Selam ile...
Uluslararası politikanın en önemli aktörü devlet, devletlerin mevcudiyetini devam ettirebilmek ve menfaatlerini muhafaza etmek için kullandığı en önemli güç unsuru ise askerî güçtür. Askerî güç kullanımının öncesinde, sırasında ve sonrasında, devletin diplomasi kabiliyeti, askerî gücün de dahil olduğu tüm güç unsurlarını ahenkli bir şekilde kullanma sanatı olarak devletlerin hedeflerine ulaşması adına ehemmiyet arz eder. Gücü olmayanın veya mevcut gücünü kullanamayanın diplomasi masasında kaybetmesi ise mukadderdir.

Bunları, yapılan hamleler ve elde edilen kazanımlar sebebiyle birçok kez övdüğümüz Türk dış politikasının geriye doğru gidişi hasebiyle söylüyoruz. 

Meselâ, Suriye’de dokuz yıldır devam eden bir iç savaş var. Türkiye bu savaşın başından beri muhalif kanadı destekliyor ve mevcut rejimin değiştirilmesi gerektiğini dile getiriyordu. 2016 senesine kadar uzaktan izlediği, 2016’da sahaya inip, 2019’a kadar yaptığı operasyonlarla gösterdiği askerî etkinlik Türkiye’ye diplomasi masasında avantaj sağlarken, birçok meselede menfaatlerini muhafaza imkânı verdi. Buna karşılık aynı Türkiye, bugün birçok meselede hem geç kalmışlıktan hem de çok fazla denge gözetmekten, muvazaacı yaklaşımları dolayısıyla kazanımlarını kaybetme noktasına geldi.

Bu sahaların en önemlilerinden birisi hiç kuşkusuz İdlib... Bir tarafta, savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan Suriyeliler üzerinden birçok provokasyona maruz kalan ve ekonomik harcamalar sebebiyle iktisadî dengesi bozulan bir Türkiye var. Diğer tarafta ise Rusya-İran-Esad saldırılarından kaçarak Türkiye sınırına yönelen 4 milyon Suriyeli... 

Daha evvel Rusya ile müteaddit kere ateşkes üzerinde mutabık kalınmasına ve Türk askerinin İdlib’de gözlem noktaları oluşturmasına rağmen devam eden Rusya-İran-Esad saldırılarıyla, tabiri caizse “enayi” yerine koyulan Türkiye, hâlâ diplomasi trafiği ile İdlib krizini çözebileceğini düşünüyor ise vay halimize... Çünkü askerî operasyon ile birlikte yürütülmesi gereken diplomasi safhasına çoktan girildi, hatta askerî harekât noktasında geç bile kalındı. Türkiye’nin İdlib’de Müslümanları bugüne kadar yalnız bırakması nereye sığar?

Aynı manzarayı farklı figürasyonla Libya’da da görmek mümkün. 

Kapağımızda Türk dış politikasının içine düştüğü vaziyeti değerlendirerek, “Bir İleri, Bir Geri!” manşetini atarak, “Türk Dış Politikasında Yine Neler Oluyor?” sorusunu sorduk. 

Kapak mevzumuzu “Fikirsizliğin Hazin Tablosu” başlıklı yazısında işleyen Ömer Emre Akcebe, Türkiye’nin dış politikada hazırdan yediğini ve Osmanlı mirasını çarçur etme hakkı olmadığını söylerken, fikirsiz dış politikada yapılan hamlelerin birbirini verimli kılmak yerine çelici olduğuna, muvazaacı politikanın terk edilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.  

Dr. Vehbi Kara ile yapmış olduğumuz mülakatta, tarihî seyri ile birlikte Doğu Akdeniz başta olmak üzere Türkiye’nin denizlerdeki etkinliğini, donanma problemini, 12 ada sorununu, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu konuştuk.

Araştırmacı Can Acun ile yapmış olduğumuz mülakatta İdlib’in hâlihazırdaki durumunu, mülteci meselesini ve Suriye ile Libya’da yaşananlar üzerinden Türkiye-Rusya ilişkilerini konuştuk. Acun, Türkiye’nin Suriye rejimine karşı askerî bir hamle yapması gerektiğini ifade ediyor.

Bu sayımızın orta sayfasında Çin’den tüm dünyaya yayılmaya başlayan ve Ocak ayının başından itibaren dünya gündemine oturan korona virüsü hakkında yapmış olduğumuz derlemeleri sizlerle paylaşıyoruz.

Çakal Carlos (S. Muhammed) bu haftaki yazısında İki Marksist-Leninist Organizasyon olan FHKC ve FDKC’den bahsediyor.

Kâzım Albay “İbn Teymiyye ve Selefîliğe Nasıl Bakmalıyız?” başlıklı yazısında Selefîlikten, İbn Teymiyye’nin metodundan, mücessime görüşlerinden, tasavvufa bakışından ve ilmî yönünden bahsediyor.

Bu sayımızda Cumali Dalkılıç’ın, Chris. B. Rooney’in “Osmanlı İmparatorluğu’na Gelen İlk Deniz Misyonları’nın Uluslararası Önemi 1908-1914” adlı çalışmasından faydalanarak hazırladığı “Bir Asır Önce Osmanlı Donanması” başlıklı derlemeyi sizlerle paylaşıyoruz.

Salim Hacıhasanoğlu "Yeni Türkiye Bu Muydu?" başlıklı yazısında hükümetin 15 Temmuz sonrasında takınmış olduğu tavrı tenkid ediyor.

Eren Haklı “Davet” başlıklı yazısında davetin ve tebliğin ehemmiyetinden bahsediyor.

Ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de dergimiz sayfalarında bulabileceksiniz.

Nice sayılarımızda görüşmek dileğiyle... Allah’a emanet olun...