Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanan Başbakan Receb Tayyib Erdoğan, Ak Parti gemisinin kaptanlığına ve Başbakanlığa Dışişleri Bakanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun geçeceğini duyurdu. Öncelikle yeni görevinde Ahmet Davutoğlu’na başarılar dileriz; Allah hayırlara vesile kılsın.

Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi ve Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığa getirilmesiyle beraber Türkiye için yeni bir dönem açılmış olacak. 2002 senesinde Ak Parti’nin sandıktan tek parti olarak çıkmasıyla başlayan sürecin, Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkmasıyla beraber yeni bir merhaleye kıvrılacağı herkes tarafından konuşuluyor.

Erdoğan’ın Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığını ilân ettiği toplantıda Ahmet Davutoğlu da kısa bir konuşma yaptı. Bu konuşma içerisinde bizim en çok dikkatimizi çeken husus kullandığı “restorasyon” kelimesi oldu. 90 sene boyunca Batılı Efendilerinin gönüllü uşaklığını yapan Kemalist zihniyet tarafından maddî ve manevî açıdan harabe hâline getirilen Anadolu’nun ruhî ve maddî binalarının bir kısmı restorasyonla kurtarılabilse de bir kısmı illâ ki yıkılıp yeniden inşa edilmeli. Bu bakımdan bundan sonraki yeni dönemin anahtar kelimelerinin kaçınılmaz bir şekilde ibdâ ve inşâ olacağını düşünüyoruz ve bu bakımdan Müslüman Anadolu İnsanının iktidardaki iradeden neler beklediğini bir kez daha ele almak istiyoruz.

Kültür ve Temel Meseleler
Kültür Bakanlığı’nın resmî web sayfasında geçen tanıma göre kültür; “bir toplumu diğer toplumlardan farklı kılan, geçmişten beri değişerek devam eden, kendine özgü, sanatı, inançları, örf ve âdetleri, anlayış ve davranışları ile onun kimliğini oluşturan yaşayış ve düşünüş tarzıdır. Topluma bir kimlik kazandıran, dayanışma ve birlik duygusu verdiği toplumda düzeni de sağlayan maddî ve manevî değerlerin bütünüdür.”

Bu, esasında çok da sıkıntılı bir tanım değil, fakat Kemalist zihniyetin “Atatürk İnkılâbları” başlığı altında kültürümüze yaptığı müdahaleler malûm. Bir kültürün evvelâ çözüme kavuşturması gereken temel meseleleri noktasında Türkiye, Batı'nın kendi kültürünün ürünlerini benimsemiş ve milletine dikte etmiş vaziyette. Temel meseleler, inanç sistemine nisbetle çözüme kavuşturulur. Kemalist zihniyet tarafından ithal edilen Batı kanunlarının, İstiklâl Mahkemeleri vasıtasıyla Müslüman Milletimize nasıl dikte edildiğini hatırlayacak olursak, Kültür Bakanlığının, gelen bitli turistlerin çatal ve bıçaklarının tabağın hangi yanına konacağından daha önemli bir meselesi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İktidarı eline alacak Ahmet Davutoğlu’nun önündeki en önemli meselelerden birisi bu meseledir ki, kültür noktasında köklü iyileştirilmeler yapılmadığı takdirde diğer noktalarda sağlıklı neticelerin elde edilmesi hayâl olacaktır.

Dil: Kaleme alınan neredeyse tüm kitaplarda büyük bir Türkçe problemi vardır. Kelimelerimiz eski dilden kalma diye terk edilerek yeni bir dil uydurulmakta ve Kültür Bakanlığı da uydurukça bir dille kaleme alınan bu kitablara karşı tedbir alacağı yerde destekçi olmaktadır.

Ahmet Davutoğlu’nun bir akademisyen olduğunu ve aynı zamanda iyi de bir okur olduğunu biliyoruz. Öyleyse doğru bir dille kaleme alınmış eserlerle uydurukça bir dil kullanılarak yazılmış eserlerin arasındaki farkı en iyi kendisinin biliyor olması icab eder. Dilin bir milletin düşünme manivelası olduğunu hatırlayacak olursak, özellikle yetişen gençliğin neden düşünemediğini, tefekkür melekesinin neden gelişmediğini bu hâle bakarak teşhis edebiliriz.

Şimdiye kadar rejim tarafından sistemli bir şekilde gerçekleştirilen “dil” cinayetinin artık bir son bulması ve devletin bu hususta son derece hassas bir yol izlemesi en azından bundan sonrası için son derece hayatîdir.

Eğitim: Eğitimin kendi içindeki bütün meseleleri bir kenara koyalım da asıl şu meseleyi konuşalım. Eğitimde reform başlığı adı altında eğitim kurumlarının idaresi ve öğretmenler okul aile birliklerinin emrine tahsis edilmiştir. Göğüs göğse savaşmak zorunda olan bir ordunun komutanlığı nasıl ki savaşmakta olan askerin ailelerinin inisiyatifine terk edilmiyorsa, aynı şekilde okulların ve eğitimin idaresi de okul aile birliklerinin inisiyatifine terk edilemez. Eğer ki Millî Eğitim Bakanı Nabî Avcı’nın bu konudan haberi yok ise derhâl bilgilendirilmesi ve eğitim kurumlarındaki bu komedyaya son verilmesi son derece elzemdir.

Eğitimin diğer kangren olmuş meselelerinden olan müfredat, tedrisat, liyakat sahibi idealist öğretmen vesaire gibi konulara girmiyoruz bile. Çeşitli bakımlardan müsbet adımlar atılıyorsa da, bir çok bakımdan kangren olmuş sistemin restore edilerek düzeltilmesi son derece güç görünüyor.

İç ve Dış Politika
Türkiye’nin iç ve dış politikasına karne verilecek olsa, dış politikanın notu iç politikadan iyi olacaktır. Kendisini devletin de milletin de sahibi addedenlerin son senelerde kaybettikçe yükselen sesleri ve birçok plandaki hâkimiyetleri nedeniyle Türkiye’de sağlıklı bir iç politika sürdürülemedi. Dışarıda meydana gelen karışıklıklar ise dış politika noktasında -bu güne kadar İngiltere ve Amerika'nın sözünün dışına çıkmadığı, yani hiç bir şey yapmadığı için- gerçekleştirilen icraatlar göz alıcı oldu. Özellikle TİKA gibi kurumlar bu dönemde son derece önemli görevler ifâ ettiler.
Yeni dönemde, dış politikada bugüne kadar yapılan yatırımların karşılığının toplanmaya başlamasının ve iç politikada da kararlı bir şekilde atılmasının vakti gelmiştir. İç politika noktasında bu milletin kendi inancı noktasında atılan küçük adımların bile dokuz seçim kazandırdığını düşünecek olursak, artık sessiz çoğunluğun muradı doğru bir şekilde kestirilerek hızlı ve kararlı bir yürüyüşün başlatılması gerekmektedir. Tabiî bunun için de bir ideal ve o ideal ekseninde bir araya gelmiş millet lâzımdır. Meselenin derinliğini şimdilik bir kenara bırakıp sathî bakımdan hızlı hatırlatmalar yapacak olursak:

Filistin: Geçtiğimiz hafta içerisinde Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığı tarafından son derece müsbet iki adım atıldı. Bunlardan birincisi, Gazze kıyısına gönderilecek olan yüzer elektrik santrali. İkincisiyse Enerji Bakanlığı’nın bundan sonra Filistin Devleti’nin açacağı ihalelere katılacağını açıklaması… Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız bu kritik adımı için tebrik ederiz. Umuyoruz ki alınan bu kararlar hızlı bir şekilde yürürlüğe konur.

İş, tabiî ki enerji noktasında bitmiyor. Türkiye’nin yine Filistin Devleti’ni tanıyor olması hasebiyle özellikle askerî planda çeşitli işbirliği anlaşmaları yapması önünde de bir engel olmadığı böylelikle ortaya çıkmıştır. Türkiye nasıl ki diğer ülkelerle ortak askerî tatbikatlar yapıyorsa, aynı şekilde Filistin ile de yapabilir. Gazze’de, TSK ile Hamas’ın ortak kara tatbikatı ya da Gazze açıklarında ortak tatbikat yapması önünde de mâni yoktur. Bir diğer taraftan da, Türkiye’nin Filistin ile yapacağı anlaşma ile Gazze’ye bir askerî üs inşa etmesi ve TSK’nın Gazze’de bulunmasının önünde de hiçbir mâni yoktur.
Irak: Şiî Malikî’nin iktidardan çekilmesiyle beraber Türkiye-Irak ilişkileri yeni bir boyuta geçecektir muhtemelen… Bugüne kadar Kuzey Irak ile yapılan petrol alışverişinin daha da kolaylaşacağını düşünüyoruz. Her ne kadar eleştirilse de, Türkiye’nin Irak özelinde uyguladığı politikalar son dönemde meydana gelen gelişmeler vesilesiyle lehe dönmüş gibi gözükmektedir.
Suriye: Türkiye’nin Suriye konusundaki dış politikası, kendi patentini taşımıyor. Şimdi, her ne kadar Türkiye Batılı müttefikleri (!) tarafından yalnız bırakıldığı için Suriye politikası iflas etmiş görünüyorsa da asıl sıkıntı Esad iktidarına güvensizlikten kaynaklanmaktadır.

Türkiye’nin Suriye meselesinin çözümünde muhatabı artık Batılı müttefikler(!) değil Rusya’dır. Özellikle son dönemde Batı ile Rusya arasında meydana gelen gerilim, Türkiye’nin Suriye problemini Rusya ile çözmesi noktasında elini son derece güçlendirmiştir.

Büyük Doğu Coğrafyası: Bu zamana kadar TİKA ve bunun gibi organizasyonlar tarafından başarıyla sürdürülen politikaların artık statik plandan çıkıp dinamik plana geçmesi gerekmektedir. Bu konuda atılması gereken çok fazla adım var. Ulu Hakan Abdülhamid Hân’ın Büyük Doğu Coğrafyasında izlediği politikaların sonunda ne planladığı yeni bir gözle yeniden gözden geçirilmelidir.

Amerikan Üsleri: Anadolu topraklarında bir çıban gibi biten ve irin kusan Amerikan üslerinin, ilk siyasî kriz vesile edilerek bu toraklardan sökülüp atılması, bağımsızlık yolundaki son derece önemli adımlardan birisidir. Nasıl ki, İsrail üsleri sökülüp atıldığında bir şey olmuyor, milletin teveccühü katmerleniyorsa, İncirlik başta olmak üzere Amerikan üsleri bu topraklardan sökülüp atıldığında milletin teveccühü bin misli olacaktır.

Ayasofya: Ayasofya, Türkiye’nin hem iç hem de dış politikası adına son derece önemli bir mihenk taşıdır. Müze yapılarak Türkiye’nin müstemleke oluşunun sembolü hâline getirilen Ayasofya, asliyetine döndürüldüğünde de bağımsızlığın sembolü olacak ve hem merkez Anadolu hem de bu merkezi kuşatmış ikinci daire olan İslâm âlemi için önemli bir coşku kaynağı hâline gelecektir.

Hukuk: Çeşitli kesimlerin çıkarına göre adalet olmaz. Adalet olmadan da hiçbir şey olmaz. Türkiye’nin kangren olmuş meselelerinden birisi de hukuk meselesidir. Hem kanun noktasında hem de adaletin tesis edilmesi noktasında büyük sancılar çekilmektedir. Bu mevzunun da, devletin birinci dereceden önemli mesesi hâline getirilerek hâlledilmesi şarttır. Hem bugüne kadar verilmiş hukuksuz yargı kararları ortadan kaldırılmalı hem de adaleti tesis etmekle vazifeli yargı mekanizmasının anlayışı yenilenmek zorundadır.

Ekonomi: Bankacılıkta kredi-mevduat oranı %112 oranına gelmiş vaziyette. Yâni bankalar karşılığı olan her yüz birimlik mevduat karşılığında 112 birim kredi kullandırmış vaziyetteler. Dünya ekonomisinin de başındaki en büyük belâlardan birisi olan bu durumun hızlı bir şekilde ve gerekirse şiddetli tedbirler uygulamak suretiyle kontrol altına alınması gerekmektedir.

Bir diğer husus da Türkiye’de urlaşmış bulunan sermaye odaklarının katî suretle dağıtılması icabıdır. Millet düşmanı olan bu odaklar, aynı zamanda millî üretimin, tasarrufun ve kalkınmanın da başlıca düşmanlarıdırlar.

Ekonomi ile alâkalı daha köklü çözümlerin de uygulamaya konması şarttır da şimdilik sathî bakımdan hatırlatmalarla devam edelim.
Sonuç olarak…

Müslüman milletimiz kendi muradı istikâmetinde atılan adımları bugüne kadar büyük bir teveccühle karşılamış ve böylelikle Ak Parti girdiği dokuz seçimi kazanmıştır. Bundan sonrasında milletimiz daha kararlı ve müşahhas adımlar beklemektedir.

Paraleller gibi millet düşmanlarının ve Ulusalcı-Kemalistler gibi kendisini milletimizin efendisi addeden unsurların devletin bütün kademelerinden kazınması şarttır. Bir diğer bakımdan, Ilımanların ifsad etmeye teşebbüs ettiği Milletimizin itikadı güçlendirilmeli, bunun için de devletin bütün imkânları seferber edilmelidir.

Milletimizin muradı olan bu adımlar hızlı ve kararlı bir şekilde atılmalıdır. İçeride, Ak Parti karşıtı olan kesimler malûmdur ve milletimizin muradı isitkâmetinde atılan adımları engellemek için ellerinden geleni de zaten ortaya koymuş, çapsızlıklarını deklâre etmişlerdir. Böyle bir vaziyette yalnız sosyal medyada çok seslerinin çıkıyor olmasına aldanmayarak, günü birlik politik hesablara kanmamalı. Onuncu seçimde de iktidarı Müslüman Milletimizin belirleyeceği şuurunda olunmalı.

Şartların Türkiye’yi tarihî misyonunu üstlenmeye zorladığı bu günlerde, Türkiye’nin bu sorumluluktan kaçma, geçiştirme yahut geciktirme hakkı yoktur. Restore edilebilen edilecek, edilemeyen de hızlı bir şekilde yıkılıp, yeniden inşa edilecek. En önemli husussa, hazırlanacak rölövelerin “İslâm’a Muhatab Anlayış”a uygun olmasıdıdır…

Başta Anadolu olmak üzere, Büyük Doğu coğrafyasının etrafında bir araya geleceği tek fikir “Mutlak Fikir”dir. Batı da bunu yakinen bilmektedir ki, hakikisi gelmeden sulandırılmışı olan “Ilımanları” piyasaya sürerek bu gidişe dur demeye kalkmıştır. Bugün akıl sahibi her kesim, herkes bu durumun farkındadır. Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun tahliye olması, Receb Tayyib Erdoğan’ın 2002 senesinden beri kazandığı seçimler, Abdullah Öcalan’ın “Çözüm Süreci”nden itibaren benimsediği dil, hep bu mânâya dikkat çekmektedir. Bundan sonrasında, birlik olunacak fikir ve bu fikri örgüleştiren belli olduğuna göre iş, fikrin tatbik edilmesine kalmıştır. Fikir belli, ideal belli; bundan sonrası ümmetin yeniden “inşâ”ı, “ibdâ”ı…

Baran Dergisi 398. Sayı...