Tarih 01.11.2015… Birkaç gün sonra seçim var. Seçim sonrası ne olacağına dair beklenenin üstünde bir hissilik ve sessizlik hâkim… Dergimizin yayında bulunduğu haftanın ikinci yarısında seçim sonuçları açıklanmış olacak. Görünen o ki Ak Parti tek başına iktidara talip. Nihaî kararı halk verecek. Ancak Ak Parti’nin ‘bir dört yıl daha’ iktidarına tahammül etmeyecek güçler dün yaptıkları gibi bugün de ülkenin insanlarını birbirine kırdırmak için fitne ve fesat peşinde... Hatta daha ötesi bu defa açıktan açığa TOPYEKÛN İMHA derdinde… Tayyib Erdoğan başta olmak üzere Ak Parti ekibi bu işin bahanesi. Çünkü tabandan yükselen ses artık küfrün kulaklarını sağır ediyor, çemberini daraltıyor ve işgalci birkaç yıl içerisinde bu ülkeden defolup gideceğini hissediyor. Bunun gereği olarak tabiri caizse “yılanı daha küçükken ezmeye” kalkışıyor. 
Elbette bunların derdi ne Ak Parti ne de Tayyib Erdoğan’dır. Bunların derdi artık istedikleri gibi sömüremedikleri Anadolu ve uyanan İslâm gençliğidir. Nihayetinde artık diledikleri zaman güdecekleri, FETÖ’cüler aracılığı ile sindirecekleri bir gençlik yok karşılarında. Her çeşit araçla mücadele etmeyi öğrenmiş ve kendine bir fikri rehber edinmiş devasa bir gençlikle karşı karşıyalar. Korkuları bundan, sıkıntıları bundan. Çünkü topu topu Kumandan’ın deyişiyle ‘üç bin aile’ olan bunlar bu ülkenin gençlerinin tek yumruğunda devrilecek haldeler. Saldırganlıkları bundan, siyasî anlamda düne kadar düşman belledikleri ile kolkola saldırıya geçmeleri bundan. Bu manada yazımızın bir kısmı muhatabında doğurduğu tedailer ile hedefini bulursa ne âla. Gayemiz ve niyetimiz de bu istikamette zaten…
Arapça ‘kâsim’ ‘bölen, ayıran, taksim eden’ ‘Kırıcı, ezici, ufaltıcı’ manalarına gelmekte. Bölme-taksim etme mevzusunun kökeni halk arasında şuradan gelmekte; eskiden halk, yılı, Kâsım günleri ve Hızır günleri diye ikiye ayırmış. Hızır günleri 6 Mayıs günü ile başlar ve 8 Kâsım’a dek sürer, Kasım günleri ise kalan diğer günler yani 8 Kasım’dan başlayıp 6 Mayısa kadar süren günler.
Farklı bir iddia ise; ‘Koç Katımı Ayı’ olarak anılması ve buradaki ‘Katım’ kelimesinin ‘Kasım’ a dönüşmesi ile ay adı olarak kullanılmasıdır. Tabii bu arada İngilizce karşılığı olan ‘November’ ise Latince karşılığı olan 9 sayısına denk düşen novem kelimesinden vücud bulmuştur. Burada dikkatimizi çeken husus Roma takviminde ilk zamanlarda 9. Ay yani Kasım ayı kış sonuna yani Ocak ve Şubat’ında dâhil olduğu kış sonuna kadar olan zamanı içeriyor olmasıdır. Kıştan sonra bahar tedaisi içinde Kasım ayındayız. Ve Kasım bir ERKEK adı…
Kasım kelimesinin tedaisi Kasem… Kasem; yemin etmek, ahdetmek, and içmek… Daldan dala manamıza sarkış; ‘İşte çekildi isyan bayrağı / Gemileri yakmışız isteyerek / mümkünü yok dönüşümüzün / Çizgimize gelen gelsin (Salih Mizabeyoğlu, Aydınlık Savaşçıları)
SALİH MİRZABEYOĞLU NE YAPIYOR?
Neler nelere gebe meçhul. Meçhul bir yönüyle bilinmez anlamında değil de perde gerisinde, perde ardında. Bir kıvılcımın nelere yol açacağını son birkaç yılda yaşanan hadiselere bakınca gördük. Akıl almaz denilen hadiseler bütün akılların alabileceği rahatlıkla gerçekleşti ve gerçekleşmeye devam ediyor. Hayatın kendi içinden, daha açık deyişle ‘kendinden zuhur’ çerçevesinde FİKRİN MİMARININ YAĞMURCU KİSVESİ ile kurduğu düzeni ile o düzen etrafında halkalanan varlık âlemi ve her şey NİZAMINA DOĞRU AKIYOR… Aktüalite ile zaman kaybına uğramadan asıl mevzuda derinleşme ve mevzi tutma. Bu mevzi tutuş neticesi çevreye gerekli şuur ve aksiyonu üfleme… Ve hala, bu halkalar halinde daireye dâhil olmayan varsa, onları dairenin dış halkalarına doğru itme… Fikrin nizamı ile birlikte Fikre kendini muhatap kabul edenleri Fikir karşısında hesaba zorlama… Ve o büyük zuhur için herkesi FİKRİ MUHATAP ALARAK nizam almaya YAŞAYARAK davet etme…
Kelimeler, manalara giydirilmiş suretler… Kelimeler bir nevi düşüncenin kalıbı… Nizam, kelimelere dönüşmüş fikrin estetik düzeni, orkestrası… Kasem kelimesinin kalbime tedaisi; Ölüm Odası... Ölüm Odası’nın şahsıma tedaisi ise Dünya Hayatı ve “Ben Kimim?” sorusu.  Ve ardından bir dizi mana; ‘Telegram, Elektro manyetik dalgalarla uzaktan, gizli olarak zihin kontrolü… İmam-ı Şafiî Hazretlerine sormuşlar: “Fitne zamanı Hakkı tutanları nasıl anlarız?”… Cevabı: “Düşmanın okunu tâkib ediniz, o sizi Hakk ehline götürür!”... Telegramın yapıldığı yöne bakınız!): 1154: MEHDİ MUHAMMED. (Baran Dergisi, sayı 458, Ölüm Odası)
Ve kelimelerin nizam aldığı Yağmurcu Kıssası!.. 
BİR VAKIA: YAĞMURCU
(Batı’da Psikolojinin üç büyüklerinden biri ve hattâ en büyüğü olarak karşılanan C.G. Jung, uzun süre Çin’de yaşamış bir arkadaşından naklen anlatıyor.)
Kiautschau bölgesinde korkunç bir kuraklık oluyor ve yöre halkı umutsuzluk içinde... Katolikler, Protestanlar yağmur için dua ediyorlar; Çinliler kutsal ateş yakıyorlar... Fakat hiçbiri işe yaramıyor... O zaman “Yöre Konseyi”, iç bölgelerden, Schantung’dan bir uzman, bir YAĞMURCU getirtmeye karar veriyor... Kendisini şehir kapısında karşılamaya gidiyorlar ve soruyorlar:
“Sizin için ne yapabiliriz, arzunuz nedir?”
“Şehir dışında küçük bir ev verin ve beni rahatsız etmeyin!”
Yağmurcu, küçük bir bahçeyle çevrili evine çekilip üç gün ortalıkta gözükmüyor... Dördüncü günün sabahı lâpa lâpa kar yağmaya başlıyor; bu mevsimde kar, en iyimser umutları bile aşan bir hâdise... Halk, büyük bir coşku ile sokaklarda bağırıyor:
“Yağmurcunun işi bu, yağmurcunun işi!”
Şehirden geçen arkadaşım, bu adamı görmeye gidiyor ve kendisine bunu nasıl becerdiğini soruyor... Çinli, büyük bir tevazu içinde cevap veriyor:
“Oh! Bunu çok kolay açıklayabilirim. Ben, Schantung’dan geliyorum; orada yağmur düzenli yağar, her şey düzenlidir, bu sebeple ben de düzen içindeydim. Kuraklığın hüküm sürdüğü Kiautschau’ya geldim, burada her şey düzensizdi, benim de düzenim bozuldu. Bu sebeple, sakin kalabileceğim ve DERİN DÜŞÜNCEYE DALABİLECEĞİM bir ev istedim. Üç gün-üç gece kendi kendime çalıştım ve eksik olan düzen yeniden kuruldu; kurulunca da yağmur yağmaya başladı!” (Salih Mirzabeyoğlu, Yağmurcu/Gerçekliğin Peşinde, s;14,15)
Gerekeni yapmak, ‘biri bana bir şey dese de yapsam’ demek değildir? Ya da daha açık söyleyelim FİKİRLE YAPMALIYIZ DERKEN bilen FİKİRLE YAPMANIN NE DEMEK olduğunu bile bilmeye yanaşmadan, okumadan, üretmeden bir şey yapmak mümkün değildir. Bu tür ezber tekrarlar caka satmanın dışında gerçek oluş yolundakileri de tıkayıcı çöp yığını hüviyetinde keyfiyetlerdir. Bunun yanında FİKRE KENDİ YABANCI OLUŞUNU YAHUT KENDİ İDRAKSİZLİĞİNDEN meseleyi anlamayışını başkasına ‘SEN DE ANLAMAZSIN ÇÜNKÜ BEN BİLE ANLAMADIM’ tarzı satanlarda bir önceki bahisle mühürlediğimiz yol üzeredirler. Yapması gerekeni yapmayan, asıl yüklenilmesi gereken davayı yüklenmeyen ve aktüalitenin getirdiği cazibe içerisinde sağa sola laf savurmayı veya vücud kasmayı bir şey yapmak sananlar için YAĞMURCU kıssası çok şey anlatmalı… O’nun etrafında halkalananlar arasında muhabbet artmadıkça, O’nun etrafında halkalananlar arasında samimiyet, aşk ve vecd sahnesine yola açacak muhteşem BİRLİK sahneleri artmadıkça, O’nun etrafında halkalananlar arasında hased, kin, öfke kaybolmadıkça NE NİZAMDAN, NE KURTULUŞTAN, NE MÜCADELEDEN bahsetmeye hak sahibi olunamaz.
Kasım ayı Kesim ayı diye başladık, Kasem’den yemine, yeminden YENİ NİZAM YENİ İNSAN anlayışına çıktık. Yarının neler getireceği bize meçhul dedik ve elbette her şeyin en iyisini, en güzelini ve en doğrusunu ALLAH BİLİR diye de ekledik. Dua hükmünde olması ümidiyle Tilki Günlüğü’nden 6 Kasım başlığı nihai sözümüz olsun; ‘BÜTÜN HÜVİYETİNLE GÖRÜNECEKSİN’… Hatırlatalım, bu söz Üstad’ın Kumandan’ı Takdim ediş sürecinden… Ve yine hatırlatalım Tilki Günlüğü’nde aynı başlık altında ‘Varidat’ kısmında Genç Osman bahsi işleniyor. Genç Osman’a yapılanlar ise malum. 
 Baran Dergisi 459. Sayı