Gürsel Tekin, muhalefet takımından bir politika oyuncusu. Mesleğini, oyunculuğunun temel öğretileri doğrultusunda icra ediyor. Cuma günü kepenkleri indirilmiş bir dükkanın önünde fırsattan istifadeyle vatandaşa hâl ve gidişatıyla ilgili, uyarıcı ve bilgilendirici kısa ve sivil birkaç konferans vermiş…

Memleket pahalılıktan yanıyormuş…
Su götürmez bir doğruluk…
***                                                  
Bizim Samatya’da tek partili yıllarda negatifleştirilerek düğün salonuna çevrilen Uşşakî Camii cemaatinden olup, halen Kayaşehir’de yerleşik Selim efendiyle dertleştik. Kendisine, mahallesinde domatesin fiyatını sormuştum. On beş buçuk olduğunu söyledi. Bir demet maydanoz üç lira ve bir adet kıvırcık da altı lira imiş…

Selim efendi genç dinamik bir iş adamıdır. Sanırım geçen dönem ya kendisi ya da ağabeyi Eyüp Sultan Belediye Reis adayı idi…    
       
 “Taş yerinde ağırdır” derler. Kayaşehir’de fakirhane daireleri milyarlardan başladığına göre, “domates on beş lira”, ucuz bile…

Gürsel Tekin’in sırtındaki gömlek “binlik’lerdense”, sormak gerekir kendilerine;
Hangi memleket yanıyormuş, pahalılıktan? 
***
Geçen gün Sedat Yılmaz’a bir göz attım. Berat Albayrak’ı ibra eden satırlarının ardından geleceğe yönelik belirsizliklerden dem vuruyor. Nal ve mıhı birlikte kullanmak istiyor, etik olanı da budur zaten…

Vergilerde yeni zamlar ya da yeni vergi ihdası düşünülmüyormuş. Eğer bu yola sapılarak bütçe açıklarının dengelenmesine kalkışılırsa, bu işlemin ters tepkisi işsizlikte yükselmelere yol açacağından, vergilere el atılmayacakmış…

Selim efendi, Samatya’daki Uşşakî camii imamı Rahmetli Mustafa Hocanın oğlu. Namusunun tırnaklarına verdiği güç ve kuvvetle İstanbul AKP’sinin üst orta katlarına tırmanmış bir kimlik ve kişiliğe sahip. Hâl ve keyfiyetin gidişatından pek memnun değil. Yer yer kesif çürümelerden yakınıyor.

Sedat Yılmaz da “Dizi Parkı” sözcüsü değil. Maliye Bakanı’nın acımtırak açık sözlerinden anladığını yorumluyor. Beri yandan da Türkiye, geçmişe oranla çok daha hacimli arpa ithalatı için ihaleye çıkıyor…
Sosyal sorumluluk harcamalarından da ufak tefek kısıtlamalar yapılıyor.
***
Dini disiplinde helal-haram klâslaması vardır. Haramlar kesin belirtilmiş; gerisinin helalliği muhayyerdir.

Laik disiplinde de kavram değişikliğiyle aşağı yukarı benzer bir kıyaslama söz konusu. Meşruluk ve gayri meşruluk. Kanuni ve gayri kanunilik gibi.

Her ikisinin müşterek ortaklığı ise kazanma ve harcama hak ve hürriyetleri…

Ne var ki serbestlikte hak ve hürriyetler, birinde sınırsız diğerinde şarta bağlı. Haydi para kazanma hürriyetini bu bağlamda koy bir tarafa; fakat problemin ana yumaklarından harcama hürriyeti, dipten doruğa kısıtlamalar külliyatı…

Seçmenleri binlik gömlek giyemiyorsa, onun adına memleket idaresine talip Gürsel Tekin de giyemez. Giyerse güvenilirliğini kaybeder. İktidara gelmek, onlar için hayale dönüşür.

Halkımızın kahir ekseriyeti, hayvan ve insan yiyeceğinin stratejik ana girdilerinde hemen hemen dışa bağımlılık kertesine sürüklenmiş bir Türkiye’de yaşarken, iktidardan mebuslar Kenan Sofuoğlu gibi mesela milyarlık “lamborghini’leriyle Meclis parklarına giremezler. Girerlerse iktidarlar tepe üstü devrilir.

Onu bunu bıraktım; “orta vadeli programın”, önümüzdeki bayramlı yılın, biner kaymelik ikramiyelerini düşünmeye başladım.


Baran Dergisi 611. Sayı