Dilimizde “pantolon” diye kullandığımız ve ifade ediş biçimi olarak yerleşmiş bu kelime, yine dilimize yerleşmiş ve ifade biçimi bakımından artık Türkçeleşmiş Fransızca kelimelerinin baskınlığına nazaran söylersek, ihtimâl ki Fransızca'dan geçmiş gözüküyor; zaten Fransız dilinde telaffuz bakımından yerine göre bizdeki “a” sesinin yine bizdeki “o” sesine çok yakın bir şekilde telaffuz edilmesinden yola çıkarak söylersek, bugün yaygın şekilde kullandığımız “pantolon” kelimesi, Fransızcadaki Le Pantalon'un okunuş şeklindeki ifadesidir... Pantolon ve bu kelime etrafındaki pek eski ve yerine göre karmaşık olabilecek tarihi seyrini bir yana bırakırsak, M.S. 275'te doğmuş olduğu iddia edilen ve Hıristiyanlarca Ondört Kutsal Yardımcı'dan birisi, Hekimlerin Koruyucusu olarak “Aziz” kabul edilen “Panteleimon”a dayandığını söyleyebiliriz...

Venedik'in “koruyucu azizi” kabul edilen ve şimdi bile Ravello'da “kutsal emanet” bâbından kanının sıvı hâlde kaldığı iddia edilen Panteleimon yahut yine bir telaffuz farkıyla İtalyanların “Panleone-Arslan” dedikleri bu Hıristiyan hekim katledilip “şehid” edilince ismi birçok yerde anılmış ve adına adanmış Kiliseler dünyanın çeşitli yerlerinde yapılmıştır. Tabiî, esasen “pantolon”un, bu kelimenin bize kültür bakımından dışarıdan geldiği gözükse de -ki öyledir- Panteleimon'un Nikomedia'da yani İzmit'te doğmasından yola çıkarak bu kelimenin yüzyıllar sonra bir sürü hikâye edinerek evine döndüğünü ve Türkçeleşmiş ifâdeye intibâk ettirilerek tekrar kullanıma sokulduğunu söylemek zannederim abartılı bir iddia da olmayacaktır!

Bu bağlamda Gölyazı'daki Aziz Panteleimon kilisesi, Almanya Köln'deki Saint Pantaleon Kilisesi, Fransadaki Saint Pantaléon köyü ve Kilisesi, Üsküp'deki Aziz Panteleimon Kilisesi, Ohri'deki Aziz Kliment ve Panteleimon Kilisesi, Venedik San Pantolon Kilisesi ve benzerlerini de sayarsak bu isim etrafındaki yaygınlığın dünya çapında olduğunu söyleyebiliriz...

Bir ceket türü olan “Redingot”un 18. Yüzyıl İngiltere'sindeki “riding coat” tâbirinin Fransızcaya ve oradan da diğer dillere "redingot" olarak geçmesi gibi “Pantalon”un da tuhaf bir seyri vardır...

Venedikliler Hıristiyan hekim Panteleone'nin “şehid” edilişini anmak için “pantaloni” dedikleri günümüz pantolonunun atası olan dar ve uzun külotları giyiyorlardı; fakat asıl yaygınlaştığı yer ise bir tiyatro sahnesiydi. 16. Yüzyılda Avrupa'da, hususiyetle İngiltere ve Fransa'da dolaşan “Commedia dell'Arte” denilen  grupların yaptığı temsillerde halk tarafından sevilen uzun bir don giymiş zengin ve yaşlı bir tiplemenin ismi “Pantalone”ydi; 17. Yüzyıla gelindiğinde denizciler ve çocuklar tarafından sıkça giyilmeye başlanan “Pantalone”, Fransız İhtilâli ile başka bir biçime girdi ve bu ihtilâlin politik sembollerinden birisi de oluverdi; ihtilâlde dahli bulunan gruplardan birisi de “Sans-culottes”lardı ve Türkçe tabiriyle “donsuzlar” yahut “baldırı çıplaklar” diye anılmaktaydılar. San Külot'lar Fransız soylularının o dönemde giydiği tayta benzer kıyafetlerinin yerine uzun “pantalon” giymişler ve böylece “Sans Culottes” ismiyle anılarak kendilerini o günkü soylu kesimden ayırdılar. Böylece “Le Pantalon”, Burjuva karşıtlığının da bir sembolü olarak 1789'da Krala karşı ayaklanan işçi ve köylü sınıfının bir nevi üniforma hüviyetini barındıran kıyafeti oluverdi...

Osmanlı'nın son dönemlerine doğru bizdeki Fransız tesiri mâlum, esasen bütün dünyadaki; Osmanlı'da hususiyetle denizcilerin pantolon giymesinden de yola çıkarak söylersek, kıyafet kültürü bakımından İtalyanlardan türeyen bu Avrupa mahreçli elbise, ismini Fransızların telaffuz edişinden alarak “pantolon”, hatta Anadolu'da yer yer kullanılan bir tabiriyle de “pantol” hâline gelmiştir... 

Reşat Ekrem Koçu Anadolu’da pantolondan evvel “sıkma, çakşır, potur, şalvar ve zıpka” gibi isimlerde bazı kıyafetler giyildiğini söylüyor. Ve “çakşır” özelinde ise “zamanımızda, çeşidinin adı ne olursa olsun erkek esvabının iç donu üstüne giyilen parça” tanımını yaparak pantolonun bizdeki seyrinin II. Mahmud zamanında başladığını ifâde etmektedir...  
 
Le Pantalon
Alain Scoff'un zannediyorum Türkçede tercümesi bulunmayan “Le Pantalon” isimli bir kitabı vardır. Skof'un 1982'de gerçek bir hâdiseden yola çıkarak hikâye ettiği mevzuu daha sonrasında (1997) Yves Boisset aynı isimle sinemaya adapte ederek Skof'un senaryosuyla beraber film hâline getirmiştir... Bu kitap ve filmin ana karakteri bir Fransız askerinin, arkasında gözü yaşlı bir dul ve küçücük bir yetim kızcağız bırakmak zorunda kalan Lucien Jean Baptiste Bersot'nun gerçek hikâyesidir...

Lüsyen Berso 1881 senesinde bir çiftçi ailesinin çocuğu olarak Authoison, Fransa'da doğmuştur. Ailesi daha sonraki yıllarda Besançon'a yerleşmiş ve Lüsyen orada demircilik mesleğiyle iştigâl etmiştir... 1909 senesinde evlenen Berso 1914'te başlayan Birinci Dünya Harbi vesilesiyle Fransız Ordusu'na alınmış ve 14-15 kışında 60. Piyade Alayı'nın kontrolündeki Aisne Cephesi'nde yer almıştır...

Lüsyen Berso askere alınırken kendisine verilen kıyafetler içerisinde Fransız askerlerinin kırmızı renkli yün pantolonlarının aksine beyaz bir pantolon vardı ve o harp sahasında bu pantolonu giyiyordu. Üşüdüğü için Çavuş Fourrier'den birkaç defa diğer askerlerin giydiği kırmızı yün pantolonlardan istemiş fakat eldeki imkânsızlıktan ötürü bu isteği reddedilmişti. Sonraki günlerde Çavuşunun ölen bir askerden çıkartarak kendisine verdiği kanlı bir pantolonu giymesini reddetmesinden ötürü, harp hattının epey gerisinde bulunan birliğin içtiması sırasında Teğmen Andrew beyaz bir pantolon giymesinin sebebi etrafında meseleyi öğrenince emre itaatsizlik gerekçesiyle onu sekiz günlük hapse mahkum eder...

Berso'nun birlikteki yedi asker arkadaşı Teğmen'in bu hareketini aşırı bulurlar ve onunla görüşerek kararın değiştirilmesini yönünde istekte bulunurlar ama iş bu sefer daha da alevlenir ve birliğin komutanı Albay Auroux, Berso'nun yaptığı hareketin bir isyan niteliği taşıdığını ve bu sebebten savaş esnasında isyanın Özel Savaş Konseyi'nde ele alınmasını gerektiğine karar vererek onu mahkemeye verir...

 11 Şubat 1915'te Özel Savaş Konseyi, Fontenoy'da toplanır... Albay Auroux mahkemeye şahsen başkanlık ediyordur ve mahkeme hazırlığı sırasında Çavuş Katibi Jean Perruche'a bu hâdiseyi grubun geri kalanına “misal” yapmak için kullanmak istediğini de açıkça söyleyecektir... Şöyle demektedir Albay Auroux: “...çünkü ben bir askerin isyanıyla yüzleşiyorum; Örnek vermek zorundayım, bir veya iki kişiyi öldüreceğim. Özel Konsey toplantısını yapmaya karar verdim ve her şeyin düzenli olarak çalıştığını duyduğumdan, siz de katip ve hâkim olduğunuz için, bana yardım edeceksiniz! Bana hedefime ulaşmamı sağlayan bir metin bulacaksınız!”

Kararı daha evvelden verildiği belli olan mahkeme neticesinin hükmü ise pek ağır olur; Lüsyen Berso için idam kararı alınır ve 13 Şubat 1915'te üzerinde giydiği beyaz pantolonuyla kurşuna dizilerek idam edilir. Lüsyen Berso'nun bir pantolon için idam edilmesine karşı çıkan ve meselenin cinayete vardığını söyleyen aynı birlikteki iki askerin (Elie Cottet-Dumoulin ve Mohn André) çabaları da bu cinayete yakışır bir biçimde değerlendirilir ve onlar da asker Kuzey Afrika'daki birliklere ağır işçi olarak sürgün edilirler...
 
Pantalon Davası'nın Sonrası
Savaştan sonrasında (1922) Germinal Gazetesi'nde René Rücklin isimli genç bir avukatın kalemiyle yayımlanan bir yazıyla kampanya başlatılmış ve çeşitli İnsan Hakları Dernekleri tarafından desteklenen bu girişim, nihayetinde Lüsyen Berso'nun itibarını geri almasını sağlamıştır. Yargıtay kararıyla dul eşine, savaş dul maaşı ve kızına “Millet'in kızı” unvanı verilerek Lüsyen Berso, 1924 yılında Besançon mezarlığına bu sefer devlet töreni eşliğinde yeniden gömülür...


Baran Dergisi 615. Sayı