“Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adıyla kamuoyu ile paylaşılan çalışma etrafında ideolojik körlükle koparılan fırtınanın anlamsızlığını kısaca hatırlatıp metnin özelde ilgi alanımla ilgili “Türkçe”, “edebiyat”, “dil” ve bu alanlarla ilişkili meselelerde kanaatimi anlatmaya çalışacağım. Modern cehaletin mankurt yazıcıları, maarif kavramı üzerinden sağa sola rastgele ateş ederken müfredat ifadesine kör ve sağır duruyorlar. Kamus, müfredat kelimesini, “Bütünü bilinen bir şeyin ayrıntıları, maddeleri, tafsîlât” olarak tarif eder ve Arapça müfret kelimesine getirilen ekle yukarıdaki tarife uygun olarak eğitim sisteminde kullanılır. Maarif, Arapçadan marifetin çoğul şekli olarak Türkçeye geçen "İlim ve tekniğin öğrenilmesiyle elde edilip insanlığın yararına kullanılan hüner, sanat ve bilgiler. Eğitim ve öğretim sistemi: İlim ve tekniğin her alanda yayılıp gelişmesi için ilmî müesseseler, okullar açan ve onların faaliyetlerini kontrol altında bulundurup yol gösteren teşkilat, Millî Eğitim Bakanlığı." olarak tarif edilir. Maarif Nezareti’nin tarihi epey eski olsa da modern cehalet kalemşörleri Cumhuriyet’in ilanından sonra da eğitim öğretim işlerinin yapıldığı kurumun adının devam ettirildiğini ve Cumhuriyet’in ilanından sonra eğitim öğretim işlerinin sürdürüldüğü bu kurum 1923-1935 yılları arasında “Maarif Vekâleti”, 1935-1941 yılları arasında “Kültür Bakanlığı”, 1941-1946 yılları arasında “Maarif Vekilliği”, 1946-1950 yılları arasında “Millî Eğitim Bakanlığı”, 1950-1960 yılları arasında “Maarif Vekâleti”, 1960-1983 yılları arasında “Millî Eğitim Bakanlığı” isimleri ile anılmıştır.

Eleştiriler "Türkiye Yüzyılı", enflasyon, hayat pahalılığı, tren ve maden kazaları, türev, integral, Mendel kanunları ile Darvin kıyaslaması (evrim teorisi), laiklik, erdem, değer, eylem, duyarlılık, merhamet, estetik, temizlik, sabır, tasarruf, çalışkanlık, mütevazılık ve bilgi yerine beceri terimleri çerçevesinde yapılmış. Gerekli gereksiz karşılaştırmalar yapılarak son yıllarda yaşanan kazalar bile yapılan eğitim modeli üzerinden eleştirilmeye çalışılmış. Burnunu silmek için peçete isteyen kişiye ham maddesi kâğıt diye zımpara kâğıdı önermek kadar absürt!

Necip Fazıl: Bize divâneler gerek, akıllılardan bıktık Necip Fazıl: Bize divâneler gerek, akıllılardan bıktık

Modelin ideolojik olduğu eleştirisine verilen örneklerde “Sovyetler Birliği Komünist Partisi”, “Kuzey Kore Komünist Partisi”, “Alman Nasyonel Sosyalist Partisi” modelleri öne çıkmış. İdeolojik modellemenin unutulmuş örneklerine Çin, Fransız ve diğer eğitim modellerini de eklemek mümkün çünkü her ülkenin tevarüs ettiği değerler, tarihî miras, edebî birikim ve mensup olduğu inanç sistemi biriciktir ve kendine özgüdür. Bundan dolayı da ideolojik olmayan bir eğitim sistemi yoktur.

Eleştirmek için eleştiren köşe yazarlarının göz ardı ettiği en önemli tespitlerden biri de dünyadaki en katı ideolojik eğitim sisteminin Türkiye'nin eğitim sistemi olduğudur. Anayasa’sında ideolojik eğitim tarifi yapan kaç ülke vardır? “Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz.” (Anayasa: 42) ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu’nda “Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı; Türk Milletinin millî, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren; ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar" yetiştirmek üzere hazırlanmış. Bu ideolojik sınırlama ile evrensel ve hayata hazırlayıcı bir eğitim modellemesi mümkün müdür?

Bir haftada üç bin beş yüz sayfayı bulan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” çalışmasının tamamını inceleme imkânı olmadığını, hatta her bir kitapçığın farklı bir uzmanlık gerektirdiğini takdir edersiniz. “Ortak metin”, Türkçe ve Felsefe ile ilgili metinleri önemli ölçüde kurcaladım. Ortak metinde “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli; öğrenci profili, beceriler çerçevesi, erdem-değer-eylem modeli, sistem okuryazarlığı, alana ait bilgi kümeleri bileşenlerinden oluşan bütüncül bir modeldir. Yalnızca medeniyete uyum sağlayan bir nesil değil, etkin olarak medeniyet kurucusu ve geliştiricisi bilge nesiller yetiştirmeyi hedefleyen eğitim felsefemiz doğrultusunda ahlaklı, erdemli, milleti ve insanlık için iyi, doğru, faydalı ve güzel olanı yapmayı ideal edinmiş öğrenci profili modele temel oluşturmaktadır.” iddialı tarifi ile yola çıksa da yukarıda zikrettiğim alanımla ilgili konularda kavram, amaç ve yeterlilik konusunda önemli eksiklikler bulunduğunu belirtmek gerek. Detaylar bu yazının sınırlarını aşar.

Uydurma ve yapay bir Türkçenin yaygın hâle gelmesiyle gençlerin yazma, konuşma, kendisini ifade etme ve Türkçe kelime dizini olsa bile cümle kurma kabiliyetlerini yitirdiğini biliyoruz. Türkçe eğitiminde yapılacakların bir kısmı meseleyi çözecek gibi ortaya konsa da Türkçe anlatımda, Türkçe de yanlış kullanılmış. En basit ifadesiyle bir zenaat -el becerisi- gerektiren atölye kelimesinin “edebiyat atölyesi” olarak yüzlerce kez kullanılması garip! Harf öğretimi, diksiyon, vurgu ve telaffuz/seslendirme eğitiminin metinde yer bulmamasını yadırgadım.

Klasik Türkçe metinlerin müfredata Batı tesirindeki Türk Edebiyatı dönemi Batıcı aydınların tarifiyle girmesini (Divan Edebiyatı), öğrencileri bu dönem edebiyatına yabancılaştıracağını ve ilgiyi negatif etkileyeceğini düşünüyorum. Kaşgarlı Mahmut ve Yusuf Has Hacib’le başlayan bin yıllık yazılı edebiyat geleneğinin “Klasik Edebiyat”, “Osmanlı Edebiyatı”, “Osmanlı Şiiri” olarak nitelemenin ve müfredata bu isimlerden biriyle girmesinin daha doğru olacağını düşünüyorum. Bu hususta Prof. Dr. Atilla Şentürk’ün Osmanlı Şiiri antolojisinin girişinde yeterli veri ve gerekçe var. “Divan Edebiyatı” tanımlamasının bu müfredatta yer almaması gerekir.

Metinde üslup birliği yok. Yer yer çelişkili ifadeler de kullanılmış. Sosyal bilimleri ihtiva eden kitapçıklar bir editör tarafından okunsaydı daha iyi olabilirdi. Empati, infografik, etik, atölye … terimlerinin ahlak, görsel materyali dönüştürme, diğerkâmlık ve müzakere, mütalaa, değerlendirme gibi aktif edebiyat grup çalışmalarını karşılamadığını da hatırlatmak gerek.

Müfredat önemli ölçüde üniversiteye ve diplomaya yönlendirme üzerine kurulmuş. Türkiye'nin ara eleman ve üretimde etkin sorumluluk alacak yetişmiş insan gücüne ihtiyacı var. Bunun için öğrenci kariyer planlamasının eğitim sürecinin onuncu yılına bırakılmaması gerek. İlköğretimden itibaren rehber uzmanlar ve sınıf öğretmenlerinin bu meseleye önemle eğilmeleri gerektiğini düşünüyorum.

Sonuç olarak bu müfredat çalışması taraf olan ve olmayan hiç kimseyi memnun etmeyecek ve mutabakat zemini oluşturmayacaktır. Başlamış olmak önemlidir.

Üzeyir İlbak, Diriliş Postası