Hikâyeyi bilirsiniz, ama yine de anlatalım:
Nasreddin Hoca merhum, bir keresinde günlük elbisesi ile bir merasime iştirak etmiş. Eski - püskü elbise ile kimse hocaya itibar etmemiş, hatta yemek sofrasına bile çağırmamışlar. Hoca anlamış itibarın elbiseye olduğunu... Doğru eve gitmiş, en yeni elbiselerini giyip gelmiş. Bu defa onu yepyeni kürk içinde gören halkın dikkatini çekmiş ve baş köşeye buyur etmişler. Hoca yemek sofrasına oturmuş ve kendisi başlamadan evvel tabağa kürkünü uzatarak: "Ye kürküm ye!" diye söylenmeye başlamış. Oradakiler: "Ne oluyor hoca efendi? Hiç kürk yemek yer mi?" demişler. Hoca da cevaben: "Ne münasebet! Biraz evvel yine ben burada idim. Fakat kimse buyur etmiyordu. Şimdi ise bana baş köşeyi vermelerine bu kürk sebep olmuştur. Yemek yemek onun hakkıdır" demiş.
Nuri Bilge Ceylan, "Bir Zamanlar Anadolu'da" isimli filmiyle SİYAD'tan ödül aldı. Aldı almasına ama ödül veya film değil, törende giymediği smokin, ancak giydiği hırka konuşuldu. "Cannes film festivalinde smokin giyen Nuri Bilge Ceylan, nasıl olur da Türkiye'deki ödül töreninde hırka giyer? Yoksa bizi beğenmiyor mu?" şeklinde uzayıp giden tartışma, "smokin" gibi batılı bir kıyafetle, "hırka" gibi binbir tedaîye açık doğuya-bize ait bir kıyafeti karşı karşıya getirdi zihnimizde.
Kısa bir araştırmada karşımıza "smokin"le ilgili şöyle bilgiler çıktı: İlk smokin (kısa yemek ceketi), Londra'da Savile Row tarafından 1860'da VII. Kral Edward için dikilir. Amerikalı milyoner James Potter, 1880'lerde İngiltere'yi ziyaret ettiğinde, bu yeni stil ceketlerden edinir ve evine götürür. Potter'ın Tuxedo Park'taki şehir kulübündeki erkekler, onu örnek alarak giyinmeye başlayınca moda New York'a yayılır ve bu ceketler özellikle ABD'de 'tuxedo' ya da 'tux' olarak anılmaya başlanır. 150 yıllık bir tarihi vardır. Türkiye'de ise frak ceketi ile siyah melon şapka, beyaz deri eldiven takan, smokini ise resmi davetlerde giyen Atatürk öncü olmuş. Şapka ve Kıyafet devriminin ardından, eğitim için Paris'e altı kişilik bir ekip gönderir Atatürk. Ekiptekilerden biri de Levon Kordonciyan. Başta Atatürk olmak üzere birçok önemli isim, kendisinin yıllarca müşterisi olmuş. Bugün Kordonciya'nın torunu, devlet adamlarından iş adamlarına, hatta Hollywood yıldızlarına kadar birçok tanınmış isme smokin dikiyor, yerli-yabancı film ve dizilere de smokin ve frak hazırlıyor, vesaire...
Görüldüğü üzere smokinin ülkemize girişi, Şapka ve Kıyafet Kanunu gibi, ardından çok kan dökülmüş bir sembol üzerinden yürüyor. İskilipli Atıf hoca, bu kanuna muhalefetten idam edilmiş şehidlerden... Velhasıl smokinin bizde uyandırdığı tedaîler pek hoş değil...
Hırkaya gelince, ilk aklımıza gelen Hırka-i Şerif, Allah Resulü'nün Veysel Karanî hazretlerinden günümüze ulaşan mübarek hırkası.
Hırka-i Saadet Dairesi, Topkapı Sarayı'nda peygamber efendimizin hırkasının muhafaza edildiği odaya verilen isimdir.
Sonra velilerin-Allah dostlarının hırkaları... Mevlevî hırkası vardır meselâ...
"Bir lokma, bir hırka", müslümanın hayata bakışını hülasa eden bir söz olarak, aklımızın bir köşesinde, dünya malına kıymet vermememiz gerektiğini ihtar eder durur. Smokin'in 150 yıllık bir geçmişine nazaran Hırka'nın tarihini yazmaya kalkmak, insanlık tarihini yazmaya başlamak demektir bir nevî.
Diğer taraftan batının "görüntü" üzerinden yürüyen kültür ve ahlâkının pırıltılı smokinine karşı, Doğu, yani İslâm'ın "görüntünün ardındakine" işaret eden mütevazi Hırkası...
Bahse mevzu olan Nuri Bilge Ceylan'ın hırkası için, "Nihayetinde çuldur" yazmış, Radikal yazarı Elif Türkölmez, belki de tüm yukarda yazdıklarımızı özetlercesine. Zaten Nuri Bilge Ceylan da hadiseden bir yıl önce şöyle demiş bir röportajında:
"Modern olmaya çalışan az gelişmiş ülkeler, modernliğin önce dış görünüşüyle ilgileniyor. Böbürlenmek, şişinmek, övünmek her zaman daha çok onay görmüştür. Az gelişmiş ülkelere has çifte standardın en somut gösterilerinden biri de, kendi ülkesinde aşağılanan bir davranışı, bir Batılı yaptığında bu davranışa hemen hayran olunmasıdır. Geçen yılların birinde İstanbul Film Festivali Ödül Töreni'nde, bir sürü kravatlı Türk arasında, kolları sıvanmış soluk kazağı ve eski kadife pantolonuyla John Berger sahneye çıktığında bütün yorumlar aynen şöyleydi: 'Ne rahat adam!' Bu ülkede kravata, smokine ya da o tip giyime yüklenen anlam, beni bu tarz giyimden ve onun temsil ettiği hemen her şeyden yıllar önce soğuttu. Cannes Film Festivali'ne gittiğimde smokin giymek zorunda kalmıştım ama doğrusu kendimi maymun gibi hissetmiştim."
Hâl böyle olunca, Nasreddin Hoca'nın "ye kürküm ye" diyerek dünya malına verdikleri değeri orada bulunanların yüzlerine çarpması gibidir smokin karşısında "hırka"...