Dünyanın bugün var yarın yok nimetlerinin peşinde koşarken ebediyetini ziyan etmektense baki olan Allah’ın fazlı ihsanını talep edebilmek, gerçekten hayatın inişlerine çıkışlarına karşı en güzel reçete olmalı...

İlliyyun Yazıları

Bizim en güzel halimizi, Fetih Suresi 29. ayet-i kerimesi anlatır. Çoğunlukla başımız dara düştüğümüzde okuruz bu ayeti. Kimimiz de vird edinmiştir, her gün tilavet eder onu. Efendimiz Aleyhisselam’ın dünya ve içindekilerden daha kıymetli olduğunu müjdelediği surenin son ayetinden bahsediyorum...

“Muhammed Allah’ın Resulüdür,” diye başlar.

“Onunla beraber olanlar, kafirlere karşı çok şiddetli, birbirlerine çok merhametlidirler.

Onları rükû ederken, secde ederken görürsün. Allah’ın fazlı ihsanını ve rızasını talep ederler.

Onların simaları nurlu ve secde eserleri yüzlerinde parlar. Bu onların Tevrat’taki vasfıdır.

Onların İncil’deki vasıfları da şöyledir;

O filizlerini çıkarmış sonra kuvvetlenmiş ekine benzer.

Sonra irileşip kalınlaşmış, sonra gövdesi üzerine doğrulmuş. Çiftçinin hoşuna gider. Bu benzetme kafirleri kızdırmak içindir.

Allah iman edip salih amel işleyenlere mağfiret ve çok büyük ecir vaad etmiştir.”

Kur’an’ı Kerim’deki en güzel mümin tariflerinden biridir bu ayeti kerime. Bir efsane bir destan gibi, İncil’de ve Tevrat’ta müminleri vasf etmiş Cenab-ı Hak, Peygamberlerin en seçkini Resûl-i Ekrem ve Nebiy-yi Muhterem Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile birlikte olanlar, O’na tabi olanlar, kafirlere karşı sert, birbirlerine karşı merhametlidirler. Allah’ın kurduğu dine, nizama, sisteme muhalefet edenlere, geçit vermez bir tavırdadırlar. Bu nizamı bozmaya kalkanlara karşı tavırlı olmak, bugün olduğu gibi, onların empoze ettiği her şeyi alıp kabul etmemek, Tevbe Suresinde de birçok ayette vurgulanmıştır. Mesela “Onlar sizde bir sertlik bulsunlar” Maide Suresin de ise: “Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı zorludurlar!..” buyurulmuş.

Halbuki genelde toplum olarak bize tam tersi olmamız öğretilmiş. Birbirimizi küçümsemiş, kafirleri gözümüzde büyütmüşüz. Kulağımıza hep, onların medeni uygar, bizim az gelişmiş olduğu fısıldanmış.

Oysa, Allah Subhanehu ve Teala, bizi en güzel vasıflarla anmış. “Onları rükû ederken, secde ederken görürsün”, derken bir yandan da sanki en çok rükû ve secde ederken görülmemiz duyurulmuş gibi. Rükû ve secde sahibi olanların Allah’ın katında ayrıcalığı, bir başka kıymeti var gibi.

Ayet-i kerimedeki en can alıcı ifade de “onların simaları nurlu olması ve yüzlerinde secde izlerinin parlaması” kısmı. Yüz güzelliği şimdiler de olduğu gibi, yüzü deforme etmekten başka bir şeye yaramayan estetik operasyonlarla değil, abdest ve namazla olduğu bildirilmiş.

Peygamberimiz “Gece namazı çok olanın yüzü gündüz güzel olur.” Buyurmuş.

Bu ayeti kerime her anıldığında, bu güzide seçkin ümmet içinde en çok secde ediciler olarak tarihe geçmiş isimleri de anmamak hatırlamamak olmaz.

Hz. Hüseyin’in (ra) oğlu İmam Zeynel Abidin’in lakabı çok secde eden anlamında “seccad”tır. Öyle ki, haklarında: “Burası çok secde eden, Ali’yyin vel Hüseyni ve Cafer’in; Hamza ve Seccad Zeynel Abidin’in diyarıdır!..” diye şiirler yazılmıştır.

Onları rükû ve secde ederken görürsün, ifadesini her okuyuşta biraz tefekkür edin, rükû ve secdelerinizin çok daha anlamlı ve huşu içinde olduğunu göreceksiniz.

Dünyanın bugün var yarın yok, nimetlerinin peşinde koşarken ebediyetini ziyan etmektense baki olan Allah’ın fazlı ihsanını talep edebilmek, gerçekten hayatın inişlerine çıkışlarına karşı en güzel reçete olmalı...

“Allah’ın fazlı ihsanını dilerler” derken, rızasını kazanmış olarak Allah’a kavuşmayı isterler. “Bu onların Tevrat’taki vasıflarıdır”. İncil’de ise, önce filizlerini çıkarmış, sonra kuvvetlenerek gelişmiş kalınlaşarak gövdesi üzerine dikilmiş doğrulmuş ekine benzetilmiş. İşte başta da sonunda da Efendimiz Aleyhisselam’ın ümmeti tıpkı böyledir.

Ashab-ı Güzin, önce toprakta baş vermiş taze filizlenen ekin gibi, ümit bahşeden ışkınlar gibi gövdesi üzerinde doğrulmuş kuvvetlenmiş O’nu desteklemiş, canları ve malları ile yardımcı oldukları, İslam’ı Cihanşümul bir din haline gelmesi için emek vermişler. Resul’ü Ekrem’in, “Kardeşlerimi özledim, onlar beni görmedikleri halde, benim için canlarını mallarını feda ederler” dediği bizlerin de ayet-i kerimede tasvir edilen, önce filiz veren, sonra güçlenerek doğrulan bereketli ekin gibi olması gerekir.

“Böylece Allah onları çoğaltıp, kuvvetlendirerek kafirleri öfkelendirir. Bugün de aynen böyle olmuyor mu, taze filizler gibi çoğalan hakka ve hakikate hizmet ehli insanlarımız çoğaldıkça, ülkemiz kuvvetlenip geliştikçe, tıpkı ayeti kerimede olduğu gibi kafirlerin öfkelendiğini görüyoruz.

Onlar saldırılarını tuzaklarını artırdıkça, bizim de kararlılığımız, sebatımız artıyor. İşte müminler öyle şerefli bir topluluktur ki, önceki kitaplarda Tevrat da ve İncilde de böyle övgülerle anılmışlardır. Bu itibarla, Resul’ü Ekrem Nebiyyi Muhterem Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz: “Biz sonra gelen öncüleriz!..” buyurmuştur... Sonra gelen öncülere selam olsun!..

Aylık Baran Dergisi 24. Sayı, Şubat 2024