Önsöz:

Selam ve dua ile,

Mısır’daki katliamın ardından başta Türkiye olmak üzere Londra’dan Düsseldorf’a, Pakistan’dan Doğu Türkistan’a kadar bütün İslam ümmetinin fertleri sokaklara döküldü, meydanları doldurarak haksızlığa sessiz kalmayacaklarını ilan ettiler. Bu birlik görüntüsünün en bereketlisini (Allah-ü Alem) Türkiye’de yaşadık; başta İBDA Cephelerinin öncü çıkışı ile beraber Fatih Saraçhane Parkı’nda başlayan eylemler, Stk’ların da katılımı ile Ankara Kocatepe’den Diyarbakır’a, Konya’dan Mersin’e kadar uzandı ve bütün Türkiye’yi sardı; Müslümanların, İslâma karşı küfrün elbirlik olduğu bu demlerde tek ses, tek nefes gibi Mısır’lı kardeşlerinin acılarına ortak olmaları, harekete geçmeleri, üzerlerindeki ölü toprağını atıp meydanlara koşmaları, nöbetleşe nöbetleşe meydanları boş bırakmamaları, Mısır’daki katliama destek veren Suudi konsolosluğundan tutalım her yerde rengini ve nefesi belli ederek tavrını ortaya koyması, tek bir kalb gibi atması Allah’ın bu ümmete bir bereketidir.
Bu bereket de, Firavun’un halis torunlarından Sisi isimli kiralık katilin kurşunlarına göğüslerini açarak karşılık veren Mısırlı gençlerin, can veren, kan veren, evladını şehid verenlerin hakkı için Allah’ın bize bir rahmeti değil midir?

Kalplerimiz ne kadar is tuttu ki, böyle bir katliam olmasa günlük güneşlik hayatlarımıza devam ediyorduk? Bunlardan ders alan ve çıktığı meydanların hakkını veren ve gereği neyse onu yapanlardan olmamız için dua etmeli ve dualarımızı da inşallah fiiliyatta aramalıyız!
Sosyal paylaşım sitelerinden sokaklara kadar her yerde “Rabia” işareti yapan ve hakkın, haklının yanında duran Müslümanlar, İBDA Mimarı’nın “İslâm’ın hâkimiyeti, ümmetin topyekûn kurtuluşu söz konusu olduğunda, garazsız ve ivâzsız bütün mü’minler kardeştir!” sözündeki gibi toplandılar, derlendiler; Allah ecirlerini artırsın.
Salih Mirzabeyoğlu’nun bu sözümden yola çıkarak artık bir sembol haline gelen “Rabia” işaretini ve dünyanın dört bir yanındaki eylemleri kapağımıza taşıdık; kapak yazımızı ise Ömer Emre Akcebe kaleme alarak, Müslüman Kardeşler’in hata ve sevablarını, Mısır’daki Mübarek döneminden bugüne evrilen süreci ve en mühim tarafı ile de, İdeolocyasız bir ihtilâlin niçin akamete uğrayacağını anlattı.
Yine Mısır ile alakalı, Sezâi Dilbilen baştan sona süreci farklı bir açıdan ele alarak anlattı; Fatih Turplu ise aynı mevzuyu, Mısır vesilesi ile yapılan eylemler ve mahiyeti itibari ile aldı.
Carlos (Salim Muhammed), “Mısır’daki Darbenin Bir Diğer Sebebi” başlıklı yazısında Mısır’da yaşanan hadiseleri ve darbeyi analiz ediyor.
Genç yazarlarımızdan Taha İnci’nin ise, bu hafta “Müslüman”ların hissizliğinden dem vurarak “Yeter artık özümüze dönelim” başlıklı yazısını dergimizde bulabilirsiniz.
Metin Acıpayam bu hafta “Latin harflerini kabul etmeli mi etmemeli mi?” başlıklı yazısı ile dil meselesi üzerine incelemelerine devam ediyor.
Kâzım Albayrak, “Kürt İllerinden İzlenimler” başlıklı yazısında Doğu ve Güneydoğu illerine dâir gezisinden ve ziyaretlerinden notları bizlere aktarıyor.
Dergimizde ayrıca sizler için derlediğimiz haberleri de bulabileceksiniz.
Allah’a emanet olun...