Selâm ile…
Baran Dergisi’nin 432. Sayısı ile birlikteyiz.
Gündemde birçok mesele var... “Tehcir” hâdisesinin yüzüncü yılı olması dolayısıyla bu mesele etrafında ve çoğu da kapalı kapılar ardında diplomatik ve politik savaşlar sürüyor... Papa’nın bu mesele ile alâkalı geçtiğimiz hafta yapmış olduğu açıklamanın ardından, bu hafta da Avrupa Parlamentosu 1915 olaylarını “soykırım” olarak nitelendiren tasarıyı kabul etti. Almanya, ABD, Fransa gibi devletlerin birinci ağızlardan 24 Nisan’da “Ermeni meselesi” ile ilgili ne diyecekleri merakla bekleniyor. Bu çerçevede sözlü atışmalar devam ederken, Batı’nın tüm bu girişimlerine karşılık verilecek en güzel cevab, devletin bu konuda elinde bulunan tüm arşiv kayıtlarının, lehte ya da aleyhte olduğuna bakmaksızın, sanal ortamda paylaşılmasıdır. Aynı şekilde, diğer ülkelerin devlet arşivlerinin açık olanların taranıp bu konuyla ilgili malumatın paylaşılması, halen kapalı olanların da açılmasının talep edilmesidir. Tabii en başta da, “Türk’e Türk gazı” vermeden sağlıklı bir şekilde, eğrisi ve doğrusuyla bu meselenin tartışılmasını temindir. Belki hep aynı şeyi tekrarlıyoruz ama bu konu da dâhil her şeyi “mesele” haline getiren, Batıcı ve halkından korkan mevcut rejimdir. O yüzden ilk önce bundan bir halas olmak lazım. Akabinde tüm “meselelerimizi” çözeceğimize kimsenin şüphesi olmasın.
***
Türkiye 7 Haziran seçimlerine yaklaşırken, Ak Parti, seçim kampanyalarını yönetim sisteminde değişiklik yapılacağı temeline oturtuyor. Diğer taraftan CHP’nin seçim beyannamesi “hazineyi boşaltacak vaatler furyası” olarak yorumlanıyor. CHP’nin “hazineden halka dağıtma” fikri, işin doğrusu, cazib gibi görünüyor. Kılıçdaroğlu’nun söylediklerine karşı çıkanların laf ebeliklerine kanmayın. CHP’nin söylediğinde bir yanlışlık yok; yalnız bunu yapacak parti, “Beyaz Türklerin Partisi” CHP olamaz. Hata burada. Türkiye’de gerçekten bir “sosyal adalet”ten bahsetmek istiyorsak, öncelikle Türkiye’yi avuçlarının içine almış, “3000” kişi veya gruptan müteşekkil “oligarşik yapı”nın tasfiye edilmesi gerekmektedir. Milletin AK Parti’ye ve Tayyip Erdoğan’a teveccühü, bu tasfiyeyi onların gerçekleştirebileceğine yönelik ümittendir. Onun için Ak Parti idarecileri, CHP’nin seçim vaadleri ile uğraşmayı bir kenara bırakıp, o vaadlerin kat be kat fazlasını halka sunacak ve bu millete “gerçek kurtuluş”u getirecek işlere yoğunlaşmalıdırlar. En başta da söylediğimiz bu “tasfiye” işine…
***
Yanı başımızda, Suriye’de beş senedir muhalifler ile rejim arasında devam eden savaşta sıcak günler yaşanmakta… Bölgeden her gün muhaliflerin yeni zaferlerinin haberleri geliyor.
***
Bu haftanın en önemli meselelerinden birisi de, bilindiği üzere Libya’dan İtalya’ya doğru yola çıkan üç geminin Akdeniz açıklarında alabora olarak batması sonucunda 1000’den fazla mültecinin hayatını kaybetmesi… Bu elîm hadise, bir gemideki 700 kişinin hayatını kaybetmesi dolayısıyla gazete ve televizyonlarda manşetlere çekildi; oysa bu ve benzeri elîm olaylar Batı’nın Afrika’yı sömürgeleştirmesi neticesinde çok uzun zamandır peyderpey yaşanmaktadır. Kimi zaman 30, kimi zaman 40, kimi zaman ise 50 kişi… Bu hafta ise 1000!
Bu insanlar evlerini, yurtlarını niçin terk etmekteler? Cevab: Batı dünyası sömürgeleştirdiği Afrika’yı yaşanılabilir bir yer olmaktan çıkardı ve insanlara hayat hakkı tanımadı... Bu hadisenin asıl sebebi Batı’nın Afrika’yı sömürgeleştirmesi değilmiş gibi manşetlere çekilerek “gemi kazası” diye verilmemelidir. İnsanları evinden, yerinden, yurdundan eden, onları köleleştiren, kendi topraklarını terk etmek zorunda bırakan Batılı adamdır. Kaçakçılık müessesi kurup bu insanlar üzerinden bir de para kazanan yine Batılı adamdır. Üç yüz kişilik feribota sekiz yüz kişi bindirip bu insanları boğan yine Batılı adamdır. Afrika’yı sömürgeleştirmek ve Müslümanların üzerine bomba atmak için binlerce dolar harcarken bundan sakınmayan; fakat kendi ekonomisine üç liralık zarar gelmesin diye orada mültecileri ülkesine sokmayan yine Batılı adamdır. “Bunların nüfusu çok fazla, birazının ölmesinde mahzur yok” diyen ve utanmadan bir de kurtarıcı pozu takınıp ortalıkta gezinen yine batılı adamdır. Batılı adam, Batıcı zihniyet, özünde kötüdür ve dünyaya bakışı kaba bir iştahtan ibarettir. Ancak kendisi kutsal, güzel ve iyi; onun gözünde diğer insanların ise evlerinde pahalı mamalarla beslediği köpekler kadar değeri yoktur. Bu mevzûu kapağımıza taşıdık ve bugün dünya değişim sancısı çekerken, yeni sistem arayışı içerisinde kıvranırken, “Mülteci Gemisi ile Beraber Batan Batı’nın İnsanlık Yalanıdır” manşetini kullandık. Kapağımıza Avustralya’daki bir “beyaz adam”ın zincire vurduğu Aborjinlerin resmini koyduk. Bizce bu fotoğraf Batı dünyasının diğer insanlara karşı bakışını, zihniyetini temsil etmektedir.
Kapak mevzumuzu Faruk Hanedar, “Bu Vebal Hepimizi Yakar” başlıklı yazısıyla kaleme aldı.
Yazarımız Ömer Emre Akcebe Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gündemleştirmeye çalıştığı; ama maalesef -iyiler her zaman müstesna- genel seviye yetersizliğinden ve aslında bir dünya görüşünün gerekliliğinin anlaşılamamasından ötürü hakkında konuşulmaktan çekinilen “başkanlık” meselesini ele aldı ve bu meselenin genel hatlarını çerçeveledi.
İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi hocalarından Prof. Dr. Ferman Demirkol ile “başkanlık sistemi” ve “yeni anayasa” hakkında görüştük.
Bu hafta, yazarımız Carlos (Salim Muhammed)’in daha önce Yemen ile alâkalı yayımladığımız bir yazısının devam bölümünü “Yemen’e Kimler Müdahale Ediyor?” başlığıyla yayımlıyoruz.
Fatih Turplu, “Çok Kitap Okumanın Zararları ve Kitlelerin Dehâsı” başlıklı yazısıyla dergimizde.
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun Ölüm Odası B-Yedi isimli eseri 257. Bölüm ve “Mukîm” altbaşlığı ile devam ediyor.
Sezâi Dilbilen’in bu haftaki yazısının başlığı “İbda İşareti Müslümanların Kurtuluş-Zafer İşaretidir”…
Abdullah Kiracı’nın “Vakıf” yazı dizisi, “İbranî Vakıfları”nı incelediği kısmın üçüncü bölümü ile devam ediyor.
Bahattin Yeşiloğlu bu hafta kutlu doğum haftası vesilesiyle bir yazı kaleme aldı.
Gülçin Şenel’in “İstanbul Film Festivali ve Dostların Sessizliği” başlıklı yazısını arka kapağımızdan sizlerle paylaşıyoruz.
Sizler için derlediğimiz ve yorumladığımız haberlerle birlikte bu haftanın muhtevası böyle…
Bilindiği üzere üç aylara girdik ve bugün Regaib kandili. Bu mübarek gecenin bereketinden istifade edebilmeyi ve bütün ümmetin kurtuluşuna vesile olmasını Cenab-ı Hakk’dan niyaz ederiz.
Gelecek sayımızda görüşmek üzere, Allah’a emanet olun…