Üsküdar sahildeki Sahaf Festivali’ne katılan Akademya Sahaf’ın standında eski dergileri karıştırırken, elime Yankı isimli bir dergi geçti. 1981 tarihli. Mehmet Ali Kışlalı idaresinde çıkmış haftalık bir dergi. 1980 darbesinin mimarı Kenan Evren’le bir röportaj yapmışlar. “Kademeli olarak demokrasiye geçeceğiz” mesajını vermiş Evren. Derginin çizgisini bu örnekten anlayın.

Derginin içinde bir başlık dikkatimi çekti: “Müslüman Kadınları Özgürleştirmek İstiyorum.” Kim demiş bunu? Dönemin Mısır devlet başkanı Enver Sedat’ın eşi Cihan Sedat… 

Kendisi “modern” görünümlü bir kadın olarak, makyajı ve kılık kıyafeti ile modayı takib ediyormuş. Ülkesindeki kadın sorunlarıyla da yakından ilgiliymiş. Meselâ nüfus kontrolü konusunda, ülkenin nüfusunun azaltılması hakkında çok ateşli görüşleri varmış. Kendisini de feminist olarak tanımlıyormuş. 

İlginç bir röportaj… Özellikle, Mısır’da yaşananlardan sonra bugün okunduğunda… Yankı dergisi, röportajı, “Batılı bir gazeteciye verdiği röportaj” olarak takdim etmiş. Kısaltarak iktibas edelim:

- “Her büyük adamın arkasında akıllı bir kadın olduğuna dair bir deyiş vardır. Eşinizin İsrail’e giderek Knesset’le konuşma kararında sizin bir etkiniz oldu mu? Bu konuyu konuştunuz mu?

- Düşüncesini biliyordum ama kararı kendi verdi. 

- Bayan Begin’le başbaşa görüşerek eşleriniz tarafından sürdürülen barış görüşmelerine kadınları da dâhil etmeye çalıştınız mı?

- Tabii. İnanın bana bu ilişkilerde bizim de rolümüz oldu. Özellikle eşlerimiz arasında görüşmeler zor aşamalara geldiğinde ikimiz de gidip eşlerimizle konuşuyorduk. Hepimiz bir sonuca ulaşmak istiyorduk. 

- Sizin durumunuzdaki birinin önemli işler yapabilmesi gerekir. Bu alandaki düşünceleriniz neler?

- Bazı şeyler yapabilme imkânına sahip olduğum doğrudur. Ve tabii ben de ülkem için en iyi olanı diliyorum. Ama çok hızlı hareket etmemek gerek. Acele ile yapılan işlerin bumerang gibi geri dönüp karşımıza çıkmaması gerek. Batı’da feminist olmak, bizim uygarlığımızda feminist olmaktan çok daha kolay. Bizim mantalitemizle sürtüşmeyecek biçimde hareket etmem gerekiyor. Düşünüşümüz, hareket tarzımız farklı. Mısırlı kadının özgürleşmesinde kültürümüzü hesaba katıp, temkinli adımlar atmak zorundayım. 

- Mısırlı erkeklerin fazla itirazıyla karşılaşmadan Mısırlı kadınlara haklar tanıyan bir yasanın parlamentoda onaylanmasını sağladınız.

- Evet; Arap erkeği karşı çıkmamakla kalmadı; Arap kadınına karşı dinî üstünlüğüne karşı bir devrim olarak da değerlendirmedi. Bu yasanın yürürlüğe girmesinin üzerinden henüz beş ay geçmesine rağmen boşanmalarda yüzde yirmibeşlik bir azalma oldu. Bu konudaki yasaları azar azar, fazla sarsıntı oluşturmadan değiştirmeyi düşünüyoruz.

- Farah Diba’yı (devrik İran Şahı’nın karısı) sık sık görüyorsunuz. İlişkileriniz nasıl?

- Evet; birbirimizinkine yakın kültür ve düşünce tarzımızdan ötürü temelli olarak ülkemizde yerleşmeye karar verdiler. Kendilerini yurtlarında gibi hissediyorlar. 

- Mısırlı kadınlar gerçekten İslâm etkisinde mi? İskenderiye’de bikinili kadın yok ama çarşaflılar da fazla değil.

- Çarşafı hangi modacı çıkardı bilmiyorum. Ama bütün söyleyebileceğim, özellikle de plajda bundan daha rahatsız edici bir şey olmayacağı…” (*)

Röportajı okurken insan gerçekten hayret ediyor. Hani Aydınlık Savaşçıları’nda geçer ya: “Nerede o dağ gibi insanlar? Nasıl doğdu bu fareler?” Bu farelerin nasıl doğduğunu işte bu röportajı veren kadın örnekleştiriyor.

Müslüman bir ülkenin devlet başkanının karısının, nasıl bu kadar cahil (profesör ama cahil) olabildiğini, nasıl bu kadar toplumuna yabancı kalabildiğini, nasıl bu kadar Batı hayranı olduğunu, bir Batılı gazeteci parçasına yaranmak için nasıl bu kadar pespayeleştiğini, insanın aklı almıyor. Düşünün, -ideal İslâmî kadın kıyafet olup olmadığı tartışılır olsa bile- çarşafı, bir modacı tarafından yeni tasarlanmış bir giyim tarzı sanıyor. 

Mısırlı kadınların İslâm etkisinde olup olmadığı sorusuna verdiği cevab, çarşafın plajlarda şık durmadığı şeklinde. Müslüman Arab kadınını dönüştürmek istediği şey de, “kendisi”. Peki, kendisi kim? Annesi Hıristiyan. Hıristiyan okullarında eğitim görmüş ve bu eğitim sürecini profesörlüğe kadar götürmüş. 

Bugünden bakınca, Enver Sedat’ın “ihtilalinin” pek de başarılı olmadığı ortada. Müslüman Mısır halkı, yıllarca bu İslâm düşmanı, Batı hayranı ve güya Arab milliyetçisi yöneticiler tarafından ne kadar baskı altında tutulurlarsa tutulsunlar, değerlerine sahib çıkmaya devam ettiler. Hâlihazırda bu dik duruşu cezaevinde sürdüren kahramanlarıyla birlikte. Kadınları da ne mutlu ki, Cihan Sedat gibi bir örneği değil, Esma Biltaci gibi bir örneği kendilerine rehber edindiler.

Çok değil, bu röportajın yayınlanmasından birkaç ay sonra, Enver Sedat, kendi ordusundaki bir subay tarafından vuruldu. Karısı Cihan Sedat ise, İslâm’dan ve etkilerinden kurtarmak istediği kadınları yüzüstü bırakıp, çok sevdiği ABD’ye kaçtı. 

“Müslüman kadını özgürleştirme”ye gelince… İfade kendi içinde çelişkili; çünkü kadın Müslümansa, zaten hürdür…

*  Yankı, 8-14 Haziran 1981, sayı: 532, s. 35.

Baran Dergisi 409. Sayı