- "Gelişmiş toplumların çoğunda özgürlük sorunu diye bir şey yoktur. Atalarımızın son üç yüzyıl boyunca çabalayıp elde ettikleri özgürlükle ne yapacağımızı bilemiyor oluşumuz asıl tehlikeyi oluşturuyor bugün."
Yukarıdaki cümlelerin sahibi, Alain de Botton... 1969 doğumlu. İsviçreli ama Londra’da yaşıyor, Yahudi asıllı ama ateist. “Günlük hayatın filozofu” olarak anılıyor. Yazdığı kitablar tüm dünyada “çok satanlar”dan inmiyor. Romantik Hareket, Proust Hayatınızı Nasıl Değiştirebilir?, Felsefenin Tesellisi, Seyahat Sanatı, Statü Endişesi, Mutluluğun Mimarisi gibi eserlerinde, “modern hayatın içindeki yalnız insanlara”, felsefe ve sanattan göndermelerle “yeni bir bakış açısı” kazandırmaya çalışıyor. İşin ilginç tarafı, Türkiye’deki okuru da bir hayli fazla. İki kitabı, kendi dilinde yayınlanmadan önce Türkçe’de yayınlanacak kadar fazla hem de. Son kitabı “Ateistler İçin Din” isimli kitabı da kendi dilinden önce ilk defa Türkçe yayınlanıyor.
Kitab, isminin vehmettirdiği gibi Ateistlere din öğretmiyor, tek cümleyle özetlemek gerekirse, “din ve ahlâk ateistlere de lazım.” Kitabta Hristiyanlık, Yahudilik ve Budizm ele alınıyor fakat İslâm’dan hiç bahsedilmiyor. Sebebini mütercimi şöyle açıklıyor:
- “En son çıkacak olan kitabı ‘Ateistler İçin Din’, Hıristiyanlık, Yahudilik ve Budizm’i ele alıyor; İslâm’ı kapsamıyor. Bu konuda toplantıda soru üzerine soru yöneltildi kendisine. Önce İslâm’ın İngilizce tabiriyle “sıcak patates” olduğundan dem vurdu De Botton; yani İslâm'ın hayli ihtilaflı bir mevzu olduğunu söyledi. Konuşmasının daha ilerleyen bölümlerinde, dünyada onlarca dinin olduğunu, ama kendisinin yalnızca üç dini seçip onlarla ilgili yazmayı tercih ettiğini, bu konuda bir seçim yapmak zorunda olduğunu anlattı. Şu veya bu şekilde, kitabta temel olan düşünce şu: Yaşadığımız çağda ateist de olsak, dindar da, dinden ve ahlâktan öğrenecek çok şeyimiz var. Gazetecilerden biri, özgürlüklerin kısıtlanmasıyla ilgili kaygılarını dile getirdiği noktada, “Bir çocuğu yetiştirirken ona sonsuz özgürlük verecek olursanız, başarısız olmanız kaçınılmazdır‘ dedi yazar: ‘Kısıtlamaların gerçekten işe yaradığı alanlar var. Dünya zulümle ve kötülükle dolu. Bu noktada dinden öğrenecek çok şey var.”"
Botton, kitabında, Sekülerizmin, bir diğer ifadeyle inançsızlığın, insanları insanlıktan çıkardığını; inançsız kalarak nasıl daha ahlâklı olunabileceğini inceliyor. İlginç bir yaklaşım, inançsızlığın son çırpınışları da denilebilir. Habertürk gazetesine verdiği röportajda, şöyle diyor Botton:
- “Bu kitapta, ateistleri din konusunda çok daha fazla meraklı olmaları ve dinden daha etkin bir biçimde “tırtıklamaları” konusunda cesaretlendirmek istedim. Çoğu zaman insanlar, dindeki belirli dogmalardan korktukları için ve bu korkularının onları din konusunda düşünmekten bile alıkoyması sonucunda ateist oluyorlar. Sadece, “Dindar değilim. Ve hikâyenin sonu” bu diyorlar. Aksine, bu tam da hikâyenin başladığı nokta. Laik toplumun yetersiz/eksik olduğuna inanıyorum, çok fazla boşluk var ve siz hiç inanmıyor olsanız da, inanmaya niyetiniz olmasa da, dini tamamıyla sıkıcı, aptalca bulsanız da dinin bu boşluklar için etkileyici cevabları var. Kitabımın tartıştığı şey bu. Ben, dinin bize hayat hakkında, tek bir kelimesine bile inanmasak da tatmin edici birçok ipucu verdiğine inanan bir ateistim. (...) Ateistlerden çok daha düşmanca tepkiler alacağımı düşündüm. “Hey, senin bizim tarafımızda olman gerekirdi, neden diğer tarafa zeytin dalı uzatıyorsun” diye düşünmüş olabilirler. Her şey bir tarafa, genelde hep din değiştirenler/dönekler eleştirilir, ben de ateist bir döneğim! Fakat gerçekten, dostça bir şeyler olsun istedim. Her iki tarafın da ne kadar çok ortak noktası olduğunu göstermek istedim. (...) Asıl problem, laikleşen dünyanın yanlış bir biçimde laikleşmesi. Dinden yeteri kadar şey öğrenilmedi. Her şey çok çabuk ve çok fazla unutuldu, çok fazla reddedildi.”
Alain de Botton, laik-seküler anlayışı eleştirmiyor, sadece dinin vaz’ettiği ahlâkî prensiblerin seküler hayata “aplike” edilmesini istiyor. İstiyor istemesine ama hâlihazırda insan hayatının dışına sürülmeye çalışılan din-inanç-ahlâk, bir şekilde hayatın içine sızıyor; tam da Botton’un istediği gibi, fakat dünya yine de düzelmiyor. Acaba problem “laik-seküler” anlayışta olmasın? Yok canım, olur mu öyle şey?!
Üstelik “derin filozof” Botton’a göre, ahlâk dinden tecrid edilerek laik sistemin kusurlarını örtmek için kullanılabilirmiş. İllâki iman etmek gerekmezmiş, dinlerdeki güzellikleri alıp, “korkutucu, sınırlayıcı” olanları görmezden gelmeliymiş. Hiçbir film veya kitab, din kadar insanları etkileyemiyormuş hâlâ, o sebeble laik dünyanın dinden öğreneceği çok şey varmış.
Oysa, sekülerizmin dünyayı gitgide “kötüleşen” bir hâle getirdiği bu noktada varılacak olan şey, radikal bir sistem eleştirisidir, sekülerizmi reforme etmek değil. Botton, galiba tersine bir aydınlanma süreci tavsiye ediyor, “dini hayata yeniden dahil etme süreci” gibi...
İlginçtir, bu dönemin Batılı “filozof”ları, “varolan” üzerinde bir “tamirat”la her şeyin düzeleceğini iddia ediyorlar. Esaslı, bütün, sistemli bir tenkid geliştireceklerine, günü-birlik hadiseler üzerinden yorum yaparak, varolan sistemi “ite-kaka” ayakta tutmaya çalışıyor gibiler. Hiçbir risk almadıkları gibi, Hollywood starı gibi davranıyorlar. Meselâ, Botton’un “hürriyet” üzerine verdiği örneğe bakınız:
- “Hürriyet, birçok anlamda politik bir klişedir. İnsanların istediği şey ‘hür olmak'tan ziyade 'yalnız bırakılmamak'tır: Biz dayanışma, sıcaklık, saygı, hemşehrilik istiyoruz. Hür olmak tehlikeli bir kavram olabilir, terk edilmekle bağdaştırılabilir. Amerikan sağının hürriyetten ne anladığına bakın. Onlar için özgürlük, Alaska'yı yok etme, yoksullar için sağlık yardımını kesme, varlıklıların daha az vergi vermelerini sağlama, silah taşıma özgürlüğü. Tüm özgürlüklerin kötü olduğunu söylemiyorum, tabiî ki değil; ben sadece, okurlarımı, hürriyet fikrinin problem hâline geldiği anlara dair uyarmak istiyorum.”
Amerikan sağı Alaska’yı yok etmek istiyormuş, hürriyet anlayışı bu imiş. Şimdi Irak’ı örnek gösterip de risk almanın âlemi yok, değil mi?
Hülasa, Botton, “sekülerizmi reforme etme” anlamında, insanın “din ve ahlâk” ihtiyacının altını çiziyor. Oysa dünya yeni bir İNKILAB bekliyor, reform değil...
Son bir not: Alain de Botton, bu kitabtan sonra “İslâm”ı eksene alan bir kitab yazacakmış.
NOTLAR
* Ahu Sıla Bayer, “Alain de Botton İstanbul'da: Yazar ile çevirmenin buluşması”, http://www.sabitfikir.com/dosyalar/alain-de-botton-istanbulda-yazar-ile-cevirmenin-bulusmasi, (12 Eylül 2011)
* Habertürk Gazetesi, 9 Eylül 2011