İslâm inkılâbında iktisadî nizam, bugün insanlığın başlıca ızdırabını teşkil eden ferdî mülkiyet ve serbest kazanç hakkiyle (kapitalizma) içtimaî tevaün ve İştiraki zarureti (Sosyalizma) arasındaki bütün tezatları batırıcı İlâhi bir ahenk ifadesidir, öyle bir ahenk ifadesi ki, bu, kendi başlarına ayrı ayrı bâtıl sistemlerden her birinin kendi başlarına erişemiyeceği gaye ve hakikati, onlardan hiçbirine vücut ve istiklâl vermeksizin sağlıyacaktır.

Cemiyete rağmen tek tek kabarmaya mezun fert hakkiyle, tek tek ferde rağmen botun fertlere pay vermeye mecbur cemiyet hakkı arasındaki iki zıt kutbu, bir hamlede telif edici ilâhî ahenk... Bu ahengin İlk kutbunda, ticaretin helâl ve ferdî mülkiyet ve kazancın hak olması; ikinci kutbunda da faizin haram ve zekâtın farz olması vardır.

İşte bu azîm dâva, ismine medenî dünya dedikleri Batı âleminin biricik çözülmez ukdesidir; ve 2500 yıllık uyanık beşeriyet tarihinin bu son ukdesini, bütün başka ukdeleriyle beraber çözecek olan, sadece İslâmlıktır. Bu noktada da, İslâmlığın selâmet ve teslimiyete bağlı mefhum inceliği içinden geçen muazzam ve nur döşeli kurtuluş caddesi görünmekte.

İslâm inkılâbında kadın - Necip Fazıl İslâm inkılâbında kadın - Necip Fazıl

Zekâta; Allah rızası yolunda maldan pislik kısmını süzmek ve bu suretle mâlın da ibadetini yerine getirmek ölçüsüyle bakan İslâmlık, fert hakkı içinde gizlice biriken cemiyets hakkının da aklî ve ruhî nüktesine ait ne enfes bir işaret vermektedir. Yalnız Allah’ın rızasında, emrin tatbikatında ve ibadet borcunda toplanan gaye, asliyle yerine geldikten sonra, dolayısiyle ve neticesiyle de bütün bir cemiyet ve dünyayı kefâlet altına almaktadır. Ve işte İslâmlığın emir ve yasaklarına bağlı sırlar, baştan aşağı böyledir!

Bir taraftan; ferdin, İslâmi bir yasak belirtmeyen sahalarda, yasaksız metodlarla dilediği gibi çalışıp dilediği gibi kazanmak ve böylece hudutsuz mikyasta ferdî oluş ve davranış (liberalizmanın aradığı) hakkını yerine getirmekte serbest olması. Öbür taraftan, zekât sınırına ayak basmış mal ve sermayenin her yıl kırkta biriyle süzülerek, Şeriatın kabul ettiği gibi, İslâmî devlet hazinesini doldurması (Sosyalizmanın aradığı) ve oradan muhtaçlara, müstehaklara ve cemiyet hayrına dağılması... Ve aynı mal ve sermayenin, şeytanî faiz metodiyle, uyuduğu koltukta göbek salıveren silindir şapkalı patronlar gibi, habis yağ ve semene karşı hisarlanması... İste bu iki kutup şartın (tez) ve (anti-tez), sağlı ve sollu iki kanad halinde bünyesinde halkalanacağı cemiyetlerdir ki muvazeneyi kurtarmış; ve dâvaya aslî ve gaî kutbiyle de bağlanınca ebediyen kurtulmuş olacaktır.

İstediği kadar yemekte serbest olan adama, yediği nisbette vazife ve yol yürümek mükellefiyeti verilince hak cephelerinden hiçbiri müteessir olmadan, fayda, âzami haddine yükseltilmiş olur. Bugünkü Garp dünyası ise aç adamlar ve hakkı ödenmemiş iktidarlar arasında istediği kadar yiyen, yiyemediğini döken ve koltuğunda leş gibi uyuyup kendisini parazitlere yelpazeleten, her manâyı parayla kiralayan ve hiçbir emek sarfetmeyen patronların (kapitalizma) cemiyetiyle , sadece, bütün yağları devlet fıçılarına bastırılmış ve ruhları kör barsak gibi çıkarılmış kimya gürbüzü (homongolos)lara yol yürüten inkar yobazlarının (komünizma) topluluğundan mürekkeptir; ve ortalıkta ses adına bunların şamatasından, hareket adına bunların tepintisinden başka bir şey yoktur.

Zekatın yalnız iktisadi neticeleri (ekonomik) kıymet (faktör)ü üzerinde ince ve derin tetkikler yapan bazı Garp mütefekkirleri, Garbın ana hastalığı sermaye (hipertrofi- dehhâmeleşmesi) hastalığın ve ne bulursa hortumiyle sömürücü mülkiyet canavarlaşmasının, bu kıstas içindehemen hemen imkânsızlık belirttiğini; ve sermaye yükseldikçe devrilmeye ve cemiyet kasasına yuvarlamaya mecbur zirve kısımların tekrar yerine gelmesi ve evvelki hadleri aşabilmesi için, gittikçe ve muzaaf çoğalma kanuniyle artırıcı bir gayret ve kudret yükselişine ihtiyaç bulunduğunu tesbit etmişlerdir. Ne hazin!.. Onlar bunu tatbik edemezler; zira tatbik edebilmeleri için sade ve mücerret zekata değil, Allaha ve onun Üstün Resulüne inanmaları lâzımdır.

Bugün (modern) iktisat ilmi zaviyesinden, zekâtın, parayı yerinde saymaya veya sandıkta pineklemeye bırakmayışı, sermayeyi boyuna harekete davet, yoksa tükenmeye mahkûm edişi, kabardıkça, budayışı, cemiyete dağıtışı ve ulaşmasına engel oluşu, devlet kasasından fert ihtiyaçlarına kadar dağıtım işinde tercih kademeleri belirtişi ve bütün bunlara rağmen sırf işletme ve işleme dehâsıyla kabaran sermaye ve servetleri de takdir edişi ve daha nice oluşu ve olduruşu, 19 ve 20nci asırlar hastalığının, hem (kapitalist, hem de (anti kapitalist) cenahlardan biricik ilacı kabul etmek gerekir.

Zekattan sonra, İslâmiyette para telâkkisi, cömertlik ahlakı, bitişiğinde aç ve muhtaç varken yemeğe oturmamak emri ve mütemadi yardım mükellefiyeti nazara alınacak olursa, (sosyal adalet) tekerlemecilerine verilecek cevap kendi kendine ortaya çıkar.

Büyük Doğu mefkûresinde "Sermaye ve mülkiyette tedbircilik" ölçüsünü bütün iç yüzü ve hakikatiyle aydınlatan İslâm İnkılâbının iktisadî nizam maddesi, bütün bir devlet (kriter)leri manzumesidir.

Necip Fazıl Kısakürek, İdeolocya Örgüsü