LEVHA: 26 Ekim 2004… Metris’teki mescidin, yâni büyük salonun kapısının önündeki koridor… Kumandan’ın dizi çıkmış ve çömelmiş hâlde, birileri koyu kıvamlı cacığa benzer –veya cacık– bir yiyeceği iyileşmesi için dizine sürüyor. Daha sonra ben, Kumandan’ın oradaki odasına yürüyorum. İçerde kimse yok. Yerdeki dikdörtgen kutu gibi büyük bir kabtan o cacığa benzer yiyeceği kaşıkla yemeye başlıyorum. O sırada mutfak kapısının önünde başörtülü bir Teyze, kendi çocukları yemek sırası bekledikleri hâlde neden bana iltimas gösterildiğine dair Kumandan’a serzenişte bulunuyor. (Mustafa Aşık)
*
Süryanice, MAŞLMONO MAVTAB VAZİRE-Kaptan Kusto Müslüman-Dünya Çapında Bir Hâdise. (Lâtince, Genu-Diz. “Eklem” yeri: 1061: Büyük Doğu… Kıpçak dilinde, Tiz-Diz: 1417: Necib Fazıl Kısakürek… İhtiva-İçine almak. İçinde bulundurmak, şâmil olmak. Bir şeyi toplamak ve korumak: 1417: Cebhe-Yüz. Ön taraf. Alın. Muharebe sahası. Bir bina veya o cinsten bir şeyin ön tarafı. Kamer menzillerinden, Aslan’ın alnına benzetilen 4 yıldızdan dolayı Esed ismini alan menzil. Bir kavmin veya cemaatin seyyidi, büyüğü… Portekiz dilinde, Joelhe-Diz: 62: Mehdî): 739: TAKSO D’NOMUSO-Süryanice, “Hukuk Sistemi”… Süryanice, BET HBUSYO-Hapis. “28 Şubat hukuksuzluğu, zulmü; haksızlığı”: 739: METRİS CEZAEVİ-Haksızlığa direnişe, yine hukuksuz bir bıçkı operasyonu. “Sene 1999”… TURFANDA-Mevsiminden önce yetiştirilen sebze ve meyve. (Hudare: Yeşillik. Sebze… Yeşil renk, Allah’ın “Hayy-Hayat” isminin nuruna işaret eder… Hudare: Deniz. Derya. “Dery-Bilmek, ilim”… Hudara: Allah için, Allah aşkına… Karanlıkta çakan bir şimşek, Hicrî 1400 gergininden!): 739: PERSHENDETJE-Arnavutça, “Selâmlama”. (Levha: Mayıs 1983… Yanında İlkokul olan bir köy mezarlığı… Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin biraz yüksekçe kabri… Mezarlığın önündeki yoldan, yanımda tanımadığım bir gençle geçerken, Efendi Hazretleri’nin kabrinden bize “Selâmunaleyküm!” diye bir ses yöneliyor… Korku ve haşyetten, dikkatli bir nazarla o yöne bakamıyorum… Yürüyoruz!)
*
Kürtçe, ÇOĞ-Diz: 1009: İBDA-Benzersiz oluş… BAHA-Güzellik. Zariflik. Ziynet. İzzet. Bir şeye alışıp ünsiyet etmek: 9: CEVV-Yer ile gök arası. Gök boşluğu. Fezâ. Ev veya odanın içi. “Hücre”. (İdeali aramayla toprağa bağlanma arasında, hep bulamamacasına arama, tesbih gibi düğüm düğüm atma, düğüm düğüm aşma hikmetine ünsiyet… İdeolocya Örgüsü’ne Ek-İslâmı yenilemek: 1450= 451: Salih Mirzabeyoğlu)… Moğol dilinde, ÖVDEGNİİ-Diz: 1090: KILL-İngilizce, “Öldürmek. Mükemmel şekilde yapmak”; bilmeceyi çözmek, işi halletmek, vazifeyi tamamlamak, ihtimâlde isabet. (Süryanice, Kusto-Düğüm: 572: Ta’sib-İhata edip kaplamak… Süryanice, Men Kul Frus-Mutlaka: 572: Tukos-Süryanice, “Sistem”… Teakkub-Her nesnenin âkıbetine nazar etmek. Sonuna bakmak: 572: Hakimuto-Süryanice, “Zekâ”… İsticabe-Duanın Allah tarafından kabulü: 572: İ’tisam-İstediğini vermek… İş’ar-Yazı ile anlatmak, haber vermek, bildirmek: 572: Eş’ar-Şiirler, manzum ve güzel yazılar. Kıllar. Tüyler. Tüyolar; ipuçları. “Üstadım’ın bana ithaf ettiği noktalamalar ve rüyâ’da gelenler hatırlanmalı”… Levha: Kasım 1983… Üstadım’ı görüyorum… Bir şiir okuyor… Aklımda kalan: “Bu gençlik, nur gençlik”… Ben de onun fikrinden hemen fikir üretme mizacımla ona, “Aslında herkes Allah’ın nuruyla görüyor!” diyorum… Ve Üstadım’ın bir şiiriyle kendi şiirim arasında bir benzerlik buluyorum… Onun şiirinden aklımda kalan: “Şeriat… Allah… Yaregar / Sessiz…”… Noktalı yerler, unutulan kelimeler… Tam “Yaregar” kelimesinde, kalbime “Ebubekir” diye bir isim doluyor… Vahdet-ül Vücud + Vahdet-ül Şühud: 1231: Ebu Bekr “Radıyallahu anh”… Almanca, Knie-Diz. “Vücudu taşıyan baldır ile bacak arasında eklem yeri”: 1165: Derviş Muhammed-332 mührü. “Büyük ebcedle”… Li Küllî Emrin Fehîm-Küllî işlerin anlayışında bulunan / için: 496: Derviş Muhammed-442 mührü. “En küçük ebcedle”… Küll: 90: Mâlik… Tekvis-Yüzüstü düşme, düşürme: 307: Fetva-Bir hâdise ve muamele hakkında ehil olanların şer’i hüküm vermesi)… Arnavutça, GJO-Diz. (Boşnak dilinde, Dodatak-Ek: 616: Qetro-Süryanice, Düğüm): 1013: SALİH Mirzabeyoğlu.
 
NİSAN
(VAK’A-NÜVİS)
 
LEVHA: 2 Temmuz 2005… Bir câmide, kalabalığın ortasında, ayakta, Mahmud Efendi Hazretleri vaaz veriyor. Ben, Babam’la (Şerif Muammer) birlikte, oda gibi bir girintide cemaatle birlikteyim. Mahmud Efendi gördüğüm bir Nasreddin Hoca resmindeki gibi zayıf, gözlerinin etrafı Üstadım’ın gözleri gibi halka şeklinde, çukur, dudakları da hafif çıkık ve belirgin. Yüzü de, tavır ve duruş hâlinde değil de, –ekşi yüzlü demeyeyim!– ciddi. Konuşmadan sonra çıkışa doğru bizim yanımıza geliyor; ona babamı tanıtıyorum. Babam heyecanlı ve hamasî bir tavırla benim için, “Onu sizin emrinize bırakıyorum!” veya “O sizin emrinizde!” gibi bir şey söylüyor. Mahmud Efendi de bana, “Nisan’da…” diye, geçtiğimiz Nisan’da olan birşey veya Nisan ayı ile ilgili birşey söylüyor. Kafasında kavuğu andıran bir sarık, küçük beyaz kavuk gibi, üzerinde de beyaz entari var.
*
NİSANMUS-Akad dilinde, “Birinci. Nisan ayı”. (Nisan ayı, Milâdî takvimde 4. ay. Arabça ve Farsça takvimde de 4. ay. Kelimenin Süryanice’den geldiği belirtiliyor ve 7. ayın ismi; Miladî Temmuz ayına denk gelir): 307: ZERAK-Gök renkli, Mavi. “Kelime-i Tevhid nuruna işaret eder”… Aynı ebcedle, VAK’A-NÜVİS: Osmanlı Devrinde zamanın hâdiselerini kaydeden resmî tarihçi… NİSAN: 171: KIYAS-Benzer, benzeyen. Doğru kabul edilen iki hükümden bir üçüncü hükmü çıkarmak… ASVAD-Büyük Emir: 171: ASMA’-Keskin kılıç. (Fely: Keskin kılıç. Şiirin ince mânâlarını çıkarmak. Bit toplamak)… MUAYİN-Kat’i ve kesin olarak belli olan. Görülmüş olan: 171: MAANİ-Mânâlar. Sözün hâl ve makama uygunluğu ilmi… AKSAT-Çok doğru olan şey: 1171: MONO MTAKSONUTO-Süryanice, “Vasıta Sistem”.
*
Süryanice, YARHO D’HABOBE-Nisan: 253: ARBACMO-Süryanice, “Dörtyüz”. (Süryanice, Raqmo-Sayı: 252: Kumandan… İspanyolca, Moro-Doğu: 252: Moro-İspanyolca, “Batı”… Süryanice, Moro-Sahib: 252: Asa el-Mehdî… Süryanice, Grumo-Çekirdek: 1251: Moro-Süryanice, “Hükümdar”; hüküm veren… Yevmiye: “Elimizde bir çekirdek kadro var; ama iyi bir talim ve terbiyeden geçmesi gerek!”… Lâtince, İnterductus-Noktalama: 1251: Murex-Lâtince, “Eflatun”… Yevmiye: “Eski Yunan’da ilk Vahdanî fışkırış usûlünü getirmiş olan Sokrat’tır; onu, talebesi olan Eflatun’dan öğreniyoruz!”; Müslümanlar’ın “Eflâtun-i İlâhi” dedikleri ve “Devlet” isimli baş eserinde, onun adına onu konuşturucu olarak, karşılıklı konuşma tarzında onun konuşmalarına yer veren… İbranice, Kasuf-Gümüş. Gümüşten. “Savlec-Gümüş. Misk: 129: Salih”: 252: Kasuf-İbranice, “Özlenen. Hasreti çekilen”… Sayı: 1400: Üstadım’ın 1979 tarihli Noktalaması’nın başlığı. “1400’e bir yıl var, yaklaştı zamanımız / Bu asırda gelir mi dersin kahramanımız?”… Portekiz dilinde, Convocar-Çağırmak: 1275: Derviş Muhammed-442 mührü. “Büyük ebcedle”… Kısakürek-Necib Fazıl: 1441: Salih Mirzabeyoğlu-Çağrılan… İbranice, Rabaim-Kırk: 400: İt-Köpek. Sezen, hisseden. Kalb gözü. İz süren… Mürid: 254: Bayram; 18 Ekim 1980… Levha: 3 Mayıs 1991… Elimde “Mektubat” isimli ve alt başlığı “Bayramlık” olan kalın bir kitab var… Benim eserim imiş ve onun ikinci baskısı imiş… Mektubat: 1868: Necib Fazıl Kısakürek + Salih Mirzabeyoğlu)… DARBUM-Abdülhakîm Koltuğu’nun yan mermerlerinden birinde ismi yazılı Eskişehir’in, Bizanslılar dönemindeki ismi: 253: RAB HAYLO-Süryanice, “Kumandan”… Arabça, KADEM YUMNO-Sağ Ayak: 253: PERGEL-Kürtçe, “Sistem”
 
RESİM’DE
(UZAYAN AN)
 
LEVHA: 10 Şubat 2018… Birçok insanın vesikalık fotoğraflarının yapıştırılmış olduğu bir albümü açıyorum. Hızlıca suretler üzerinde göz gezdiriyorum ve sağ alt köşede Kumandan’ın vesikalık fotoğrafını görüyorum. Başında Afrikalılar’ın bağladığı ananevi bir örtü var ve tebessüm ediyor. O esnada ben, “Kumandan, Kumandan!” diyorum ve uyanıyorum! (Baran Demir)
*
LEVHA: 16 Aralık 1985… Zeyn-âb’ın söylediğine göre, Tekel’de bir kitab hazırlanıyormuş… Mevzu, Tekel’deki kabadayılar… Kitabı hazırlayanı tanımıyorum… Ve yine Zeyn-âb’ın naklettiğine göre Tekel’de ilk kabadayı imişim ve Tekel’e kabadayılığı getiren benmişim… Kitaba göre!
*
Rumen dilinde, FOTOGRAFİE-Fotoğraf: 788: TRIGEMINUS-Lâtince, “Üç Kat”. (İbda + Cebhe: 1495: Hakîm + Necib Fazıl Kısakürek… Portekiz dilinde, Valentao-Kabadayı: 1495: Derviş Muhammed-442 mührü. “Küçük ebcedle”… İbranice, Mehutam-Mühürlenmiş: 1495: Tarjeta De İdentidad-İspanyolca, “Hüviyet Cüzdanı”… Lâtince, Mealyuto-Yücelme: 1495: Claymuto-Süryanice, “Gençlik”… Lâtince, Commerere-Hak etmek: 1495: Bukno Romo Uhdono-Süryanice, Başyücelik Devleti)… MUHTEŞEM-Büyük, debdebeli, tantanalı: 788: MSAFARTO-Süryanice, “Kubbe”. (Âvâzeyi bu âleme Davud gibi sal / Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sada imiş: Divan Edebiyatımızın şâirlerinden Bakî… Âvâz-Sadâ. Yüksek ses. Şöhret: 15: Davud-Kendisinde vücudî hikmet ve kâmil hilafet sırrı tecelli eden Peygamber… Bd + İbda: 15: Eyyid-“Kuvvetlendir, teyit et, devam ettir” mânâsında… Beytin Birinci Mısraı: 327: Hüviyet sureti. Balık ağı… İkinci Mısra’nın Ebcedi: 1180: Malkoç-Osmanlı İmparatorluğunda Akıncıların başı… Toplam Ebced: 1496: Li Küllî Emrin Fehim)… Süryanice, GRİMO ABUTO ANANQİ-Mutlak Fikir Gereklilik: 1778: TRİMİNO QESO-Süryanice, “Ölüm Odası”…
*
Süryanice, SURTO-Fotoğraf. Suret. Resim. (Fotogênico-Portekiz dilinde, “Fotojenik”; iyi resim verme, “güzel” tesir bırakma: 566: Seyyid Abdülhakîm Arvasî… Fransızca, Photogénique: Genle, özle, asılla ilgili foto, ışık. Bir ışığın bazı cisimler üzerine yaptığı kimyevi tesir ile ilgili veya bu tesirlerin aksi olan tesirlerin özelliğini taşıyanı; kelimenin asıl kökü bu… Arnavutça, Kimik-Kimyevî: 100: Deh-sal; yıldız, seyyare. “Burçlar kuşağında, yıldızların vücutta tesir yeri olarak “Biyokimya” ile karşılaşması ve simya safhasında bunun durum neticesini aksettirmesi hatırlanmalı”… Miat-Yüz sayıları: 441: Teslis-Üçleme… Kısakürek: 1441: Salih Mirzabeyoğlu): 1672= 673: MEHDÎ Derviş Muhammed.
*
LEVHA: (…) Ekim 2014… Dikdörtgen bir halı. Açık alanda, sanki bir duvara asılmış gibi, ama onun öyle durmasını sağlayacak hiçbir şey yok. Rengi, tahin gibi bir kahverengi, iki tonu halıda hâkim. İlk bakışta açık kahverengi, onun daha da açığı renkte kumlu bir desen. Tüyleri normalden biraz uzun, düzensiz, karışık… Salih geliyor ve sağ eli ile halının sağ üst köşesinden başlayarak yavaş yavaş ve sıvazlaya sıvazlaya düzeltiyor. Tüyler düzeldikçe desen ortaya çıkıyor. Klâsik bir desen. Halıyı çerçeveleyen bir boşluk ve sonra kenarlara doğru su. Koyu renkli su, aşağı kısımda açık renkte. Halının sol alt köşesine gelince, orayı sıvazlamıyor ve Şehadet parmağı ile imzasını atıyor. (Hayran Erdiş)
*
Süryanice, MKOKO-Halı: 252: KUMANDAN… Süryanice, GŞOFO-Halı: 1398: DERVİŞ Muhammed Semerkandi-332 mührü… Süryanice, MİLTO-Halı: 486: DERVİŞ MUHAMMED-442 mührü, küçük ebcedle… Süryanice, Ferso-Halı: 351: Africano-Rumen dilinde, Afrikalı.
*
VAHDET-ÜL VÜCUD + VAHDET-ÜL ŞÜHÛD: 1231: EBU BEKİR. “Radıyallahu anh”… KÜRE-Maden Ocağı: 1231: BERAAT-ÜL İSTİHLÂL-Takdim yazısı… Süryanice, TİRTO GABORO-Fikir Kahramanı: 1231: VESİKA İMZA. (Resm-Resim. Fotoğraf. Yazma, çizme, desen. Eser, iz, işaret. Suret. Tertib. Tarz, üslûb. Adet, usûl, tavır, davranış. Bir şeyi başkalarından ayırdeden tarif: 300: Fikr)
 
KESRET
(ŞATRANC-I UREFA’DAN)
 
Şatranc-ı Urefa’nın 54. Kabı, KESRET-Çokluk. Sıklık. Bir şeyin ekserisi ve muazzamı. Bolluk. (Hayat: 419: Ciot-Rumen dilinde, “Düğüm”… Hayat, bir nevi kesrette Vahdet tecellisidir; ve Vahdet, gidilmesi gerekendir, hedeftir… Düğümler, erilen tamamlıklar veya sıçrama tahtası olarak açılması lâzım gelenler; ve herşeyin herşeyle ilgisi içinde, bu nihayet hakikatte görünen, Mutlak Fikr’in Gerekliliği’dir; sıhhat şartı bakımından nisbet edilmesi şart olan… Vâhid: Bir, tek, biricik. Cüz’ü, parçası, benzeri olmayan Allah… Vahîd: Yalnız, tek. Allah Sevgilisi’nin de bir ismidir. Benzeri bulunmayan, hiçbir varlıkla müsavi olmayan… Kesret, kullanıldığı yere göre, müsbet veya menfi olabilen; meselâ “kıllet-Darlık, zorluk”, onun zıddı iken, kesreti menfiye alabilen… Te harfi, Allah’ın “Kaabid-Kısıcı, sıkıcı, kısaltıcı” ismi, Esir mertebesi, Kamer menzillerinden “Kalbe” işaret eder… Kesret ve Vahdet ilgisinde, mesele apaçık… Üstadım’ın “Çile” isimli şiirinden: “Evet, herşey bende bir gizli düğüm / Ne ölüm terleri döktüm nelerden / Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm / Yetişir çektiğim mesafelerden!”… Kıtanın Toplam Ebcedi: 6732: Ahfa Hatem-Çok gizli, pek gizli mühür… Abdülhakîm Koltuğu: 732: Ahlâk… Teferruat Şuuru-Kesrette vahdet; saklı yüzük: 732: Mehdî Muhammed Şuuru… Süryanice, Hato Kruğyo-Yeni Devir: 1737: Quadrigenti-Lâtince, “400”; Hicrî 1400 hatırda… Süryanice, Şelto-Taleb etmek: 737: Qarqafto Fruşo Fulutiyo-Süryanice, “Başyücelik Devleti”… Aynı ebcedle, Üstadım’dan bir Noktalama: İnsanlar habersizken yolların verâsından / Gökle toprak arası su şaşmaz mecrasından): 1120= 121: ELİF. “Hemze”. Elf; 1000 sayısının ismi, Arab alfabesi harflerinin toplam ebcedi. “Bin adet şey vermek ve ünsiyet etmek” mânâlarına gelir.



Not: Tefrika edilen yazının tamamı yahut bir kısmı, Baran Dergisi'nin izni olmadan iktibas edilemez
 
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu

Baran Dergisi 580. Sayı