Yrd. Doç. Dr. Halil Ersin Avcı ile 1915 Ermeni meselesini konuştuk. Ermeni Meselesi hakkında yazdığı etrafında yaptığımız söyleşiyi siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz... 

            Neden İngiliz-Ermeni İttifakı? Bu fikre nereden vardınız? Çalışmanın hikâyesini biraz anlatabilir misiniz?
Şimdi öncelikle İngilizlerle Ermenilerin başta bir ittifakı olduğunu fark etmemiştik. Böyle bir ittifakın olup olmadığı yapılan çalışma neticesinde ortaya çıktı. İstanbul Üniversitesi Tarih bölümünden kıymetli hocam ve doktora tez danışmanım Prof. Dr. Ali Arslan’ın yönlendirmesi oldu. Bana şu soruyu sordu: Acaba İngilizlerle Ermeniler ilk ne zaman temas etmişlerdi? Bu konu ile alakalı İngiliz arşivinde araştırma yaparken, aslında bu temasın 18. veya 19. yy.da değil, daha önceki tarihlerde olduğunu fark ettim ve çalışma böyle başladı. 
Daha sonra bir çağrışım bunun genişlemesine sebep oldu. Herkesin ilgi ile seyrettiği KARAYİP KORSANLARI isimli macera filminin ikinci bölümünde ilginç bir sahne, yaptığım çalışmanın yönünü de değiştirdi. Bu sahnede İngiliz Doğu Hindistan şirketine ait olan bir gemide iki tane Ermeni asıllı tüccar bozuk Türkçe-Ermenice ile aralarında konuşuyorlardı. Bu sahne, filmde bir enstantane olarak geçiyordu. Bu sahne sadece filmdeki canavarın bir gemiyi nasıl yok ettiğini göstermek için konulmuştu. Zaten birazdan da gemiyi yutuyor, parçalıyordu. Bu sahne o kadar çok dikkatimi çekti ki, “acaba Doğu Hindistan ile Ermenilerin ne alakası var?” dedim kendi kendime. Bunların tam Türkçe konuşmadıklarını, Ermeniceye yakın bir dil konuştuklarını fark ettim ve asıl mesele ondan sonra ortaya çıktı. Doğu Hindistan İngiliz şirketini incelemeye başlayınca asıl İngiliz İmparatorluğunun temelinde Ermeni tüccarlarının olduğunu gördük. 
İngilizler 16. yy.dan itibaren bilhassa Ortadoğu’da, İran’da, daha sonra 17. yy. başlarında Hindistan’da Ermeni tüccarlarla karşılaşmışlardı. Ermeni tüccarların önemini kavrayan İngilizler, Ortadoğu’da var olabilmeleri için yerli Hıristiyan bir unsura ihtiyaç duymuşlar, bu unsur da Ermeni tüccarları olmuştu. İngilizler Hıristiyan’dı; hâlbuki Ortadoğu’da yaşayan insanlar ya Müslüman’dılar ya da doğu dinlerinden birine mensuplardı. Bunların arasında kendilerine güvenebilecekleri iş ortağı olabilmeleri için Hıristiyan bir unsura ihtiyaçları vardı. Zaten 9. ve 10. asırdan beri Ortadoğu’da çok geniş bir ticaret ağı kurmuş olan Ermeni tüccarlar onlar için bulunmaz bir Hint kumaşı oldu. Bu bölgede Ermeni ticaret ağına İngilizlerin dâhil olması ve bunlarla yakınlaşmaya başlamaları, İngilizleri Ortadoğu’da süratle hâkim bir devlet haline getirmiştir. Kısa süre içerisinde, 1688 gibi erken tarihte İngiltere Devleti ile Ermeni milleti arasında, İran ve Hindistan Ermenileri arsında bir İngiliz-Ermeni ittifakı anlaşması imzalandığını görüyoruz. Bu ittifakın genel esası Osmanlı Devleti’ni ekonomik olarak zayıflatıp yok etmeye dayanıyordu. Buradaki asıl yapılmak istenen şey, ticaret yollarının Osmanlı Devleti’nin hâkimiyet sahasından çıkarılıp İngiltere lehine Basra Körfezi ve Hindistan sahiline çevrilmesi ve sonrasında İngiliz ticaret gemilerinin söz konusu bölgelerden sevk edilen malları Avrupa’ya taşıması idi. Ermeni meselesiyle ilgili araştırma yapanlar, olaya hep Türkiye merkezli bakmaktaydılar; dolayısıyla bu klasörlerdeki belge ve bilgilere de ulaşamamaktaydılar. Baktığınız zaman asıl olan Hindistan klasörlerinin içindeydi ve takdir edersiniz ki Türk araştırmacılar bu klasörlere hiç bakmamışlardı. Ortadoğu’nun Hıristiyan olarak tek tüccar unsuru Ermenilerdir. Balkanlardan Ermeniler miladi 5. ve 6. yy.’da hep göçe maruz bırakılmıştır. Fakat Ermeni Kilisesi’nin bağlayıcı etkisi ile millî kimliklerini korumalarından dolayı her gittikleri yerde bir Ermeni kolonisi oluşturmuşlardır. Ermeniler ticaretle uğraştıkları için bu koloniler arasında kurdukları ticaret bağlantılarında birbirlerini koruyup kollamışlar ve tarih için kısa bir zamanda, birkaç asır içinde Balkanlar’dan Anadolu’ya ve oradan Hindistan’a kadar uzanan bir Ermeni ticaret ağı oluşmuştur. Dolayısıyla İngilizler Ortadoğu’ya geldiklerinde Ermeni ticarî ağını fark ettiler ve kullanmak istediler. Bu olayı ilk fark edenler İngilizler değildi tabii; İtalyanlar da fark etmişlerdi. Fakat İtalyanlar da tüccar bir milletti ve ticareti doğrudan kendileri yapmak istemekteydiler. Bu yüzden Ermeniler onlara iyi gözle bakmıyorlardı. Fransızlar da kullanmak istiyorlardı fakat Fransızlar Osmanlıyla bir kapitülasyon anlaşması yaptıklarından malı İstanbul ve İzmir gibi limanlardan almaktaydılar. Dolayısıyla Ortadoğu’ya fazla yayılamadılar. Tek farklı İngilizler idi. Moskova kumpanyası vesilesiyle ilk kez Osmanlı Devleti’ni baypas edip kuzeyden ve İran’la yaptıkları anlaşmayla güneyden Ermenilerle doğrudan temas kurmuşlardı. Ermenilerin uzmanı olduğu kara ticareti ile hiç işleri yoktu. Ermenilerin hiçbir etki sahibi olmadıkları denizlerde söz sahibiydiler. Ermenilere rakip olmadılar. Tek istedikleri Ermenilerin tüm malı İngilizlerin imtiyaz sahibi olduğu İran limanlarına yığmaları ve uygun fiyatla İngiliz Doğu Hindistan Şirketi’ne teslim etmeleri idi. Ermeniler açısından İngilizler son derece uygun bir ortak oldular.
 
Çalışmanın ne gibi orijinal yanları var? Bilimsel olarak ne gibi yenilikler getirdiniz?
Çalışmanın şu gibi Orijinal yanları var: Birincisi, ilk kez 1688 yılında bir İngiliz ve Ermeni ittifak antlaşmasının olduğunu ortaya çıkardık. İkincisi, İngilizlerle Ermenilerin bir kader ortağı olduğunu ortaya koymuş olduk. Ermeni meselesinin tesadüfî bir mesele değil, İngilizlerin Ortadoğu ve dünya hâkimiyeti için anahtar role sahip olduğunu göstermeye çalıştık. Ermeni meselesinin ilk kez Türkiye'de değil, aslında Hindistan’da uygulanmış olduğu ve burada netice alınınca 19. yy'dan itibaren Türkiye'de de aynı oyunun oynandığını ortaya çıkardık. İngiliz ve Ermeni ittifakının İran'dan Japonya’ya kadar birlikte hareket ettiğini ve İngiliz İmparatorluğu’nun Ermeni Ticaret Ağı vesilesiyle zenginleşerek güçlendiğini görmüş olduk. Bunun haricinde 19. yy'dan itibaren İngilizlerin kurmuş oldukları okullar ve Osmanlı topraklarında Amerikalıları misyoner olarak kullanmaları neticesinde Türkiye'de İngiliz Ermenileri adını verebileceğimiz bir Ermeni grubu ortaya çıktı ve Ermenilerin giderek kamplaştıkları görüldü. Bu kamplar İngiliz Ermenileri, Rus Ermenileri, Fransız Ermenileri ve Osmanlı Ermenileri olmak üzere dört tanedir. Aralarında keskin ayrılıklar yoktur. Bazen İngilizlerin Rus Ermenilerini veya Fransız Ermenilerini de kullandıkları görülebilir. İngiliz Ermeniler ise yaklaşan dönem içersinde 1890'lardan itibaren İngiliz istihbaratı tarafından Türkiye'deki yerel ayaklanma ve isyanlarda bir unsur olarak kullanıldı. İngiliz istihbaratıyla İngiliz Ermeni cemiyetlerinin doğrudan bağlantısı olduğu, İngiliz istihbaratının Ermeni cemiyetlere sponsor olduğu, yine hakeza Adana Ermeni olaylarında İngiliz Ermenilerinin doğrudan 5. kol unsuru olarak kullanıldığını, 1915 Ermeni olayları sırasında yine Çanakkale’de yaşadıkları yenilginin acısını çıkarmak için Ermeni kartını oynadığını tespit etmiş olduk. Yine Ermenilerin kullanım süreleri dolunca, 1918-1919'dan itibaren İngilizler tarafından göz ardı edilmeye başlandığını, Sovyet Rusya’nın o dönemde İngilizler için daha fazla önem taşıması neticesinde Ermenilerin kaderlerine terk edildiklerini yani İngilizlerin Ermenileri baştan beri kendi çıkarları için kullandıklarını gözledik. Ermeni meselesinin gerçek serencamının ortaya çıkmasına katkıda bulunduğumuza ve Ermeni Sorunu’nun aydınlanması yönündeki gayretlere bir nebzede olsa yardımda bulunduğumuza inanıyorum.
 
Bu zamana kadar Ermeni Meselesi ile ilgili birçok çalışma yapıldığı halde neden bu bilgi ve belgelere ulaşılmadı?
Genelde araştırma yapanlar bilhassa İngiliz arşivinden TÜRKİYE ile alakalı Ermenileri araştırmışlardır. Oysa İngiliz istihbaratının doğuş yeri Hindistan’dır. Türkiye’yi doğrudan ilgilendiren meselelerin çoğunun Hindistan’da planlanmış olduğunu gördük ve dolayısıyla Türkiye'deki Ermenilerin yönlendiricilerinin de Hindistan Ermenileri olduklarını tespit etmiş olduk. Bugüne kadarki araştırmacıların birçoğu, Hindistan klasörlerinin içinde Türkiye’yi ilgilendiren belge olmadığı zannederek bu konuyla ilgilenmemiş olmalılar. Bizim avantajımız öncelikle Ali Arslan hocamın sorusu, sonra da seyrettiğim filmin etkisi oldu. Dolayısıyla Hindistan klasörlerini araştırmaya başlayınca çok önemli bilgilerin ilk kısmına ulaşmış olduk. Bundan sonra da Türk araştırmacıların bu klasörleri derinlemesine incelemesinin aslında birçok gizli kalmış olayın ortaya çıkmasına vesile olacağını düşünüyoruz.
 
Çalışmanızda Ermeni Meselesi'nin adeta bir İngiliz komplosu olduğu anlaşılıyor. Buna biraz açıklık getirir misiniz?
İngilizlerin dünya hâkimiyeti mücadeleleri sırasında, Ermeniler İngiliz dünya hâkimiyeti planlarının bir parçasıdır. Çünkü Osmanlı Devleti içerisinde Türklerin dahi şüphe etmeyecekleri unsurdur Ermeniler. Ayrıca İngilizlerin var olmayı hep istedikleri Osmanlı coğrafyası, İran ve Hindistan gibi üç önemli bölgede birden varlık gösteren İngiltere’ye yardım edecek tek unsur Ermenilerdi.  Bu unsurun İngilizler lehine dönmesi çok önemli bir hadisedir. Bu dönüşümü sağlamak için bir veya iki asır çalıştıklarını görüyoruz. Dolayısıyla bu planlı bir meseledir. 1688 yılında bir şeye başlayacaksınız ve Osmanlı Devleti’ni yıkıp yok etmek için çabalayacaksınız; bunun adı bence planlı programlı bir komplodur. Ancak siz başka bir isim de verebilirsiniz.
 
Araştırmanızda İngiltere, Ermeni Meselesi ile ilgili diğer devletlerin, yani Rusya, Fransa ve Amerika'nın önünde görülüyor. Bu gerçekten böyle mi, yoksa siz mi İngiltere açısından baktığınızdan öyle görülüyor?
Hayır. Şöyle ki: Ermeni Meselesi ile Ruslar da çok ilgilenmişler, Fransızlar da çok ilgilenmişler ama Ermenileri Asya hâkimiyetinde bir unsur olarak kullanan ve bunları en etkin şekilde kendi siyasetine alet edenin İngilizler olduğunu fark ediyoruz. Rusların da Ruslaştırdıkları Ermenileri kullandıklarını görüyoruz. Fransızlar da da aynısı var. Ancak Rusların da Fransızların da amaçları Osmanlı coğrafyasında bölgesel amaçlara yönelik.  Rusların bilhassa 1890'lardan itibaren Fransa ile ittifak etmeleri, Fransa ile aralarındaki sorunları yavaş çözmeye çalışmaları, 1904 İngiliz-Fransız antlaşmaları, 1907 İngiliz-Rus antlaşmalarından sonra Fransız ve Rus Ermenilerinin de İngilizler tarafından etkin olarak kullanıldıklarını net bir şekilde görmekteyiz. Diğerleri belli isyanlarda aracı (maşa) olarak kullanırken İngilizlerin etkin bir unsur olarak İran’da, Rusya’da, Osmanlı Devleti’nde ve aynı anda 3-4 yerde kullandıklarını görüyoruz Ermenileri. Buna hiçbir devlet muvaffak olamamıştır. 1905 yılında bir taraftan Abdülhamit’e suikast yaptırırken, diğer taraftan İran şahına ve Rus çarına böylesi suikastlerin yapılması, İngiliz istihbaratının Ermenileri etkin olarak kullandıklarını gösterir.
 
Ermeni Meselesi'nin Çanakkale Savaşları ile ilgisinden bahsediyorsunuz. Bunu biraz açar mısınız?
İngilizlerin I.Dünya Savaşı içersinde Ermenilere toprak verme gibi bir niyetleri yoktu. Ermenilerin İngiltere safında çarpışma niyetleri vardı. İngilizlerin Ermenileri bu amaçla kullanmaya da pek bir niyetleri yoktu. İngilizlerin gayesi Çanakkale Savaşlarıyla Çanakkale boğazını geçip Osmanlı Devleti’ni tek vuruşta saf dışı bırakıp, İstanbul’u ele geçirmek ve hiçbir ülkeye borçlu kalmamaktı. Osmanlı topraklarını kolayca bölebileceklerdi. Lakin Çanakkale Savaşları’nın kazanılamaması, Osmanlı askerlerinin burada sağlam duruşu, kamuoyunda İngilizleri zor duruma soktu. Buna İngilizlerin Irak fiyaskosu da zaman içinde eklenince, İngilizler hemen 5.kol faaliyeti olarak Ermeni Kartını devreye aldılar. Kitap incelenince ne gibi bir bağıntı olduğu daha da iyi anlaşılacaktır. 
 
Gerçekten bir Ermeni katliamı oldu mu? Olduysa kaç Ermeni öldürüldü? Nerede öldürüldü?
Bu soruya, şöyle bir cevap verilebilir: İngilizlerin ve Batı’nın iddiası, Ermenileri Suriye çöllerine götürüp öldürdüğümüzdür. Biz de o zaman şu soruyu onlara yöneltiyoruz: Bu sözde katliamdan kısa bir süre sonra Suriye'yi kim ele geçirdi? Ermeniler, Fransızlar ve İngilizler ele geçirdi. Burada 800 bin Ermeni öldü ise bunların mezarları olması icap eder, bunların belli kamplarda tutulmuş olmaları gerekmekte ve bu kampların fotoğrafları olması gerekmektedir. Çanakkale Savaşlarının bile çok net videoları olmasına rağmen, Suriye cephesinin, Filistin cephesinin çok net videoları olduğu halde, neden Ermeni kamplarına dair bir video ve fotoğraf yoktur? Nerdeyse bir asırdır asılsız iddialarla bu milletler Ermeni katliamının olduğunu iddia ediyorlar. Oysa biz ölen, katledilen Türklerin olduğunu fotoğraflarıyla, kalıntılarıyla, cesetleriyle ve videolarıyla ispat edebilirken, acaba neden Ermenilerin bir tane bile fotoğrafı yok. Oysa İngiliz ordusunun her türlü teknik teçhizatı var o zamanlar. O tarihlerde Malta’da yapılan uluslararası mahkemelerde, ne Ermeniler, ne Fransızlar, ne İngilizler ve ne de Amerikalılar hiçbir şey kanıtlayamamışlardır. Savaşın getirdiği mukatele, yani karşılıklı öldürmeler gerçekleşmiştir. Zaten İngilizlerin 5.kol faaliyetlerinin amacı da budur. Türkleri Ermenilere, Ermenileri Türklere, Kürtleri Ermenilere, Ermenileri Kürtlere karşı kışkırttıklarını görüyoruz. Daha 1909–1910 yıllarından itibaren İngilizlerin Kürtleri gizlice silahlandırdıklarını İngiliz gizli raporlarından görüyoruz. Eğer gerçekten Ermenileri bu kadar seviyorlarsa neden Kürtleri silahlandırıyorlardı?
 
Sevr Antlaşması'nın Türkiye'nin tezlerini doğruladığını iddia ediyorsunuz. Sevr Antlaşması bugüne kadar hep lanetlendi. Bunu biraz açar mısınız?
Sevr antlaşması total olarak Türkiye’nin aleyhine bir antlaşmadır. Ancak Sevr Antlaşması’nın Ermeni Sorunu’nun çözümüne de büyük katkıları olabilecek bir antlaşma olduğu görülüyor. Çünkü antlaşmada bazı hükümler var ve biz bunları çalışmamızda ayrıntıları ile orijinal metinleri kullanarak ifade ettik. Sevr antlaşmasında görülüyor ki, Ermeni Meselesinde Türk milleti suçlanmamaktadır.  Eğer bir suç varsa, bunların dönemin idarecilerine ait olabileceği, bunun da araştırılacağı ifade edilmektedir. Ermenilerin ve İngilizlerin de bir mutabakat yapıp bu anlaşmanın altına imza attıklarını görüyoruz. Tabii anlaşmanın tamamen kabul edilmesi için parlamentolardan geçmesi gerekiyordu. Bu hiçbir devletin parlamentosundan geçmemiş ama devletlerin temsilcilerinin bu anlaşmanın altına imza koyması bir mutabakat olduğunun gösterir. Bu konunun araştırılıp soruşturulması için, Osmanlı komisyonu kurulması, divanı harp kurulması ve bunlar yetersiz kalırsa Uluslararası bir mahkeme kurulması istenmiş ve bunlar gerçekleşmiştir. İlginç olan nokta ise kimsenin suçlu bulunmamasıdır. Eğer bir suç unsuru var ise bu insanlar neden o devirde cezalandırılmadılar? O devirdeki altına imza attığımız Uluslararası hukuk, bu devirdeki uluslararası hukuktur. Maddeler hâlâ değiştirilmemiştir ve hâlâ 1907 Cenevre konvansiyonu yürürlüktedir. Mesele aslında Sevr’de bitmiştir. Lozan’da bu meselenin fazla dile getirilmemesi Sevr’de çözülmüş olmasındandır. Sevr anlaşması yürürlükte olmasa bile, Sevr anlaşmasının imzalanan hükümleri yürürlüğe konmuştur. Bugün Ermenistan'da bulunan ve yöneten Taşnak partisi, Sevr anlaşmasına imzasını atan Taşnak partisinin varisi olarak kendini görüyor. Eğer Sevr'e imza koyan partinin varisleri olduklarını söylüyorlarsa, o anlaşmanın altındaki imzanın arkasında durmaları gerekir. Dolayısı ile mesele kapanmıştır. Çünkü varis olmadan miras dava edilmez. Eğer mirasçısı değilim diyorsa, o zaman onlarla konuşacağımız bir mevzu da yoktur. O dönemin Taşnak partisi ile bu mesele çözülmüştür. 
 
İngiltere Ermenileri neden yüzüstü bıraktı?  
Çünkü İngiltere’nin stratejik çıkarları açısından Ermeniler önemini kaybetmiş, Sovyet Rusya büyük bir önem kazanmıştı. Bunu nedenlerini kitapta genişçe anlattık. Doğrudan konuyu ifade eden İngiliz istihbarat raporları var. Bu istihbarat raporlarındaki bilgilere binaen şunu söyleyebiliriz: İngiltere başta Sovyetlere karşı Çarlık taraftarlarını desteklerken, sonra bu desteği kesmiştir. Bu stratejinin bir gereği olarak Kafkaslardaki Gürcü, Ermeni ve Azeri gibi unsurları Sovyetlere karşı desteklemekten vazgeçmiştir. Hatta bunla alakalı Tiflis'teki İngiliz istihbarat şefi Wardrop, Ermenilere ve Gürcülere destek olunursa Sovyet ordusunun durdurulabileceğini tavsiye ederken, kendisine İngiliz Genelkurmayından gelen cevapta şöyle deniyordu: “Şu anda onlara askeri olarak bir destek vermemiz mümkün değil. Şu anda tek yapabileceğimiz, ülkeleri için cesaretle savaşıp ölmelerini tavsiye etmektir.” İngilizler için Ermeniler ve kurulacak büyük Ermenistan son derece büyük bir stratejik öneme sahipti. Kitapta birçok İngiliz istihbarat raporu ile ispat edildiği gibi İngiltere, Büyük Ermenistan’ı Osmanlı halifesinin ve Türklerin Türk-İslam dünyası ile bağlantısını koparmak için istiyordu. Ancak çalışmada ifade edilen nedenlerle bu strateji bir süreliğine değişti, dönüştü. Bu sebeple de İngilizler, Ermenileri Sovyetlerin merhametine bıraktılar. Böylece I.Dünya Savaşı’nda Türkler ile birlikte en çok acı çeken ikinci millet Ermeniler olmuştur; adeta “Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan da olmuşlardır.” 
 
Bugün Ermeni Meselesi’ne Batı’nın yaklaşımı ve Türkiye’nin alması gereken önlemlerden bahseder misiniz?
Bugün Ermeni Meselesiyle alakalı batılıların yaklaşımı şudur: Türkiye’yi dünyada dengelemek istiyorlar. Türkiye, gerçekten dünyada hızla büyüyen bir ülkedir. GSMH bazında 16. sırada ve ilk 10 girmesine de kesin gözü ile bakılıyor. Önümüzdeki 5 yıl içersinde önlenemez büyümeyi yaşayıp ilk 10’a gireceğine inanıyoruz. Böyle bir ülkeyi dengelemek ve yavaşlatmak için öncelikle Ermeni Meselesini “Demokles’in Kılıcı” gibi üstümüzde sallamaya çalışıyorlar. İkincisi, Türkler sekiz on asırdır Türk-İslam dünyasına liderlik yapmaktadır. İngiliz tarihçilerinin tabiriyle “Türklerin tarihine baktığınızda bembeyaz bir tarih” görürsünüz. İslâm dünyasının yüzünü karartacak bir lekesi de yoktur. Ancak bugün Batı, Ermeni meselesini, sözde Ermeni katliamını, kitapta anlatıldığı üzere, Osmanlı Halifesi’nin bir Hıristiyan unsuru yok etmesi olarak göstermeye çalışıyor. Dolayısıyla dünyada Türkiye liderliğinde oluşabilecek bir İslâm dünyasına karşı Ermeni meselesini psikolojik tampon olarak kullanmak niyeti görülmektedir. Hakeza yine Türkiye'nin Kafkaslarda başlatabileceği bir ittifakın zuhuru ve bu ittifakın Orta Asya'ya kadar sirayet edebileceği düşünüldüğünden, Ermenistan yine burada tampon olarak görülmektedir. Bölgesel olarak Türkiye’nin Ermenistan ile bir dostluk kurması, yani bir Türk-Ermeni ittifakı Kafkaslardaki dengeyi alt üst eder, Türkiye-Ermenistan köprüsü ile Kafkasya ve İç Asya’ya rahatça açılır ve yayılabilir. Ancak Türkiye ve Ermenistan birbirine düşman olduğu müddetçe Türkiye doğuya doğru hep dikkatli açılmak zorundadır. Bu dostluk kurulmadığı, Ermeniler aldatıldıklarını kabul etmedikleri sürece de Ermenistan Türkiye’nin düşmanlarının bir üssü durumunda kalacaktır; Türkiye’nin Doğu’ya açılan yollarında bir takoz olma vazifesi görecektir. Ancak yalnız ve kimsesiz kalacaktır. Ermeni Meselesi ile ilgili olarak Türkiye’nin bundan sonra yapması gereken, Ermenileri muhatap almak değil, onları bu zamana kadar kullananlara dönüp, bunların, yani İngilizlerin, Fransızların, Amerikalıların ve Rusların kendi arşivlerinde araştırma yapıp Ermenilerin nasıl kullandıklarını dünya kamuoyuna ifşa etmektir. Ermenilerin bu devletler tarafından kullanıldığını göstermektir. Ermeni Meselesi çözülecekse, bugün de Ermenileri kullanan bu devletlerle açık yüreklilikle masaya oturulmalıdır.