Bundan dört sene evvel, İsrail’in ambargo uyguladığı Filistin’e insanî yardım götürmek üzere yola çıkan Mavi Marmara gemisi, uluslararası sularda seyir hâlindeyken, pervasız İsrail askerlerinin saldırısına uğramış ve on vatandaşımız bu saldırı sonucunda şehit olmuştu. Yardım organizasyonunda yer alan İHH’nın, iletişim vasıtalarını etkin bir şekilde kullanarak İsrail’in sırtlan yüzünü bütün dünyaya sergilediği bu yardım seferi, birçok bakımdan da milad olma niteliği taşıyordu.

Dünyadaki taraflı tarafsız her kesim, bu saldırının canlı bir şekilde televizyonlarda yayınlanmasıyla beraber, İsrail’in Filistin’de işlediği insanlık suçunun boyutlarını fark etmiş oldu. Birçok milletten gönüllünün içinde bulunduğu yardım gemisine bile pervasızca saldıran İsrail askerlerinin, Filistin’e karşı gerçekleştirdikleri saldırıların insaf ve vicdan gibi insanî değerlerle bağdaşmadığı çok net bir biçimde gözler önüne serildi.

Amerika, İngiltere ve Fransa gibi global güç unsurlarının desteğiyle kurulan, İslâm Âleminin tam orta yerinde bir çıban başı gibi duran, cüzî ücretler karşılığında satın aldıkları Batılı siyasîler tarafından da şımartılarak azgınlaşan İsrail…

Mavi Marmara saldırısından sonraki süreçte İHH ile beraber diğer STK’ların düzenlediği organizasyonlar ve kuduz İslâm düşmanı olan Siyonist İsrail’e karşı milletimizde yükselen nefret, siyasîlerin ve yargının bu saldırı karşısında alışıldık olanın tersine kayıtsız kalmasına mani olmuştur. 

Başta Türkiye, İsrail ile olan ilişkilerini askıya almıştır. ABD Başkanı Obama’nın araya girmesiyle beraber İsrail tarafından şifahen bir özür gelmiş olsa da, resmî bakımdan özür dilenmediği gibi ilişkilerin normalleşmesi için çalışmalar yapılsa da sonuca bağlanamamıştır. 

Saldırı sonrasında açılan dâvâya, yargı ayağına dönecek olursak; İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi, Mavi Marmara gemisine saldırı davasında, dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin, Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi hakkında, yakalama kararı verdi. Heyet, sanıklar hakkında, "kırmızı bülten" çıkarılması için ilgili kurumlara yazı yazılmasına hükmetti.

İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmada, avukatların taleplerine ilişkin ara kararlar açıklandı. Buna göre mahkeme heyeti, dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin ile Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi hakkında, yakalama kararının çıkarılmasına hükmetti. Mahkeme heyeti, 4 sanık hakkında "kırmızı bülten" çıkarılması için ilgili kurumlara yazı yazılmasına karar verdi.

Türkiye’deki yargı, son zamanlarda hukuksuz kararlarıyla gündeme gelse de, dünya çapında ses getirecek ve belki de yaptırımıyla beraber bir ilk olma niteliğindeki bu ara karara imza attı.
Başbakan Erdoğan’ın Davos Ekonomi Zirvesi’nde katıldığı panelde Şimon Peres’e yönelik sözleriyle birlikte İsrail’in dokunulmazlığı zedelenmişti, hatırlasınız. Türk yargısının verdiği bu tutuklama kararıyla beraber, İsrail’in dokunulmazlığı ortadan kalkmıştır.

Batı’nın desteğiyle kurulan, Yahudi lobisince satın alınan Batılı siyasîler tarafından göz yumularak pohpohlanarak şımartılan, şımardıkça kuduzlaşan İsrail artık aleyhinde konuşulamaz bir tabu değildir. Seneler boyunca Yahudilerin bin bir meşakkatle(!) zihinlere yerleştirdiği imaj, dünya çapında yerle bir oldu ve İsrail kaybetti. Önce katil olduğu yüzüne çarpıldı, sonra da işlediği cinayet münasebetiyle sorumlular hakkında yakalama kararı çıkartıldı. Aynı zamanda bu durum bir sonun da başlangıcıdır, İsrail’in sonunun… Öyle ya, zihinlerde yıkılan, maddî planda da yıkılmaya mahkûmdur. 

Mavi Marmara’da Ne Olmuştu?

Gazze’ye insanî yardım taşıyan Mavi Marmara ve diğer gemilere 31 Mayıs 2010 tarihinde uluslararası sularda seyir hâlindeyken İsrail silahlı kuvvetleri saldırı düzenlemişti. Saldırıda gazeteci Cevdet Kılıçlar ile beraber 9 insani yardım gönüllüsü; Furkan Doğan, Cevdet Kılıçlar, İbrahim Bilgen, Necdet Yıldırım, Fahri Yaldız, Ali Haydar Bengi, Cengiz Akyüz, Çetin Topçuoğlu ve Cengiz Songür hayatını kaybetmiş, 50’den fazlası yaralanmış ve dünya ile iletişim yasadışı olarak kesilerek gazeteciler dâhil tüm yolcular İsrail tarafından hapsedilmişti.

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi tarafından da saldırı sırasında ve sonrasında kasten adam öldürmek, işkence, insanlık dışı muamele etmek, kasten azap vermek, beden bütünlüğünü veya insan sağlığını vahim şekilde ihlâl etmek, keyfî tutuklama ve gözaltı, ifâde hürriyetinin kısıtlanması, malların gasp edilmesi ve benzeri ağır suçların işlendiği, insan hakları ve uluslararası hukukun ihlal edildiği tespit edilmişti. Bu saldırı ile alakalı olarak ulusal (Türkiye, ABD, İspanya, Belçika, İtalya gibi) ve uluslararası (Uluslararası Ceza Mahkemesi, BM İnsan Hakları Konseyi) birçok hukuk zemininde çalışmalar gerçekleştirilmişti.

Gazze Özgürlük Filosu’na yapılan saldırı hakkında Türkiye’de İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma ile 28.05.2012 tarihi itibariyle İstanbul 7.Ağır Ceza Mahkemesinde 2012/264 Esas numarası ile dava açılmıştı. Davada, 37 ülkeden yolcu ve şehit yakınları dâhil 490 kişi "müşteki-mağdur" olarak yer alırken, dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Gabiel Ashkenazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Maron, Hava Kuvvetleri İstihbarat Sorumlusu Avishay Levi ve İsrail İstihbarat Başkanı Amos Yadlin de "firari sanık" olarak yer alıyor. Dosyayı yürüten savcı, iddianamenin sanıklarını, Ashkenazi başta olmak üzere şimdilik operasyon planını yapan ve uygulayan İsrail askeri üst kadrosu ile sınırlı tutmuştu. Bilgileri tamamlandıkça diğer sivil-asker tüm sorumlular tek tek yargı önüne çıkarılacak. Türk Ceza Kanunu`na göre sanıklar, kasten adam öldürme, kasten adam öldürmeye teşebbüs, kasten yaralama, yağma, deniz veya demiryolu ulaşım araçlarını kaçırma veya alıkoyma, mala zarar verme, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve eziyet etme` suçlarından yargılanıyor.


Baran Dergisi 385. Sayı...