ve İsrail´in arkasına saklanıp Türkiye´yi “tehdit etmeye” kalkıyorlar! Türkiye İŞİD´le işbirliği yapıyor olsaydı, bu “tehditleri” yapamazdınız!
Türkiye eğer IŞİD´le işbirliği yapıyor olsaydı, cezaevlerinde bine yakın Müslüman tutuklu ve hükümlü bulunmazdı!
Bütün bunların dışında, Türkiye tek bir şey yapmaya çalışıyor; sınırlarımızdaki Müslüman Türk-Türkmen kardeşlerimize sahip çıkmaya çalışıyor; o da tam değil! İşte bütün hikâye bu kadar! Ve bunun önüne geçmek için tezgâhlanan hainlikleri hep birlikte görüyoruz!.
 Baran Dergisi 442. Sayı