Kemalistler rejimin ideolojisi gereği İslam’la savaşıyorlar. Çok pervasızlar ve çok ahlaksızlar! Bunların bir başka özelliği de dışarıdan besleniyor olmaları.

İsrail’in meşruluğu hususunda Kemalizm’in ne gibi desteği oldu?

Türkiye, İsrail Devleti'ni 1949 yılında tanıdı. İsrail’in meşruluğu İsmet İnönü ile oldu. İnönü Kemalizm midir, Kemalizm’i kullanan bir arka kapı mıdır emin değilim. Fakat Kemalizm ideolojisinden İnönü ideolojisini ayırmak çok da zor değil. İnönü’nün döneminde değil de Mustafa Kemal’in döneminde olsaydı İsrail’i devlet olarak tanırlar mıydı? İnönü tanıdı, Mustafa Kemal de tanırdı. Dünyada Müslüman ülke olarak ilk tanıyan Türkiye’nin olması ve buna mukabil Cezayir’i tanımayıp da İsrail’i tanımış olması zaten yüz karası bir durum. Bugün olsa İsrail’i tanır mıyız diye bir mukayese yapacak olsak, elbette bugünkü Türkiye, İsrail’i kesinlikle tanımaz. O gün ve bugün arasındaki mukayese bu şekilde nettir.

“Yurtta sulh cihanda sulh” sözü aslında tamamen bir yutturmacadır. Bu sözü söylediğin zaman yurtta da cihanda da hiçbir zaman sulh olmadı. Bu söz bir manası olmayan cümledir ve insanlık tarihi boyunca hiçbir yerde hiçbir zaman bu denli bir sözü tarif edecek bir sulh olmamıştır.

İsrail’in meşruiyetini kabul etmemizin öncesine baktığımızda da her şey netleşiyor. Haliyle şu soruyu sormak icap ediyor: Hahambaşı Haim Naum’un Lozan’da ne işi vardı? Bugün Türkiye uluslararası bir anlaşma imzalayacak olsa hahambaşı mı anlaşmaya giderdi?

Lozan’da İsmet İnönü’nün ne işi varsa Haim Naum’un işi de oydu. İsmet İnönü ne Türktü ne de Müslüman! İnönü Ermeni görünümlü bir Yahudidir. Haim Naum bir kere başat bir aktör ve cevabı da güç verilecek birisi. Mesele sadece onun iyi bir tercüman olması değildi. Ki orada daha iyi dil bilen birçok kişi vardı. Türkiye’deki şartlar bu soruyu cevaplamama yeterli değil!

Hamas’ın İsrail’e karşı verdiği mücadele, Türkiye’de bir turnusol görevi de görmüş oldu. Müslümanlar Hamas’ın yanında yer alırken, bir kesim de tamamen Yahudilerin yanında yer aldı. Gazze’deki hadiseler de Türkiye’nin Yahudileşmiş Kemalizm sorununu tekrar gün yüzüne çıkardı. Hamas düşmanlığı altında İslam nefreti tekrar ortaya serildi. Bunun sebebini izah edebilir misiniz?

Öncelikle bu mücadele sadece Hamas mücadelesi değil, Filistin mücadelesidir. Sadece Hamas ön plana çıksa da Gazze’de beş ayrı grup var. Hepsi birden mücadele ediyor. Türkiye’deki Kemalist-laik-ateist gibi gruplar aşağı yukarı benzeri ideolojilere sahipler. Bunların isimleri farklı olsa bile ortak paydaları İslam düşmanlığı. İslam düşmanlığını doğrudan telaffuz edemedikleri için Arap düşmanlığı adı altında yapıyorlar. Bir de bunlar Türklüğü Türkçülük maskesi altında kullanarak düşmanlıklarını sergiliyorlar. Bu arada rejimle devleti her zaman birbirinden ayırmak gerekir. Bunlar devlete düşmanlık yapıyorlar. Rejimi daha da güçlendirmeye çalışıyor ve rejimin ideolojisi gereği İslam’la savaşıyorlar. Şunu göz ardı etmemek lazım; bunların sayısı çok değil, sadece sesi fazla çıkıyor. Çok pervasızlar ve çok ahlaksızlar! Dolayısıyla bunlar Türkiye’de baskın unsurmuş gibi bir hava estiriyor, kesinlikle öyle değil. Bunların bir başka özelliği de dışarıdan besleniyor olmaları.

Bunların içerisinde iki unsur var: Özü, mayası ve inancı itibariyle bizden olup cehaletleri sebebiyle kaybettiklerimiz. Yani kendi elimizle kaybettiklerimiz, devşirilmelerine izin verdiklerimiz, el uzatmadıklarımız. Bir de hiçbir manada bizden olmayanlar var. Yani ne yaparsak yapalım değiştirilmesi imkânsız olan, aslî unsuru, mayası bize düşman olanlar. Bunlar dışarıdan da içeriden de besleniyorlar. İlk önce maddi beslenme kollarını kesmemiz gerekiyor. Bunları kim finanse ediyor? Hukukun devreye, sadece sosyal medyada ifşa oldukları vakit girmemesi gerekiyor. Bunların hesap faaliyetleri, gelirleri kontrol edilmeli, bunlara akan kirli muslukların kesilmesi lazım!

Ayrıca bunlara kurban gidenler de bizim insanlarımız. Kemalist eğitim sisteminin hakikati öğretmemiş olmasından kaynaklanıyor. Bugün Türkiye’de eğitim mevzuatını değiştirmediğiniz müddetçe ne yaparsanız yapın bunlar var olmaya devam edecektir. Bu durumdan ders çıkarıp eğitim müfredatına el atılması gerekiyor. Türkiye’de gerçek tarihi, İslam’ı, geleneği, kültürü, dost ve düşmanı öğretecek bir eğitim sistemine ihtiyaç var. Müfredatın, müfredatı doğru oluşturacak, daha doğru kalemlere yazdırılması gerekiyor. Türkiye’nin artık savunma sanayiinde güçlenmesi gibi müfredatta da güçlenmesi gerekiyor. Bunları yapamadığı müddetçe, bu hainler havlamaya devam edecek.

Sizin gençlere yönelik mesajınız, etkileyecek çabanız, kanalize edecek değerler manzumenizi aktaracak bir mekanizmanız yoksa gelir birileri o boşluğu doldurur. Aslında bizim kendi eksikliğimize yanmamız lazım. Bunlar bizim çocuklarımızı çalıyorlar ve benliğine düşman ediyorlar. Türkiye’nin içerisinde hain ne kadar çoksa, bunun müsebbibi biziz. Biz kendimize gelmek zorundayız, geçmişimizle barışmak, gerçeği öğrenmek zorundayız. İslam sadece namazdan ve oruçtan ibaret değildir. İslam hayatın bütününü kuşatan bir dindir. Müslümanlar da son yıllarda maddi refaha erişince, Müslümanların geleceğinden çok maddi geleceklerinin kaygısını duymaya başladılar. Müslümanların yeniden Müslümanlaşması gerekiyor. 

Müfredatla birlikte her şeyin değişmesi gerekmiyor mu? Cumhurbaşkanı Erdoğan sürekli “yeni anayasa” vurgusu yapıyor. Bu milletin yeni bir idare şekline ve ruhuna da ihtiyacı yok mu?

Türkiye’nin şu anlık mevcut anayasayı değiştirme imkânı ve gücü yok. Toplumun ve iktidarın arzu ettiği yeni anayasa şu anki Meclis aritmetiğinde mümkün gözükmüyor. Meclis dışında da bunu değiştirme imkânı olmadığına göre belli ki bir zamana ihtiyaç var. Fakat bu süre zarfında müfredatı değiştirmesi mümkün. Müfredatı değiştirmeden anayasayı değiştirerek de bir şey yapamazsınız. Devletin, milletin, dininin, dilinin, değerlerinin hakikatini bilen bir nesil yetiştirmediğimiz müddetçe havlayan da ısıran da çok olacak. Şimdilik birinci, öncelik müfredat değişimi. Sadece kitaplar değil, çocuklara bunları aşılayacak hocalar da yetiştirilmeli. Kaybettiğimiz her dakika daha çok düşman oluşmasına yol açıyor. Malum, dünyanın her yerinde her ülkenin haini vardır. Fakat dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki kadar haini bol bir ülke yoktur. Coğrafyamızdan, geleneğimizden ve tarihi mirasımızın gücünden ve gelecekteki gücümüzden korktukları için içimizde sürekli hain üretiyorlar. Bu hainlerin çoğalmasının özünde de yanlış eğitim yatıyor. Siz inançsız nesiller yetişmesine sebebiyet verirseniz elbette haini de bollaşmış olacak.

Teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim.

Aylık Baran Dergisi 22. Sayı Aralık 2023