Müesses dünya nizamının taşıyıcı sütunu olan ve sözde “barışı temin” maksadıyla kurulan Birleşmiş Milletler’de her zamanki gibi çözümün değil çözümsüzlüğün merkezi olarak göstermelik “ateşkes” ve “barış” görüşmeleriyle bir mizansen ortaya koyuluyor.

Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugaylarının 7 Ekim’de Siyonist işgalcilere karşı gerçekleştirildiği stratejik saldırının ardından, dünya düzeninin maskesi bir kez daha düştü.

Filistinli mücahidler, bütün imkansızlıklarına rağmen Siyonistlerle anlaşmanın arefesinde olan Arap rejimlerinden tutun da lafa gelince mangalda kül bırakmayan İran bloğunun, başını ABD’nin çektiği iki yüzlü Batılı devletlerin ve dünya düzeninin ipliğini bu stratejik hamlesiyle pazara çıkardı.

O günden bugüne, sahada mücahidlere diş geçiremeyen Siyonist İsrail, hava bombardımanlarıyla çocuk, kadın, yaşlı demeden Filistinlileri katlediyor. Öte yandan “gönüllü göç” kisvesi altında yeni bir Nekbe’nin yollarını arıyor. Kısacası, açık bir soykırım suçuna imza atıyor.

Filistin’de bunlar yaşanırken vicdan sahibi halklar Batı’nın önemli kentlerinde katil İsrail’i protesto ediyor. Buna mukabil “fahişe yüzlü devler” ise çerçevesini kendilerinin çizdiği “uluslararası hukuk”un sadece güçsüzlere karşı uygulandığını, menfaatleri söz konusu olduğunda hükmünün olmadığını göstermek, katliamcının “katliam hakkı”nı savunmakla meşgul…

Aslına bakılırsa, dünya bu manzaraya hiç de yabancı değil ve geçmiş tecrübeler gösteriyor ki bu vaziyet “uzun haksızlıkların kaçınılmaz neticesi”nin zuhuru arifesinde olduğumuzun da habercisi. Düzenin benimsediği ahlâk manzumesinin iflası çoktan gerçekleşti.

Müesses dünya nizamının taşıyıcı sütunu olan ve sözde “barışı temin” maksadıyla kurulan Birleşmiş Milletler’de her zamanki gibi çözümün değil çözümsüzlüğün merkezi olarak göstermelik “ateşkes” ve “barış” görüşmeleriyle bir mizansen ortaya koyuluyor.

Oligarşik bir zümrenin ve seçkin üyelerinin menfaatlerine hizmet eden bir yapı olmaktan öte gidemeyen bu kurumun, bilhassa çekirdeği olan “eşitler arasında daha eşit” beş devletin menfaatini korumakla yükümlü Güvenlik Konseyi’nde herhangi bir çözümün üretilmesi zaten beklenemez.

 Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda sistemin çözümsüzlük üzerine kurulu olduğu ve bu arızanın reform gibi yarım düzen teklifleriyle de aşılamayacağı malum. Buna mukabil yeni bir düzeni inşa edebilecek irade de görünmüyor.

Bu iradenin ortaya çıkabileceğini düşündüğümüz ve başta Müslümanlar olmak üzere dünyayı etrafında toplamaya namzet olan Anadolu ise müesses nizamın kayığından inmek yerine, kendisine dayatılan kurallar ve o kurallara uyulmasını sağlayan oyunlarla iyice daralan vakti hiç acımadan harcıyor.

İslam dünyasını kendi ekseninde toplanacak müdir fikrin fert, cemiyet ve devletin merkezine yerleşmemesi adına başta ırkçılık melanetinin köpürtülmesi olmak üzere ajanlar vasıtasıyla yürütülen operasyonlara dahi karşı koyacak iradeyi yansıtamıyor.

Aylık Baran Dergisi 23. Sayı, Ocak 2024