Selâm ile…
Bu haftaki mevzumuz Kuzey Irak’ta gerçekleşen referandum ve bunun ekseninde gerçekleşen hâdiseler…
Bilindiği üzere son 100 yıldır üzerinde yaşadığımız coğrafya siyasî, sosyal ve kültürel açıdan büyük bir felakete uğramış, bütün içtimaî şubeleriyle bir kriz içine girmiş ve bu kriz bir türlü giderilememiştir. Senelerce üst üste biriken ve her biri bir kartopunun çığa dönüşmesi gibi katlanarak toplumların üzerine binen problemler, bu coğrafya üzerindeki memleketlerin evvela iç savaşlar yaşamasına, sonra sözde bağımsızlık kazanmasına ve ardından da “muasır medeniyetler” seviyesi olarak addedilen fakat bugün ulaştığı nokta itibariyle “rezil bir hayat anlayışı”nın içine girmesine sebep olmuştur.
Bu meselenin tarihî ve sosyolojik geçmişinden bahsetmenin yeri burası değil; fakat şunu hatırlatmak isteriz ki, insanlık tarihine baktığımızda her kemâl devrini bir zeval devrinin, her zeval devrini ise bir kemâl devrinin takip ettiğini görürüz. Bu kısacık, fakat meseleyi toplu bir şekilde izah eden, kemâl ve zeval meselesi günümüz dünya politikasını ve hususî olarak Türkiye’nin politikasını da izah etmektedir. Şöyle ki: Bugünün politikacısı eskinin atak, cesur, planlı, dirayetli ve geleceği hesap eden ve buna göre siyaset güden politikacı tipinin tersine tutuk, çekingen, günübirlik düşünen, lobilerin, lobilerin efendilerinin vs. şeklinde uzayacak bir kıskaç içerisinde hareket eden tiplerden oluşmaktadır. Buna bağlı olarak da günümüz dünyasında devletler, adeta kendisinin varlığını bir heyûlâ gibi her meselede hissettiğimiz, ama bir türlü yapılan yanlışların hesabını soramadığımız “bürokratik çete”ler tarafından idare edilmektedir.
Bugünün kaos manzarasına bakarak, ne eski İngiliz siyasetinin dehâsından, ne 1945 ve 2000 arasında gücünün zirvesine ulaşan Amerikan hâkimiyetinden, ne de Asya’ya baştan başa pençesini geçiren Moskof ayısı Rus’un hâkimiyet hülyasından bahsetmek zor; fakat, insanın, insanlığın düşmanı olan ve nerede bir birlik görse onu dağıtmayı, sonra dağıttığı birlik içerisinden başka bir birlik tesis etmeyi ardından da o tesis ettiği birliği tekrar dağıtmayı başaran Yahudi devleti İsrail için aynı şeyi söyleyemeyiz. Bugün mevzu etmekte olduğumuz Kuzey Irak referandumundan yola çıkarak Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun “Ortadoğu’da İsrail diye bir devlete yer yoktur” teşhisinin alelusul bir sözden öte bu coğrafyanın niçin bir türlü refah ve huzura eremediğini, bu coğrafyanın niçin bir mülteci panayırına döndüğünü, bu coğrafyanın ne sebeple kan ve gözyaşından başka bir ekmeği olmadığını da anlatmaktadır.
“Kahrolsun ABD, Kahrolsun Siyonizm, vs.” kolaycılığına düşmeden belirtelim; nasıl ki, Yahudi, İslâm dünyasını içten içe kemiren Şiî fitnesini Ehli Sünnet vel Cemaat’e karşı tefrika çıkarmak için güçlendirmeye giriştiyse; bugün de İttihad-ı İslâm dâvasının omuz omuza sancaktarlığını asırlarca yapmış ve gelecekte de yapacak olan Türkler ile Kürtleri birbirinden tamamen koparmaya uğraşmaktadır. Küfür hüviyetinin gereğini yapıyor da; peki ya biz, Müslümanlar, sözde Müslüman devletler ve sözde Müslüman idareciler, Müslüman olmamızın gerekliliklerini yerine getiriyor muyuz? Cevap basit: Getiremiyoruz; çünkü yapmış olsaydık, hiçbir fitne İslâm dünyasını lime lime bölecek, paramparça hâle getirecek çapta tesir etme kabiliyetine erişemezdi.
Kapağımızda bu meseleyi değerlendirirken “İttihad-ı İslâm Davasının Ayrılmaz İki Kardeşi: Türkler ve Kürtler” manşetini attık. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe manşetimizle aynı başlığı taşıyan yazısında işledi.
Çakal Carlos (Salim Muhammed), bu haftaki “Türkiye Irak’tan da Çevreleniyor” başlıklı yazısında kapak mevzumuzu başka bir veçheden ele alıyor.
Irak’ın Kürdistan bölgesinde gerçekleştirilen bağımsızlık referandumunu, etrafında gelişen hâdiseleri ve yaşanması muhtemel gelişmeleri Ekopolitik Düşünce Merkezi Kurucusu Tarık Çelenk’e sorduk. Bu röportajı alâka ile okuyacağınızı düşünüyoruz.
Kâzım Albay, “Darwinizm ve Bilimcilik Felsefesi Ne Kadar Bilimsel?” başlıklı yazısında materyalist temelli bilim anlayışını tenkid ederken Müslümanların içinde bulunduğu saçma vaziyetten de dem vuruyor.
Gülçin Şenel, “Kadınlar da Vardır Ama Kapitalizmin İzin Verdiği Kadar” başlıklı yazısıyla dergimizde…
Ercan Çifci’nin bu haftaki yazısının başlığı “Büyük Doğu Nisbetinde Eşya ve Hadiselerin Muhasebesini Yapmak”…
Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun kainatı dil üzerinden tahlil eden eseri Ölüm Odası B-Yedi’nin bu haftaki alt başlığı “Şahîd Ol!”...
Osman Temiz, “Ramazan Müjdesi Horoz Borcu” başlıklı yazı dizisinin yedinci bölümünün konusu Arş horozu…
Kubilay Akın Gürel, “Büyük Doğu’da Sanayi Davası” başlıklı yazısının üçüncü bölümüyle dergimizde.
Öte yandan dergimizde sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.
Allah’a emanet olunuz.