Selâm ile...
Türkiye’yi boyunduruk altında tutmak için uzun yıllar Kemalizm’i kullanan Batı, temel vasfı İslâm düşmanlığı olan bu kof ideolojinin işlerliğini kaybetmeye başlaması üzerine 28 Şubat sürecini devreye sokmuştu. Bu süreç neticesinde ya Kemalizm baskın bir şekilde yoluna devam edecek yahut da FETÖ’nün başat aktör olduğu “ılımlı İslâm” projesi için düğmeye basılacaktı. 28 Şubat’ta başta İbdacılar olmak üzere bir avuç diyebileceğimiz Müslüman’ın dik duruşu “dünya oligarklarına” Kemalizm’in fişini çektirirken, bu katı İslâm düşmanlığının yerine siyaset, ekonomi, eğitim vb. her sahada emperyalistlerin güdüm ve desteğiyle örgütlenmiş “ılımlı İslâm”ı, yani “B” planını ikame etmeye çalıştılar.

Halktan kopuk devleti tutabildikleri kadar ayakta tutmuşlardı ve “ılımlı İslâm” vasıtasıyla devlet ile toplumu kendi inisiyatifleri altında birbirine yaklaştırarak, Anadolu insanının mümeyyiz vasfı olan ve Kemalizm zorbalığıyla zayıflatılan İslâm’ın sancaktarlığı hüviyetini kaybetmesini sağlayacaklardı. Bu projede bir noktaya kadar başarılı oldular; fakat toplumdaki sosyolojik değişim ve Müslüman Anadolu insanının köklerine dönme arzusu, siyaseti de farklı bir mecraya çekti. Mevlüt Koç’un tabiriyle “her çağı yönlendiren bir ruh-ilke vardır ve asrımızın yönlendirici ilkesi Büyük Doğu-İbda’nın 1999 yılında çaktığı fişekle” zemini hazırlanan inkılâb süreci 15 Temmuz’da toplumda karşılığını bularak başlamış oldu.

“Ilımlı İslâm”ın çökmesinin ardından, emperyalistler için Türkiye üzerine uzun yıllar projelendirilmiş bir “C” plânından bahsetmek zor. Bu sebeple bir kaos politikası seyrediyor ve dört bir koldan saldırıyorlar. Bu tazyik, Nietzsche’nin dediğiyle “öldürmeyen acı güçlendirir” misâli, hem inkılâb sürecinin pörsümesine mâni oluyor, hem de safların sıklaşmasına destek...

Şimdi bir halk inkılabı sürecinin içindeyiz. Bugüne kadar, bünyemize karşı gerçekleştirilen saldırılara karşı reaksiyon göstererek tehlikeyi bertaraf edebilmek adına hamleler yaptık. Şimdi ise sıra reaksiyondan aksiyona geçmekte ve bunun yegâne şartı ise aksiyonların merkezine, istinad noktası Mutlak Fikir olan küllî bir fikir sistemini koymak. Bu gayeye matuf her bir dönüşüm, ulvî gayeye giden yolda bir menzile işarettir. Zira geçtiğimiz hafta Star Gazetesi’nin düzenlediği Necib Fazıl Ödülleri Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan da, “Biz üstadın ömrü boyunca hep bekleyip durduğu o inkılâb var ya, işte onu gerçekleştirmek için çalıştık, çalışıyoruz. Devlerin kıvranışına, cücelerin çırpınışına aldırmadan tarihin en büyük iman devini ayağa kaldırmak için gecemizi gündüzümüze katıyoruz.” diyerek gayeyi işaret etti. Mademki talib olunan bu inkılâbın gerçekleştirilmesi, merkeze alınacak fikir de, oluşturulacak kadroların sahib olması gereken keyfiyet de belli...
Ne demişti Üstad Necib Fazıl:

“Buluştururlar bizi, elbet bir gün hesapta; 
Lafını çok dinledik, şimdi iş inkılâbta! 
Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni! 
Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni!”
Kapağımızı bu minvalde şekillendirirken, Üstad Necib Fazıl’ın “Rapor 7”nin kapağında kullandığı görselle birlikte, “Fikir Sistemi Olmadan İnkılâb Olmaz!” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe “Beklenen İnkılâb” başlıklı yazısında işlerken, yine kapak mevzumuzla alâkalı olarak Cumali Dalkılıç’ın “Büyük Doğu İnkılâbı” başlıklı yazısını dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz.

Diğer muhtevamıza gelecek olursak;
Fahri Özcan, “Devlet-Diyanet Dengesizliği Yeniden Dizayn Edilmeli mi?” başlıklı yazısında, hemen hemen her dönem Ehl-i Sünnet’e muarız bir pozisyonda bulunan Diyanet İşleri’nin bugünkü ahvâlinden bahsediyor.

Oğuz Can Şahin, “Vapurda Yirmi Dakika” başlıklı yazısında “İstanbul’un kalbi” Ayasofya Camii’nden bahsediyor. Alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.

Araştırmacı-Yazar Murat Akan ile Ortadoğu ekseninde ABD-İsrail, Rusya, Türkiye ve İran’ın siyasî düzlemdeki çekişmelerini konuştuk.

Şükrü Sak’ın Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu ile yaptığı, Nabız Haber’de yayımlanan “Ölüm Odası Etrafında Temel Meseleler”in bir ve ikinci bölümünü geçtiğimiz hafta iktibas etmiştik. Bu ehemmiyetli röportajın üçüncü ve dördüncü bölümünü de bu hafta sizler için iktibas ediyoruz.

Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun her hafta dergimizde tefrika edilen, dünya ve kâinat plânını farklı bir veçheden ele aldığı eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin bu haftaki alt başlığı “Filistin (Büyük Doğu Mühürü)”…

Osman Temiz, “Arş Horozu Ekseninde Erguvan ve Telegram” bahsinin dördüncü bölümü ile dergimizde.

Bilgehan Eren, Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in meşhur eseri “Reis Bey” ile alâkalı Genç Dergi’de bir yazı kaleme aldı.Ehemmiyetine binaen iktibas ediyoruz.

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz. İntikam hissiniz dâim, Allah yar ve yardımcımız olsun.