“Ölüm odası-B-Yedi” Baranda tefrika ediliyor ve 70 bölümü aştı. Bir hücrede maruz kalınan Telegram işkencelerinden ve tekniklerinden bahsedilirken iş müşahhastan kainat muhasebesine, berzah, tarih, atomaltı parçacıklar, evrim, vahdeti vücut ve vahdeti şuhud gibi mevzulara gider. İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu’nun sevgisi ne kadar büyükmüş! Çünkü nefsine değil, âleme ve Allaha sevgisinden bunca eserlerini yazıyor ve aksiyonunu istiyor. Allahın azametini eşya ve hadiselerde gösteriyor ve böylece varlığı “tevhid” ediyor. Allah sevgisinin derecesinden…
“B-Yedi”yi anlamakta zorlandığımı ve bunun da bende sıkıntıya yol açtığını açık yüreklilikle belirtmeliyim. İştikakları anlayamamak ve hele dergi sayfasıyla 5-6 sayfaya ulaşınca dikkatimin dağılması bir handikap oluyor ve çözüm arıyorum. Uzun süren girift bahislere alışık değiliz, kısa yoldan ve polemiğe yatkın ifadelerden hoşlanıyoruz. İBDA’dan ve Salih Mirzabeyoğlundan beklediğimiz ise şu: Küfür cephesi der-dest edilecek ve bizde muzaffer komutan gibi tatmin olacağız ve hatta gururlanacağız. Ve, İBDA’dan aldığımızı biraz da nefsimize hoş gelen bir gururla etrafımıza tahakküm vasıtası olarak kullanacağız. Halbuki bizden istenen bu değil. Mütefekkirin mektebine kurtaran ızdırap için gidilir, keyif almak için değil.
Oradan aldıklarımızı bünyeleştirerek cemiyet inşacısı olmamız gerekiyor. Hikmetleri kolayından satmak değil, nice ağız kokularına da katlanıp sabırla ve siyasetle inşacı olmak. Öyle ki, yakınımızdaki bazı gönüldaşlar bile dedikodu yaparken, biz onları muhatap almayıp, yolumuzda sabırla kozamızı örmeliyiz.
Bir gönüldaşın nikah merasiminin ardından oradaki 5-6 arkadaşla “B-Yedi” üzerine sohbet ediyoruz. Arkadaşlar “B-Yedi”yi anlayamamaktan muzdarip. Onlara katılıyorum ve şöyle diyorum: “4 nüshada bir bazı şeyler yakalayabiliyorum. Bir mevzu ile ilgili yazı yazmak için yoğunlaşmıştım. “B-Yedi”de ilgili bahsi gördüm ve bende ufuk açıcı oldu”. İstikakları hiç anlamadığını ve sıkılıp bıraktığını söyleyen arkadaş ise, kendisinin tarihe ilgisi olduğunu ve ancak tarihle ilgili çarpıcı bir tesbiti yakalayabildiğini, Osmanlı’nın çöküşünün bu kadar uzun sürmesindeki manalandırmanın dikkatini çektiğini fakat böyle yakalayabildiği mevzuların 10 nüshada bir olduğunu esefle belirtti. Arkadaşlarla şunu tesbit ettik. Eğer biz layıkıyla branşlaşsa idik herkes branşı ile ilgili birçok hikmeti “B-Yedi”de yakalayabilirdi. Eksiklik bizde. Kumandan herhalde daha ileriye matuf bu eserleri yazıyor. Zaten İBDA’yı kendi anlayışımızdan ibaret görerek kayıtlamamalıyız. İBDA, bizim sınırlarımız ve kategorilerimize sığmaz. Her şeyden önce bu idrakı ve edep tavrını unutmamalıyız.
Başka bir anekdot:
İktisatçı bir gönüldaştan, iktisatla ilgili mülakat soruları istemiştim. Sorulardan bir tanesi de şöyle: “Yunan mitolojisinde (procrustes), misafire göre yatak değil de, yatağın boyuna göre misafirin kol ve ayakları kesiliyor. Kapitalist ekonomik sistemlerde de, o zamanda geçerli olan ne ise ona göre ekonomik sistem uyduruluyor. Bu mitolojiye benzer bir durum var. Bu benzetmeye nedersiniz?”
İBDA külliyatını yorumlamak için entelektüel bir cehd içindeki bu iktisatçı gönüldaşa, nikah merasiminde gönüldaşlarla aramızda geçen “B-Yedi” muhabbetini aktarıyorum ve “B-Yedi”yi anlamak mevzuunda ne diyorsun? diye soruyorum. Biraz önce konuştuğumuz Yunan mitolojisine gönderme yaparak, “misafire göre yatak değil de yatağın boyuna göre misafir istiyorsunuz. Kendi anlayış seviyemize B-YEDİ’yi indirmek için uğraşıyoruz ve olmuyor. Anlamak ancak bizim seviyemizi yükseltmemizle olur. B-Yedi’de benim yakaladığım mühim bir şeyi misal vereyim. Sanki külliyatta geçenlerin tekrarı gibi zannediyoruz ama öyle değilmiş, hep yeni ve yeniden işleniyor. Daha önceki eserlerde Mutlak Fikir-Bütün Fikir diye geçiyor ama B-Yedi’de aynı şekilde ve tekrara düşer gibi işlenmiyor. Mesela zorunlu varlık mevzu: Maddeci işi maddeye bağladığında onun zorunlu varlık’ı madde oluyor. Burada kefalet meselesi, iman meselesi devreye giriyor. Ve bizim kefaletimizin kıymeti.”
“Entelektüel tavrı olan gönüldaşın bu tesbitleri üzerine cevabını almış biri olarak mutmain oluyorum ve bunun zevkini duyuyorum.
Birkaç gün sonra Gaziantep’te avukat Ahmet Cengiz gönüldaş arıyor. Baran’a yazı göndermiş, “baktın mı?” diye soruyor. “B-Yedi”den alıntı yapmış ve alıntıyı yazısında işlemiş. B-Yedi’nin son nüshasında “soy-boy” diye kavimlerin-devletlerin oluşumundan bahsedildiğini ve şimdiye kadar hiç böyle tesbitler yapılmadığını belirtti. Anlaşılan ilgililer ilgisini buluyor B-Yedi’de.
Demek ki ilgili olmak ve branşlaşmak, anlamak ve hatta adam olmak için şart. 



Baran Dergisi, 246. Sayı