İşkence Şubesi’nde önce işken­ceciler gelir; seni yaka paça alır götürürler. Gürültüler ve bağırtılarla sende dehşet hissi uyandırmak ister­ler. Gözlerin bağlı ama bunu anla­maktasın. Derhal işkenceye başlarlar; etrafında harıl harıl çalışırlar, kimi manyetoyu hazırlar, kimi kablo uçla­rını cinsel organlarına veya parmak uçları ve meme uçlarına takar. Man­yetonun hızıyla birlikte sorular hızla­nır. Bir yandan soğuk sular hazırla­nır, vesselam. Tabiri caizse tam bir Bush taktiği.
Fiziki işkenceden istediğini elde edemeyen polis, bu sefer “iyi” polis rolünde, işkenceye ara verildiği saat­te hücrene gelir; “Bak ben sana acı­yorum. Kurtulmanı istiyorum. O po­lislerden biz de şikayetçiyiz. Onlar hakikaten kötü. Onları bırak benimle konuş. Şunları da anlatırsan, sen de kurtulursun” diye sinsice sokulurlar, sigara uzatır, çay getirirler. Tabiri caizse Obama gibi:
“Sıkılı yumruğunuzu açın, el sıkı­şalım” derler.
“Tüm olanları unutun, beyaz bir sayfa açalım” derler.
“Artık buyurmayacağız, dinleyeceğiz” derler.
“Bizim adaletimizden şüphe duymayın” derler.
“İyi polis” de tam bir Obama gibi ko­nuşur. Ha Bush, ha Obama, al birini vur öbürüne...
Emperyalistler, onları zorlayan şartlar ve yükselen direnişler yüzün­den taktik değişikliğine gitmişlerdir. ABD, bir türlü bastırılamayan dire­nişlerin yanında, kendi çıkardığı kü­resel krizle de baş edememekte ve sa­vaş masraflarım karşılayamamakta­dırlar. Bu taktik değişikliği bir zaafın itirafı. Yoksa sömürgelere niye el uzatsın, şirinlik yapsın? Yine de “efendi ve köle (sömürge) statüsü”nü koruyarak yapıyor bütün bunları; eşitlik ve adalet temelinde değil. Ya­ni masaya eşit oturmak söz konusu değil; yine onlar efendi, sen köle ola­caksın!
Madem el uzatıyorsun, çek pis el­lerini topraklarımızdan, işgallerine son ver, tazminatını öde! Ismarlama Osmanlı haritaları yayınlayarak bize Ortadoğu’nun bekçisi-kahpesi statüsü vereceğine, kirli ve kanlı ellerini üze­rimizden (Türkiye, Irak, Afganistan, Sudan vs.) çek!
Sovyetlerde de, göçmeye yakın “Petroskiya-Glasnot” gibi açılımlar yapılmış ama mukadder çöküş engel­lememişti. Amerika da son sürat çö­küşe doğru gidiyor; bütün emareler bunu gösteriyor; Ama bu çöküş ne kadar hızlı olur bilemem! Âniden mi olur; nasıl bir süreç yaşanır, görece­ğiz!
Köşeye sıkışan ve gittikçe tıkanan ABD, Obama ile soluklanmanın yo­lunu aramakta; sömürgelerine, işbir­likçilerine müracat etmekte, onlardan medet ummaktadır. “Bit pazarına nur yağdı” hesabı sömürgeler kıymete binmektedir. Konjonktürün doğurdu­ğu bu durumdan eğer isterse sömürge kârlı çıkabilir, ekonomik menfaat karşılığı ücretini artırarak kendini bi­raz pahalıya satabileceği gibi, fırsat­tan istifade bağımsızlığa ve bölgesel güç olmaya doğru da gidebilir. TC. içinde, ABD’ci liboş bir kesim oldu­ğu gibi, antiamerikancı bir kesim de var. Hangi taraf kazançlı çıkacak gö­receğiz. Fakat her halükarda ABD’nin elinin zayıfladığı görül­mekte ve bu da bizim kâr hanemize yazılmaktadır.
Muhakkak ki emperyalistlerin ve onun işbirlikçilerinin niyeti belli. Bir Gün gazetesinin 29 Mart 2009 tarihli sayısında, “sosyalist olarak derinle­mesine tahliller yapıp, kaba genelle­melerden uzak olmayla, liberallerin ve post-modemlerin çarpıtmalarına ve kurnaz tahrifatlarına karşı durabi­leceğinden” bahseden Şule Necef in Obama’nın gelişi ile ilgili bir değer­lendirmesiyle yazımı nihayetlendirmek istiyorum:
“İşte Obama bu süreçte Türki­ye’ye geliyor. Fethullahçılığın sivil toplumunu bize demokrasi diye yut­turmaya çalışan post-marksistlerin ve liberallerin açtığı entelektüel köprü­den geçerek geliyor Obama. Sosyal hukuk devletinin yerine hukuksuzlu­ğu, polis devletini, rekabet devletini, sadaka ekonomisini egemen kılan Recep Tayip Erdoğan’ı ziyarete geli­yor. Finans faşizminin Türkiye’deki politikalarını başarıyla hayata geçi­ren Türkiye Başbakanı ile görüşmeye geliyor.”
 
Baran Dergisi 116. Sayı
2 Nisan 2009