Psikoloji üzerine kitapları ile meşhur bilim adamı Doğan Cüceloğlu... Zorluklar içerisinde büyüyen lakin mutlu ve mesut bir çocukluk yaşayan biridir. Cüceloğlu ailesinin 11 çocuğundan biri olarak azimle, sebatla okumuş ve bu toprağın birçok insanının gönlüne dokunan eserler yazmayı becermiş ilim aşkıyla yanan bir insandı. Üzerinde, kasıntılıktan hiç eser olmayan, “Bana akademisyen desinler, akademisyen böyle gözükmeli!” diye tumturaklı cümlelerden uzak, bu toprakların kokusuna aşina biriydi. Meseleleri en vuzuh şekilde halkın seviyesine inerek anlatan babacan bir ilim adamı idi.

Geçirdiği elim bir kaza sonucu hayata veda eden, sevenlerini ve okurlarını üzen Doğan hoca, okumayı zül addeden, vatanperverliği de kimseye bırakmayan milliyetçi camia içinde bilinen merhum Mümtaz Turhan’ın, Erol Güngör'le birlikte asistanı olmuş. Nice Amerika'ya gitmiş arkadaşlarımın aksanının değişikliğine şahitlik etmiştim. Lakin Doğan hoca Amerika'ya gitmekle birlikte aksanını değiştirmemiş, konuştuğu aksanla bir kompleks duymayan biriydi. Velhasıl olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan sayılı bilim insanlarındandı…

Kendisi bir röportajında, “Biz Erol Güngör ile kafa yolculuğu yanında gönül yolculuğu da yaptık…” diyor. Amerika'da cebini doldurmaktan öte bilgi heybesini doldurup bir süre sonra ülkesine dönmüş ve eserlerini vermeye başlamıştır. Kendini bu vatan topraklarında ülke insanına hizmet etmeye adamıştır.

“Bizim apayrı bir kültürümüz var.” deyip cumhurbaşkanının atadığı rektöre karşı gelen, 28 Şubat sürecinde Mim Kemal Öke’nin sadece Müslüman olduğu için atılan, Anadolu insanının mukaddesatına hakaret edenlere saygı gösterilen, özgürlükçü(!) Boğaziçililerin yüzde kaçının böyle bir hedefi vardır? Evet, insanların dinine hakaret etme “özgürlüğü” varken, İslâmî bir kimlikle ilim adamlığı yapma özgürlüğü olmayan bir yerdir Boğaziçi... Anadolu’nun zeki çocuklarının devşirildiği ve Batılı devletlere bu çocukların beyin göçü maksadıyla gönderildiği bir mekan. Acaba Boğaziçililerin yüzde kaçının hedefi Batı’ya demir atıp bol bol para kazanmak, yüzde kaçının hedefi ise bu ülke uğruna mücadele etmek? Sakın kimsecikler “bu ülke zeki ve akıllı çocuklarını tutamıyor, çocuklarımız bu ülkede ümit görmüyor” cümlelerini kurmasın. Bu çocuklarda en ufak bir millilik olsa, en ufak bir vicdan kaynaması olsa bu düşünce ile değil, bu ülkenin ümitsizliğine ümit katmak için dışarı gider ve alacaklarını alır geri gelirler. Bu ülkenin kara bahtına güneş gibi doğmak için mücadele ederler. Çocuklarımıza bu ideali zerk etmeyen eğitim sistemine yazıklar olsun.

Bazı kavramlar var, hepimizin dünyasına söylene söylene girmiş. Empati, sempati, vizyon, misyon. “Vizyonumuz şu olmalı, şöyle bir misyonla çalışmalıyız”, “İnsanlara karşı empati yapmalı, sempatik biri olarak gözükmeliyiz.”, Bütün eğitim camiasının veya insanlara yol gösterici psikologların ağzında bu kelimeler sakız gibi dolaşır. Empati, kendimizi başkasının yerine koymak... Empati yaparsak eğer başkasını anlar ve başkasıyla ahenkli bir ilişkiye geçmiş olurmuşuz… Empati kuran fertler toplumda huzur ve mutluluğa yol açarken, toplumda çatışma ortamından uzak bir şekilde yaşama alanı açmış olurlarmış. Empati kurarsak, başkasını anlamış olur, başkasıyla birlikte olmanın zeminini kurmuş olurmuşuz. Her eğitimci ve psikoloğun ağzından bal damlarcasına bu tumturaklı laflar dökülür. Böylece ilim adamı görünmenin sahte tesellisine kavuşur.

Kavramlar dıştan gelince bambaşka bir şekilde sarsılıyoruz. Kendimizden geçercesine... Şahsiyet sahibi olmamanın, eziklik ruhiyatının bir tezahürü bu! Celladına âşık olmak... “Bizden adam olmaz!” diyenlerin, “Batılılar her şeyi düşünmüş!” diyenlerin kompleksli hâli. Kavramları dışarıdan alınca sanki onlarda var da bizde yok gibi bir yanlış algılamaya da sebep oluyor.

Doğan hoca yine bir konferansta empati kavramı ile süslediği sözlerine devam ederken, bir Anadolu kadını, “bizde sizin izahına çalıştığınız empati kavramına ‘hâlden anlamak’ denir.” der. Hoca bu soylu Anadolu kadınının sözünü düşünür ve “Evet, haklısınız. Empatinin bizdeki karşılığı hâlden anlamaktır.” der.

Aslında bu soylu kadının söylediği şeyin karşılığı asırlardır bizde mevcut. Kadın, “Anlattığınız konuyu bizden biri gibi bize ait kavramlarla anlatsanız daha iyi olmaz mı?” demeye getiriyor lafı… Böylelikle dinleyen ile dinlenen arasında muazzam bir muhabbet bağı kuruluyor. Doğan hocanın o ânda düşünüp, “evet” demesi de bunun cevabı. Hâl işte…

Gelin birlikte, bu Anadolu kadınının soylu çıkışından mülhem, Anadolu'nun bir ferdi olarak hâlden anlayıp, hâlleşelim. Anlatımlarımızı hâl diliyle ifade edelim. Hâlden-kalpten gelen sözler kafadan geçer gönle sirayet eder. Bu durum bizi allameden öte marifet yoluna koyar. Hâlden anlayıp, helalleşelim. Helalleşip yüreklerimizi birbirine akıtalım. Medeniyet neymiş, gelin tüm insanlığa gösterelim. Gelin Peygamber Efendimiz’in dediği gibi “kendimiz için istediğimiz bir şeyi başkası için de isteyelim, kendimiz için istemediğiniz bir şeyi başkası için de istemeyelim...” Gelin bu sözün ışığında kin ve husumetleri yıkıp atalım. İslâm ve hakikatte birleşelim. Yemişim empati kelimesini… Anadolu irfanının kavramları bize yeter de artar, yeter ki doğruyu arayalım, kaybettiklerimizi bulalım.

Baran Dergisi 737.Sayı