1.Giriş

Genel olarak modernizm, geleneksel olanı yeni olana uydurma, yerleşik olanı değiştirme, siyasal, ekonomik, kültürel ve sosyal değerleri dönüştürme hareketi olarak tanımlanmaktadır. Bu dönüştürme hareketi, askeri müdahalelerle yapılabildiği gibi kültür emperyalizmi şeklinde de kendini gösterebilmektedir. Bu noktada küreselleşme kavramı ön plana çıkmaktadır. Küreselleşme ile birlikte her toplum kendi geleneksel öğretilerinden vazgeçmeye, modern batı toplumlarının dünya sahnesine sunduğu, sosyal, kültürel, ekonomik, siyasi alandaki her değişimi kabul etmeye zorlanmaktadır. Geleneksel öğretiler veyahut bir toplumun yerleşik değerleri, bilgileri önemini yitirmektedir. Bu değerlere önem veren toplumlar batılılar tarafından "geri kalmış, barbar toplumlar" olarak yaftalanmaktadır. Bu çalışma ile birlikte Batı'nın tüm dünyaya empoze etmek istediği modernizmin toplumlar üzerindeki etkisi hakkında bilgi verilmeye çalışılacaktır. Batı perspektifinden modernizm nedir? Neden dünya modern olmaya zorlanıyor? Modern ilerleyiş anlayışı nedir? Bu soruların cevapları verilmeye çalışılacaktır.

Yukarıda tanımlamaya çalıştığımız modernleşme hareketi, her şeyden önce bir değişim ve dönüştürme hareketidir. Bu değişim ve dönüşüm insan yaşamının birçok alanını kapsamakla birlikte, Batı'nın asıl değiştirmek istediği hatta yıkmak istediği gelenektir. Modernizmin önündeki en büyük engel olarak gelenek görülmüştür. Gelenekten kasıt ise büyük ölçüde dindir. Nitekim modernizmin çıkışı ve gelişmesi dinin baskı altına alınması, zapt edilmesiyle birlikte olmuştur. Bu zapt edişten sonra modern düşünce tarafından, geleneksel öğretilere karşı bir savaş başlatılmıştır. Ortaya koyulan yeni dünya görüşünün benimsenmesi için geleneksel öğretilerin yanlış ve gereksiz olduğu, bu öğretilerle insanın hiçbir yere varamayacağı fikri zihinlere yerleştirilmeye başlanmıştır. Bu telkinlerle birlikte modernizm, geleneksel öğretilerle bir iktidar mücadelesine girişmiştir. "Herhangi bir iktidar mücadelesinin ve bütün iktidar mücadelelerinin temel stratejisi, rakibinin durumunu yapılandırırken kendininkini yapısızlandırmak yani denetimini en aza indirmekten oluşur." (Bauman, 2014:58) Modern iktidar stratejisi, geleneksel öğretiler üzerinde sürekli bir sorgulama ve şüphe duyma eğilimi oluştururken, modern olanın denetimsiz ve hesapsız kabul edilmesi zorunludur anlayışını toplumlara benimsetmeye başlamıştır. Batı toplumları modernizm hareketini ne kadar ideal göstermeye çalışırsa çalışsın aslında bu bir yıkım hareketidir. Modern dünya düzeninde güçlü daha çok güçlenirken, zayıf her geçen gün biraz daha zayıflamaktadır. Toplumların her birinde ikincil insan denilen, harcanabilen, dışsal olan, sistemin meşru bir parçası olamayan insanlar artmaktadır. Maddeye ve sermayeye dayanan bir sistemin parçası olabilmek için elbette maddi olanakların gelişmiş olması gerekmektedir. Aksi takdirde insanın toplum içinde bir yer edinmesi beklenemez. Savaşlarda dahi yenilen taraf savaş suçlusu kabul edilmektedir. Yalnızca yenilen taraf yargılanmaktadır. Oysa savaş karşılıklıdır ve yenilen kadar yenen tarafta insan öldürmüştür. Ancak modern zamanda güçlüysen ve bir şekilde kazanmışsan, milyonlarca insan öldürsen dahi yargılanmazsın. Yeni düzenin tek suçlusu kaybeden taraf olmaktır.

Modern batı toplumları gelişimlerini sömürgeciliğe borçludur. Ekonomik çıkarlara dayanan modern düşüncenin zirveye ulaşması, emperyalist toplumların geleneksel toplumları sömürmesiyle gerçekleşmiştir. Modern zamanda gelişimin tek ölçüsü maddi kazançtır. Toplumların gelişmişlikleri, ortaya koydukları fikir, kültür, sanat, ahlak nispetinde değil, sahip oldukları gayri safi milli hasıla nispetinde ölçülmektedir. Tamamen maddeye dayanan bu gelişmişlik anlayışı, zihinlere modern zamanda yaşamamış eski toplumların ilkel olduğu düşüncesini aşılamıştır. Daha yalın bir ifadeyle; modern zamanda yaşayan ve modernizmi benimsemiş her insan, geçmişte geleneksel değerlere bağlı yaşamış bütün insanlardan daha kıymetlidir anlayışı benimsenmiştir. "Oysa beş bin sene önce yaşayan ve hakikati yerine oturtmuş bir insan, bugünkü bütün insanlardan daha büyüktür; insani hakikati yerine oturtmak bakımından..." (Mirzabeyoğlu, 1996:31) Modern insan ve geleneksel insan arasındaki tezat bu şekilde iken aynı durum geleneksel bilgi ve modern bilgi arasında da mevcuttur. Öyle ki bir bilginin geçersiz ve değersiz sayılabilmesi için "bilimsel değil" denmesi yeterli olmaktadır. Aslında modern bilgi ve geleneksel bilginin uzlaşmaz yapısı ifade ettiği değer ile alakalıdır. Geleneksel bilgi metafizik alan ile kurduğu irtibat nispetinde değer kazanırken modern bilgi, getirdiği kar ve fayda nispetinde değer kazanmaktadır.

2.Modernizmin Doğuşu ve Etkileri

Modernizmin başlangıcı hakkında değişik görüşler öne sürülmektedir. Orta Çağ’da dinin baskı altına alınmaya başlanması, coğrafi keşifler, sanayi inkılabı gibi tarihin akışını derinden etkileyen olayları başlangıç kabul edenler oldukça fazladır. Öyle ki asıl başlangıcı Antik Roma dönemine kadar dayandıranlar dahi bulunmaktadır. Bu görüşlerin hiçbiri yanlış olmamakla birlikte, modernizm üzerine çalışma yürütenlerin büyük çoğunluğu Reform ve Rönesans hareketlerini başlangıç noktası kabul etmişlerdir. Batı'nın “Aydınlama” adını verdiği bu iki önemli hadise, metafizik olanın geri plana atılması, akıl ve maddenin egemen olması anlamına gelmektedir. Reform ve Rönesans hareketi modernizmin dünyaya yayılmasında kuşkusuz önemli bir yere sahiptir. Ancak başlangıç noktası için daha gerilere gitmek yerinde olacaktır. "... modern çağı, genellikle kabul edilen tarihten farklı olarak iki yüzyıl kadar geriden başlatmak gerekir. Reform ve Rönesans birer sonuçtur ve bir önceki çöküşte meydana çıkmışlardır." (Guenon: 2012:47) Orta Çağ Avrupasında din, daha geniş ifadeyle gelenek baskı altına alınmaya başlanmıştır. Bu baskı çalışmaları sonucu modern düşünce Orta Çağ'da kendini gösterememiş olsa da Reform ve Rönesans hareketlerinin zeminini oluşturmuştur. Başlangıç noktası hakkında kesin bir tarih vermekten ziyade modernizmin gelişimini etkileyen etmenlere odaklanmak yerinde olacaktır.

15. yüzyıl sonrasında gerçekleştirilen Coğrafi Keşifler bu etmenlerden bir tanesidir. Batı'nın etki sahasını artırması ve geleneksel toplumları, Batılı toplumlara benzetmeye başlamasıyla sonuçlanmıştır. Keşfedilen yeni yerler Batı'nın hammadde ihtiyacını karşılamasına yardımcı olmuştur. Amerika Kıtası'nın zenginlikleri Avrupa'ya akmaya başlamıştır. Batı'nın modernizmle zirveye ulaşan sömürgecilik faaliyetlerini keşiflere dayandırmak mümkündür. Keşifleri yukarıda az da olsa açıkladığımız Reform ve Rönesans hareketleri ve Aydınlanma Çağı izlemiştir. Aklı mutlaklaştıran düşüncenin yayılması, maddi olanın öneminin artması ile birlikte Batılı toplumların geleneksel toplumlara aşağılayacı bakışı başlamıştır. 18. yüzyıl ile birlikte İngiltere'de buharlı makinelerin kullanılmaya başlanmasıyla ortaya çıkan, Sanayi İnkılabı kendini göstermiştir. Artık modern Batının önünde geleneksel toplumları sömürmek adına bir engel kalmamıştır. Kısaca özetlemeye çalıştığımız bu tarihi olaylar bugünkü modern Batı toplumlarını ortaya çıkarmıştır.

Batı toplumlarının ortaya koyduğu maddi gelişmeye bağlı olarak geleneksel toplumlarda bir aşağılık kompleksi kendini göstermeye başlamıştır. Madde üzerinde kurulan tahakküme dayanan bu gelişim sonucunda, geleneksel toplumları etkisi altına alan modernizm akımı Batı'dan gelen her şeyin sorgusuz kabul edilmesi zorunludur anlayışını ortaya çıkarmıştır. Bu durumu Yusuf Çağlayan şu şekilde ele almıştır:

"Batı medeniyetinin bilim ve teknoloji üstünlüğünün ürettiği hayranlık psikolojisi, Batı kültürünün bilim ve teknoloji dışında kalan hatta bunlarla müspet hiçbir bağlantısı bulunmayan yönlerinin de aynı psikoloji ile kıymetlendirilmesine yol açmıştır. Buna mukabil, bilim ve teknoloji zaafları bulunan toplumlar bir aşağılık kompleksine kapılmışlardır. Bu ise Batı dışı kültür ve medeniyetinin, entellektüel düzeyde temsilini yok eden düşünce süreçlerini beslemiştir. Bu sebeple uzun bir dönemin fikir atmosferini oluşturan ve topluma istikamet veren aydın kitle de bilim ve bilimsel zihniyete dayanan, objektif ve rasyonel bir kültür ve medeniyet terkibi yerine, hayranlık ve aşağılık kompleksine dayalı, duygusal bir Batı taklitçiliği, çağdaşlaşma ve gelişme anlayışı haline gelmiştir." (Çağlayan, 2013:178-179)

Batı taklitçiliği geleneksel toplumlarda çatışmaların yaşanmasına neden olmuştur. Batı'dan gelen tüm yeniliklerin kabul edilmesi veya kabul edilmeye zorlanması, toplumların geleneksel değerleri ile modern değerler arasındaki çatışmayı doğurmuştur. Toplumların, sosyal, kültürel, ekonomik yapılarını derinden etkilemiştir. Sanayi İnkılabı sonrası insan iş gücünün yerini makineler almış, geleneksel üretim atölyelerine ihtiyaç ortadan kalkmıştır. İşsizliğin artmasına neden olan bu süreç, kırsal alanlardan kentlere büyük göçlerin yaşanmasına neden olmuştur. Plansız ve düzensiz gerçekleşen bu göçler neticesinde bireyden başlayarak, aile ilişkileri, akraba ilişkileri ve cemiyet ilişkileri değişmiştir. Geleneksel toplumlarda sıkı olan ilişkiler, modern topluma geçişle birlikte kaybolmuştur. İnsanlar para kazanmak ve hızlı değişen düzene ayak uydurabilmek adına zamanının büyük çoğunluğunu çalışarak harcamaya başlamışlardır. Sürekli çalışma ve kazanma anlayışı ailevi bağları kopma noktasına getirmiştir. Cemiyetin temelini oluşturan aile mefhumu önemini yitirince, cemiyetin faydası esastır anlayışı yerini bireyin faydası esastır anlayışına bırakmıştır. Bütün bunların neticesinde modern toplum, dayanışma ve birlikteliğin değil, kişisel kar ve çıkarların toplumu haline gelmiştir.

Modern eğitim sistemine tabi tutulan çocuklar geleneklerinden kopuk, içinde yaşadığı cemiyetin sorunlarına duyarsız yetiştirilmeye başlanmıştır. Eğitim, Batı'nın bilimsel bilgi diye sunduğu bilgileri yığmaktan ibaret görülmeye başlanmıştır. "Öğretimin her derecesinde öğrenciden istenen şey özümlemek değil bilgiyi yığmaktır; genellikle hiçbir kavrayış gerektirmeyen şeyler öğretilmeye çalışılmaktadır, fikirler değil olaylar ele alınmakta ve derin bilgi genelde bilim diye kabul edilmektedir." (Guenon: 2010:58) Batı toplumlarının bilimsel olarak kabul etmediği hiçbir bilginin önemi kalmamıştır. İnsanlar Batı'nın önlerine koyduğu sözde bilimsel bilgiler ile yetinmek zorunda bırakılmıştır. Batı, geleneklerinden ve toplumunun öz öğretilerinden kopuk yetişmenin ortaya çıkardığı boşluğu suni ideolojilerle doldurmuşur. Kendinden hiçbir parça bulundurmayan düşünceler uğruna ferdler ideolojik çatışmaların içine itilmiştir. Bu çatışmalar cemiyet içinde telafisi çok zor yaralar açmıştır. Geleneksel toplumlar modernleşmek adı altında Batı'nın sömürgesi haline gelmiştir.

 KAYNAKÇA

BAUMAN, Zygmunt. (2014). Modernite, Kapitalizm, Sosyalizm, Küresel Çağda Sosyal Eşitszilik. 2. Baskı.  çev. F.Doruk Ergun. Say Yayınları. Ankara.

Sanal ile gerçeğin harmanı Sanal ile gerçeğin harmanı

ÇAĞLAYAN, Yusuf. (2013). Osmanlı'dan Orta Doğu'ya Sosyolojik Savaş. Etkileşim Yayınları. İstanbul.

GUENON,  Rene. (2012). Modern Dünyanın Bunalımı. 3.Baskı. çev. Mahmut Kanık. Hece Yayınları. Ankara.

GUENON, Rene. (2010). Doğu ve Batı. 2.Baskı. çev.Fahrettin Arslan. Hece Yayınları. Ankara.

MİRZABEYOĞLU, Salih. (1996). Üç Işık. İbda Yayınları. İstanbul.

 

Muhammed Yılmaz, Aylık Dergisi 160. Sayı Ocak 2018