Bilindiği üzere geçtiğimiz sene İncirlik Üssü’nün kapatılması ve bazı Amerikalı yetkililerin yargılanması için Baran Dergisi olarak suç duyurusunda bulunmuştuk. Sonraki günlerde ise ABD’li yetkililerin üssü kaybetmeye tahammülleri olmadığını fâş eden bir takım beyanatlar duyulmaya başlandı.
90 yıldır, Hıristiyan’ından Yahudi’sine, İngiliz’inden Amerikalısına, Kemalist’inden dönmesine bilumum Hak düşmanı bu toprakların kaynaklarından menfaat sağladı. Bilhassa, Türkiye’nin Soğuk Savaş sürecinde Batı blokunda yer alması ve NATO’ya üye olmasıyla ABD, ileri uç karakolu olarak gördüğü Türkiye’yi istediği istikamete sevk etti. Memleketimizi boyunduruğu altında tutmak için degerek ajanları, gerekse de tesis ettiği müesseseleriyle faaliyetler yürüttü. Siyasî, ekonomik, askerî, akademik velhasıl her nev’i sahada tahakküm kurarak, memleketimizi fiziken ve zihnen işgal etti.
Bu işgali gözler önüne seren husus, topraklarımızda ABD’nin, neredeyse TSK kadar(!) askerî üsse sahip olmasıdır; daha NATO üslerini saymıyoruz bile. Bu üslerin en ehemmiyetlerinden birisi olan İncirlik Üssü’ne dâir tarihî hâdiseler ve haberler herkesin malûmu… ABD’nin Ortadoğu’da gerçekleştirdiği operasyonların merkez üssü İncirlik, topraklarımızda olmasına mukabil Batı’nın İslâm coğrafyasını kana bulamasında kullanılan, sırtımızdaki bir kamburdur…

Amaç, Türkiye’yi Kontrol Altına Almak

İslâm coğrafyasındaki operasyonlardaki işlevinin yanı sıra, İncirlik, Türkiye’yi kontrol altında tutmak için planların tasarlandığı üs konumunda. Üste görevli askerlerin insanlarımız tekme tokat dövmesi, sarhoş olduğu hâlde araba kullanırken çarparak öldürmesi, 10’uncu Tanker Üs Komutanlığı’ndaki camiye girip Kur’an-ı Kerimleri yırtması; hâsılı hem değerlerimize, hem maddî varlığımıza taarruz etmesine mukabil İncirlik Üssü’ndeki Amerikan varlığı yerli yerinde duruyor. Hem de iktidarların değişmesine, sosyal dönüşümler yaşanmasına rağmen mevcut statüsünü hep koruyor.
Siyonist-Haçlı destekli hâinler tarafından gerçekleştirilen 15 Temmuz darbe teşebbüsünde de İncirlik Üssü’nün faal olarak kullanıldığı herkes tarafından biliniyor. “Bağımsızlık” iddiasının yerine getirilme şartlarından belki de en önemlisi İncirlik başta olmak üzere memleketimizdeki tüm Amerikan üslerinin kapatılmasıdır. Zira dört bir yandan memleketimize saldıran ABD ve Batı’ya ivedilikle verilmesi gereken cevap da bu olsa gerek.

Ayasofya'nın Statüsünü Camiye İrca Edin

Şer odağı Amerikan üsleri acilen kapatılmalı ve Batılı köpeklerin seviyesine uygun olarak hiç çekinmeden Ayasofya'nın kendileri yönünden mânâsını belirtip çemkirmesindeki yüzsüzlüğe, müraîliğe bakarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere hükümete diyoruz ki "Ayasofya'nın statüsünü camiye irca edin, ibadete açın, arkanızda saf tutalım.”
Üstad Neci Fazıl’ın Hitabelerim’de Ayasofya için söyledikleri günümüzde önemini koruyor:
Ayasofya, muayyen bir idare ve zihniyetin getirdiği, ruhî, ahlâkî, içtimâi, iktisadî, idarî, siyasî felaketler eliyle Batı dünyasına takdim edilen hediye kutusu üzerindeki fiyonklu kordelâdır. Topyekûn şahsiyetlerini düşmana teslim edici böyle hediyeleri veren milletler ise, hediyeyi alanlar nazarında hakir ve zelildir. İşte Kıbrıs dâvası!.. O kadar Batılılaştığımızı, uygarlaştığımızı, özgürleştiğimizi, kendisinden olduğumuzu iddia ettiğimiz Batının bize muamelesine dikkat etmiyor muyuz? Bizim, kendimizi, kendisinden saymamız pahasına, Batılı bizi asla kendisinden saymıyor. O, ne Doğulu, ne de Batılı, bu mukallit ve bulamaç insanı asla benimsemiyor; ve ismini taşıdığı (Greko-Lâtin) medeniyetinin piçleşmiş uzvunu, sefil Yunanlıyı, şımarık çocuğu halinde her ân tatmin ve bize tercih etmekten başka bir şey düşünmüyor. Büyük İngiliz şairi Lord (Baynn)ın Türklere karşı Yunan istiklâl çarpışmalarında öldüğünü ve Yunan topraklarında yattığını bilmeyen diplomatlarımız, hâlâ selâmeti, Türk'ün öz şahsiyetinde değil, Batılıya Batılı görünmek özenişinde arıyor.
Hayır! Batılıdan, sığıntısı olmak yoluyla sağlanabilecek hiçbir himaye mevcut değildir. Biz bu kafayla gittikçe de başımıza daha neler geleceği görülecektir.
(...)
Ayasofya'nın kapılarıyla beraber ruhumuzu kilitlediler. Her mâna, her hikmet, her münasebet Ayasofya'ya bağlı...
Ayasofya açılmalıdır. Türk'ün bahtıyla beraber açılmalıdır.
Ayasofya'yı kapalı tutmak, Yunanlıya "ben yapamıyorum; sen gel de kendi hesabına aç!" demekten farksızdır.
Ayasofya'yı kapalı tutmak, Birleşmiş Milletler'den Afrikalı yamyam devletlerine kadar aleyhimize rey verdirip kendileri müstenkif geçinen Batılılara "artık benim hayat hakkım kalmadı!" demektir.
Ayasofya'yı kapalı tutmak, bu toprağın üstündeki 30 milyon ve altındaki 30 milyar Türk'ün semâları tutuşturan lanetine hedef olmaktır.
Ayasofya'yı kapalı tutmak, Allah'a sövmeye, Kur'ana tükürmeye, Türk tarihini kubura atmaya, Türk iffetini kirletmeye, Türk vatanını satmaya denk bir suçtur.
Gençler! Bugün mü, yarın mı, bilemem!
Fakat Ayasofya açılacak!.. Türk'ün bu vatanda kalıp kalmayacağından şüphesi olanlar, Ayasofya'nın da açılıp açılmayacağından şüphe edebilirler.
Ayasofya açılacak... Hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün mânalar, zincire vurulmuş masumlar gibi onun içinden fırlayacak!.. Öylesine açılacak ki, bu millete iyilik ve kötülük etmişlerin dosyaları da onun mahzenlerinde ele geçecek...
Ayasofya açılacak!... Bütün değer ölçülerini, tarih hükümlerini, dünyalar arası mahsup sırlarını, her iş ve herşey hakkındaki gerçek miyarları çerçeveleyici bir kitap gibi açılacak...
Allah tarafından mühürlenmiş kalplerin mühürlediği Ayasofya, onların aynı şekilde mühürlemeğe yeltenip de hiçbir şey yapamadığı, günden güne kabaran akınını durduramadığı ve çığlaştığı günü dehşetle kolladığı mukaddesatçı Türk gençliğinin kalbi gibi açılacak...
Ayasofya'yı, artık önüne geçilmez bu sel açacak...
Bekleyin gençler!.. Biraz daha rahmet yağsın... Sel yakındır.
Fatih ve Onun Yeni Nesline Selam!