Cihadı sevenler kurtuluştadır. Çünkü İslâmın özü cihaddır.

Cihad, din için cehd ve gayret sarfetmektir.

Kılıçla da olur, kalemle de olur, her ikisi birlikte de olur. Yer ve zamana göre öncelik değişebilse bile, hiçbirini inkar etmek mümkün değildir. İlimsiz cihad olmaz, cihadsız ilim ise yaşayamaz. Yani bir güce dayanmayan ilim ehli yaşayamaz, faaliyette bulunamaz. Kur'an okumanın bile yasak olduğu devirler buna misaldir. Günümüzde batıcı-akılcı eğitimden geçen ve reformist kafada olan ilahiyat fakülteleri buna misaldir. Batı tesirinde eğitim görenler hem İslâma muhatap anlayışı bulandırırlar hem de İslâmın cihad emrini inkâr ederler.

Büyük cihad yapacağım diye küçük cihadı inkar azim bir hatadır. Küçük cihad yapamayanların ise büyük cihaddan bahsetmeleri müraîliktir, samimiyetsizliktir. İslâm ise baştanbaşa samimiyettir. Şehid Usame bin Laden'e sormuşlar, "niye cihad?" diye. Şehidimiz cevap vermiş: "cihad gibisi var mı?"

Cihad, Allaha yakın olmaktır. Çünkü zorluklar kişiyi Allah'a yaklaştırır; eğer kişi musibetler karşısında isyan etmiyorsa ve sabır gösteriyorsa. Allah Kur'an'ında 500 yerde cihad emrini hatırlatıyor ve cihadı tavsiye ediyor; Cihad ile kulunun kendisine yakınlaşmasını istiyor.

Cihad nasıl olur ne ile olur vs. tartışmalarına girmek istemiyorum. Çünkü samimi olan her Müslüman nerede, nasıl, hangi imkânlarla cihad edeceğini bilir, yeter ki niyeti olsun.

Cihad kaçkınlarının, kaçış yollarını incilerle süsleme masalları ne dinlenir, ne de düzenli cevaplar verilir. Faaliyet yapmak isteyen faaliyetini yapar, ayağına çelme takmak isteyenlere aldırmaz, bilakis cihad emrinin gereği, önüne çıkan en yakınları olsa bile o engelleri aşar ve hedefine doğru akar. Suyun tabiî akışı ve önündeki engelleri devirişi gibi gerekeni yapar. Kendinden zuhur, imanın ve cihadın gereği olarak işaretlenmiştir İBDA diyalektiğinde.


 Salih Mirzabeyoğlu'nun 1979 yılında büyük bir ses getiren Akıncı Güç dergisinin 4. sayısından bir sayfa

İslâmcı mücadelenin sistemli hale kavuşması ve örgütlü yapılabilmesi için gereken fikir ve strateji BD-İBDA İslâma muhatap anlayışıyla verilmiştir. İslâm cemiyetini ve İslâm devletini isteyen ve istemesi gereken her Müslüman için fikir ve metoddur BD-İBDA ideolojisi.

Tek kanatlı kuş misali "cihadsız İslâm" isteyen emperyalizme ve onun işbirlikçilerine en iyi cevap, BD-İBDA'nın fikir ve eylemi bir arada yürüten çizgisidir. "Eylem için eylem" değil, "fikir için eylem" çizgisi, ne fikirsiz eylem, ne eylemsiz fikir…

"Cihad farzdır" uyarısını başa alan Necip Fazıl İman ve İslâm Atlası'nda şöyle devam eder:

"Hem kendi cemiyeti, hem de başka toplumlara karşı hak ve hakikat mücadelesi…"

Demek ki dahilde de cihad farz, hatta öyle ki hariçte cihad yapabilmek için dahilde cihadımızı tamamlamamız yani zafere erdirmemiz şart. İçteki birlik elde edilmeden dışta başarı olmaz. Bu da içteki cihadın ne kadar ehemmiyetli olduğunu gösterir.

Din ve ahlaktan bahsetmenin yasak olduğu devirlerde imanları kurtarma mücadelesi veren Said-i Nursî Hazretlerinin "dahilde kılıç çalınmaz" sözünü, "içte cihada gerek yok" şeklinde anlamak ve İslâmın gizli ve açık düşmanlarına rahatlık ve iktidar tanımak ne derece doğrudur? İman mücadelesinden öte İslâmın iktidarı söz konusu olduğu ve savunmadan taarruza geçildiği bu dönemde hâlâ iman mücadelesinde kalınamaz. "Tüm iktidar İslâma" siyasetine ve bunun manivelasına tâbi olmak zorundayız. İman ve aksiyon birlikte olacak. Zaten Said-i Nursi de İslâmın iktidarının rüyasını gören ve bu uğurda zindanları göze alan bir İslâm mücahididir.

Nureddin Yıldız: Dönemimiz hafızlık dönemi değildir Nureddin Yıldız: Dönemimiz hafızlık dönemi değildir

Herkesin mizacına göre mücadele etmesi!.. Kimi az risk alırken kimi en ileri fedakârlığı göze alarak, canını ortaya koyarak cihad eder. Esasında aralarında risk faktörü haricinde bir fark yoktur ve herkes fedakârlığı nisbetinde İslâma hizmet etmektedir. Şunu da belirtelim ki, metod tartışmalarını ancak metodu olanlar yapar, yoksa niyeti cihaddan kaçmak olanların metod gerekçesiyle tenkid yapması doğru değildir. Kaçış yollarını süslemek bahanesiyle çalakalem ve ayaküstü metod geliştirmek de doğru değildir ve İslâmcı mücadeleye bir katkı sağlamaz. Daha değişim yolunu (siyasî yoldan darbe, askerî yoldan darbe ve halk ihtilali) belirlememiş olanların İslâm inkılâbı davasından bahsetmeleri inandırıcı değildir. Devrimci ve sistemli "Tatbik Fikri" olmayanların İslâmın hayata geçirilmesinden bahsetmesi de tutarlı değildir.

İslâmcı mücadeleyi sistemli başlatan ve ideolocya ve inkılâp şartlarını yerine getiren Necip Fazıldır. Bu manada diğer İslâm büyüklerinde (gerek Said Nursî olsun gerek diğerleri) bir ideolocya ve bunun metodu yoktur. Bunu bir eksiklik olarak değil, bir tabiat olarak söylüyorum. Zaten İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu, metodunu ve fikriyatını Necip Fazıl'a nisbetle kurmuştur ve "İdeolocya ve İhtilal" eseriyle aksiyon cephesini örgüleştirmiş ve Büyük Doğu davasını lafta bırakmayıp icraata dökmüştür, Başyücelik devleti mücadelesiyle ve kanı ve canıyla Büyük Doğu davasının rahat döşeklerde savunulamayacağını göstermiştir. Tıpkı Necip Fazıl gibi, tıpkı Said-i Nursi gibi…

Bir dava kanı ve canıyla savunuluyorsa inandırıcı olur ve Allah davası bizden böyle bir fedakârlık bekler. Allah kendisine sevgi ve imanımız zorluklar karşısında göstermemizi ister.

"Bu devirde cihad olmaz" propagandaları içimize kadar işgal ve hâkimiyet kurmuş düşmanlara aittir. Kendileri okyanus ötesinden gelip bize bomba yağdırırken demokrasi oluyor da biz onlara imkânlarımız nisbetinde cevap verince "İslâmda cihad var mı?" feveranlarıyla karşılaşıyoruz. İslâmda daha neler ve neler var, bunu hem içimizdeki işbirlikçilere ve hem de dışımızdaki kâfirlere göstermek de Müslümanların bir borcudur. Kâfirler savaşmayı bıraktılar mı ki Müslümanlar savaşmayı (cihadı) bıraksın?

Allah katında din İslâmdır ve Allah kullarının imanlarını cihad ve çile ile imtihan eder ve onlara cenneti vaad eder. Kur'an'da cihad, canı ve malıyla cenneti satın almak diye "kârlı bir ticaret" olarak vasfedilir.

Kim böyle kârlı bir ticarete girmek istemez ki?

Cihadın olmadığı yerde kokuşmuşluk, dedikodu ve çekememezlik baş gösterir. Tekâmül durur, tereddî başlar. Müslümanlar arasında fitne fesat artar. Günümüze de ayna bir Hadis: "Eğer siz, öküzlerin kuyruğuna yapışır, hile-i şer'iyeli alış veriş yapar ve cihadı terk ederseniz, üzerinize öyle bir zillet vurulur ki, cihada dönmedikçe ve tövbe etmedikçe bundan kurtulamazsınız."

"Cihad bütün hastalıklara şifadır" Hadisi malum. Uğrunda kenetlenilecek bir ideal ve bunun arzu ve duası içinde olunmazsa dünya insanın sırtına hepten yük olarak biner. Uğrunda mücadele edilecek bir gayenin yokluğu aile kavgalarına kadar insanlarda bir boşluğa yol açar ve ruhî motivasyon eksikliği de bir çok hastalığa zemin hazırlar. Onun için cihad edenlerde hastalıklar azalır. Dert tek Allah davası olunca, nefsin binbir derdi unutulur. Zaten beden ruha tâbidir. Cihadda bu en güzel şekilde görülür…

"Ya şehit ya gazi" anlayışından, "ne şehittir ne gazi b.k yolunda Niyazi" anlayışına nasıl geldik? Onu da düşünmeliyiz. Şehidlik şuuruyla yaşamak hem dünya yüklerini hafifletirken hem de Allaha mutlu şekilde kavuşturur.


Kâzım Albay, Baran Dergisi, 263. Sayı, 26.01.2012