MATLA’ Beyit: Kemâl-i zâtının na’tı anılmaz yâ Resûle’llah / Kalır levh u kalem mislin yazılmaz yâ Resûle’llah — (Şeyh Gâlib)… “Kemâl-ı zatına medih erişmez Ya Resulallah / Kalır Levh ve Kalem mislin yazılmaz Yâ Resûlallah!”
*
DİVAN Edebiyatı şâirlerimizden NÂBİ: Kâbe-var olmada pervane-i ervâh u melek / Tâif-i gird-i seri Hazret-i Muhyiiddin… “Kâbe’ye benzer –teşbih– olmada pervane-i ervah ve melek — Hızla tamamını ziyaret eder Hazret-i Muhyiddin!”… EBU Bekir Muhammed bin Ali. (Muhyiddin-i Arabî Hazretleri): 485: KAPTAN Mirzabeyoğlu.
*
FUZULÎ’den, MATLA’ Beyit: Her kitaba kim leb-i lâ’lün Hadîsin yazalar / Rişte-i can birle ışk ehli onu şirazeler… “Her kitaba –varlığa– ki idrak dudağının Hadîsini yazalar — Can ipi Birle aşk ehli onu düzenler!”… Birinci Beyit: 1740: Sümur-Gümüş. Saliha. “Ay”… Mütefekkir: 740: Semar-Meyve. Yemiş. Harfler
*
DİVAN Edebiyatı şâirlerinden Leskofçalı Gâlib: Aceb bir âlem-ara âfitab-ı akl ü idrakım / Ki peydâdır serâpâ Necm-i hikmet asumanımdan… ACEB: “Acaba?”… ACB: Fatiha-i hilkat, hilkat başlangıcı kemiği ki, “usus” da denir… “Hilkat başlangıcı bir âlem ara, –süs, fikir, mahâl– mi akıl güneşi ve idrakım / Ki meydana çıkar tastamam hikmet yıldızı asumanımdan!”… ASUMAN: Gökyüzü. Felek. Semâ.
*
MA: Su… MA’: Biz… ZAG: Kuzgun. Karga. “Ululuk rengi siyah”… MA’: Yeryüzüne yayılıp döşenmek. Taha… MA-BASARU: Göz… BESARE: Mahâl. Divanhâne… TAĞA: Aşmak, taşmak… TEĞA: Tı+gayn+ye… “Yıldızım TAG-İ Sagir’i hatırlayınız!”… TAG: 1010: GAT(A)-Örtü. Perde. “Sarı renk. Vücudî hikmet”.
*
ALMANCA, Tag: Gün. Gündüz. Güneş. Aydınlık… İspanyolca, Sol: Güneş… Şam: Şam şehri. Sol taraf… Yeser: Sol el. Gençlik. Bolluk… ŞEMS: Güneş… Ş-Emess… Şın harfi, ebcedi: 300: Fikir… Şin, Kürtçe’de “mavi” anlamına gelir; ayrıca “çok nikâh, çok hüküm” demek… Emess: Çok fazla temas eden. En çok masseden. Sindiren: 101: Gusto… GÜNEŞ, “Aslan-Esed” Burcu yıldızıdır; unsuru ateş, vücutta tesir yeri kalb ve sırt, cinsiyeti erkek-müessir, Simya’da “sindirme” safhasıdır… Bu Burcun karşısında, AKREB Burcu var; yıldızı, “Mir-ruh” denen Merih. Simya’da “ayırma, yarma, hissetme, işitme” safhası.
*
NECM-Yıldız. Kevkeb. Ahter. Onbir yıldızlı “Ülker” yıldızı. Belirli vakit. Yayvan nebat. Kur’an. Kısım kısım oluş. Belirli vakitte yapılan vazife. Kur’an’ın her seferinde nazil olan kısmı. Zamanı gelen muayyen borç. (Hu-“O” mânâsına zâmir. Zikir hecesi: 11: Elvan-Renkler): 93: SECL-İçi su dolu kova. (Nuru kalbinden kova ile çek – Muhib Işıklar!)… ÜMENA-Emin kimseler: 93: BENAM-Meşhur. Namlı. Seçkin. Malûm bir isimle tesmiye edilen, isimlendirilen.
*
NECM Sûresi, 17. âyet meâli – “Gözü ne şaştı, ne aştı”:1438= 439: MAVERA-ÜT Tabia. “Fizik ötesi. Metafizik”. (İspanyolca; MATA: Nebat… Planta: Bitki. Saksı çiçeği. Ayak tabanı. Görünen. İleri gelenlerin durumu. Plân. Ağaç dikme… MATE: Ölüm… MİTA: Yolların son bulduğu yerin sonu… SİDRET-ÜL Münteha: Miraç mucizesi sırasında Allah Sevgilisi’ne refakat eden Cebrail Aleyhisselâm’ın, Allah Sevgilisi’ne “Buradan öteye gidersem yanarım!” dediği ve yalnız Aşk’la geçilebileceğini söylediği, topyekün varlığın tükendiği son nokta; VARLIK Ağacı’nın hakikati… Allah Sevgilisi’nin Allah ile “Zâtî tecelli” tecelli hakikatinde buluşması olan MİRAÇ mucizesinin dönüşünde, Cebrail Aleyhisselâm O’nu bekler, NECM Suresi 17. âyette bildirilen husus: “Sidret-ül münteha, 7. Sema tabakasında bir ağaçtır ve meleklerin ilmi ona kadar uzanır, fakat ötesinde ne olduğunu bilmezler. Şu hâlde Sidret-ül Münteha en büyük ruhtur ki, ondan öte hiçbir ayn ve mertebe yoktur. İşte Allah Sevgilisi, Miraç dönüşü Cebrail Aleyhisselâm’ı bu ağacın yanında bir defa daha görmüş oldu; O’nun yaratılışına esas olan aslî suretiyle ki, yüksek derecelere mensub olanların Cenneti O’nun yanındadır ve Mukarrebin’in ruhları da orada barınır. SİDRET-ÜL Münteha’yı, Allah ile Zâti tecelli hâli, O’nun gözüyle –Celâlinden ve Azametinden KAPLAYAN bürünmüş– gördü; HAKK’ı Sidret-ül Münteha’da tecelli etmiş görme!”... Necm Sûresi 16. âyette bildirilen: “O vakit Sidre’yi bürüyen bürümüştü”… Allah’ın nazar yeri olan “Gizlinin en gizlisi-Bâtından daha bâtın” makamı olan kalb’teki FUAD mertebesi: “Hakanî varlıkta mevcut olan FUAD makamında cem-ül cem’den kasıd, VARLIK Cemi’dir. VAHDET Cemi’nde Kalb de yok, Kul da. Orada her şey fena bulmuştur!”… Büyüklerin “Zât cemi aynî-Zât cemin zâtı” dedikleri… İşte Allah Sevgilisi, inişte de bunu görüyor. “Gördüğünü FUAD yalanlamadı” meâlinde âyetle bildirilen… ŞEYH Gâlib’in MATLA’ Beyt’inde “Levh ve Kalem” ötesi varlık sırrı Allah Sevgilisi’nin mehdine niçin hiçbir şeyin misil olamayacağı anlaşıldı; Hemze, Allah’ın BEDİ’ ismine ve “İlk akıl” mertebesine işaret eder… MESELE: Göz her şeyi görür de kendisini görmez. “Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi diledim ve varlığı onun için yarattım!” buyuran Allah’ın nazarı, kulun nazarı gibi değildir, kendini kendi ile görür. Allah’ın kendisine nazarı da, kulun nazarı ile; KUL’dan murad, Allah Sevgilisi… Sidret-ül Müntehasında olanlar, Allah ve Resûlü’nün bildirdikleri mutlak, ama idrak sadece hisse hisse… MESELE: İnsanın bâtını, Allah’ın bilinmez Zâtî sıfatlarından sureti üzere. Allah’ın Zâtı’nın kendine belirişi, –beliriş olmakla gölge–, Zât’a ve sıfatlara âit bütün kemâlleri kendisinde toplayan VÜCUDÎ beliriş… SIRF yoklukta beliren SIRF Vücud; burada bir ikilik mi var? Yokluk, “tâli –kendisinden öncekini bildiren ve dışarıda varlığı olmayan idraklerdendir”; Vücud ta öyle– yâni Zât’ı haber veren ve objeleştirilemez olan… Zât, zuhurunun şiddetinden gaib olarak, “her yerde bulunan” kuşatan; Vücud sıfatından sonra, HAYAT sıfatı ki, Zât mertebesine ilgisi, “ne O’dur, ne O’ndan gayrıdır”… Hayat sıfatının gölgesi, “ilim” sıfatı ki, “kudret, irâde ve diğer sıfatlar” sanki onun parçaları. Vesaire… Allah, kulunun bâtınını bilinmez zât sıfatlarından SURETİ ÜZRE yarattı; Sidret-ül Münteha’dan ötede, “isim, sıfat, şuun ve hâdiselere” yer yok. Mahlûk tükendi ve SURETİ ÜZRE… kaldı. Dikkat KUL, tam bir fenada, yoklukta da, “Zât’ın sureti ile sureti üzre” farkı?.. Ehl-i Kalb, “Vücud, Vacib-ül Vücud’un aynı değildir!” derken kasıd herhâlde bu… Vacib-ül Vücud: Varlığı zorunlu olan… MİRAÇ, Allah’ın kuluyla kendisine nazar etmesini, kendisini kendisiyle görmesini delillendiren bir hâdise… Hüve: “O” demek. Yazılışı “He ve Vav” ile ve aynı yazılışla Hu, Allah’ı zikir hecesi ve nefesi… O ve O: “Biz”; Allah ve Allah sevgilisi… MA: Biz… MA Basaru: Allah ve Allah Sevgilisi, gözün gözü görmesi… FUZULÎ: Aşk imiş her ne var ise âlemde / İlim bir kıl-u kaal imiş ancak!”… Allah bir zevk ânında Muhammedî Nur’u yarattı… HÜVVİYET: Allah’ın varlık sıfatı. Asıl. Mahiyet. Birisinin kimliği, kim olduğu, kökü, esası ve ne olduğu): 1438: DABBET-ÜL Arz-(ARZ haysiyetinin zâhir oluşu… Süruş-Cebrail. Vahy, haber getiren melek: 566: Seyyid Abdülhakîm Arvasî… Meşkur-Şükre lâyık olan. Kendisine şükür arzolunan. “Kef harfi, Allah’ın Eş-Şekür ismine ve Kürsî mertebesine işaret eder. Abdülhakîm Koltuğu hatırda”: 566: Fürfur-Besili Koç… Maunet-Allah’ın salih kullarına imdadı: 566= 1565: Kaptan Kusto Müslüman… K.K.M: 240: MER-Elli sayısı. “Yevmiye: Bir eczahânedeki ilâç şişeleri arasında çare nasıl 50 gramlık, havan dibinde bulunuyorsa”… Neyfak-Tilki derisinden kürk. “Vavî Felyesofi”: 240: Mifsal-Dil, lisân… Masduk-Doğruluğu kabul ve tasdik edilmiş: 240: Mufassal-Tafsilatlı… Mukannen-Muntazam. Kanunla vacib olan. Zaman ve miktarı hiç şaşmayan. Tertibe dahil olarak kararlaşmış olan: 240: Sakf-Asuman. Gök katları)… NUN-Ebced değeri 50 olan bir harf. Balık. Kalem. Kılıç. (Balık Burcu’nun karşısında Koç Burcu var. Da’va Cetveli’nde Nun Harfi, Allah’ın En-Nur ismine işaret eder; “Vücudî” hikmetin kendisinde tecelli ettiği DAVUD Aleyhisselâm’ın gaybı 4. Sema da Nun harfiyle işaret edilen. Simya’da Altun sembolü olan Güneş de bu semada. Nun harfinin en büyük ebcedi): 760: FURKAN Sûresi 53. âyet… HAMSİN-50 sayısı: 760: TEŞKİL-Vücud verme. Suretlendirmek. Şekil vermek. Meydana getirmek. “Heba”… TERKİN-Boyama, yazma. Çizme, silme. Bozulma, bozma. (Yevmiye: Biz yazıda kendimizle mütemadiyen imtihan hâlindeyiz. Yazarız, beğenmeyip sileriz. Bu arada ruhumuzda bizim farkında olmadığımız bir şey pişiyor; ve bir vesile ile patlak veriyor!): 760: TERFİ-Rütbe verme. Bir şeyi yukarı kaldırma. (İspanyolca, Gata: Arabaları yerden kaldıran kiriko denen âlet. Emekleme, debelenme. Dabbe)… MÜLAHHAS-Hülasa edilmiş, özü çıkarılmış: 760: ZAT-ÜL Hareket. (Kendinden hareketli. Salih Aleyhisselâm’da tecelli eden “Fütuhî Hikmet” içinde)… NECM: N-ECM… Ecma: Üstü açık ev… Ecma: En toplu. Birikmiş. Ziyade birleşmiş… Ecme: Orman, sık ağaçlı yer. Hafiye. Akşam… Gayne: Aralarından su akmayan birbirine girmiş ağaçlar… Gayna: Yaprakları çok olan ağaç… GAYN-Susuzluk. Bir harf. (Mata: Nebat… Mate: Öldü… Ataş: Susuzluk… Ataş-beste: Halis kırmızı altun. Ebu fadl. Dehdehî… Nehar-Altun: 256: Cem-ül Cem. “Vahdet-i Vücuda dalma. Cem’in de cem olması”… Lügat-Kâinat nizâmı. Dil, lehçe… Lügaz: Bilmece… Lüga: Ses, seda. Nefes. Harf. Kelâm, söz… LÜGA-Z: Bilmece kelimesinin son harfi Z’nin ebcedi 7’dir. Lüga’nın söz ve harf anlamı, “bilmece”min 7 kelime ve baş harflerinden meydana gelişine de uygun düşüyor: Kaptan Kusto Müslüman-Dünya Çapında Bir Hâdise… Harfler-KKMDÇBH: 257: Nehar-altun. “Cem-ül Cem”… Netice olarak; maddenin kemâli ALTUN, Mavera’nın kemâli, VÜCUD bahsinde… Sidret-ül Münteha’nın, varlıkta son nokta ve ötesi hususunda durduk; 7. semânın son noktası olduğu hususunda da… Sidret-ül Münteha, topyekün varlığın kendisinde toplandığı nisbet noktası; ötesi, Allah Sevgilisi’ne mahsus AŞK kaidesidir, gider. Burçlar’ın Sema tabakalarına hisselerini veren bir “Heba-H, B” kabulü, bunların bölümsüz bir bütünlükte 12 Burç olarak ifâdesi, ATLAS Feleği’nin Sidret-ül Münteha ile aynı ebcede tevafuku; HAYAT Ağacı’nı “bürüyen”, topyekün varlığı bürüyendir… Sidre[t]-ül Münteha: “12…”: Burç Sayısı… SAKF + Tevrat. “Asuman, gökler + Musa Aleyhisselâm’a gelen kitab. Göz”: 240+17= 257: KKM + Habıt. “Yukarıdan aşağıya inen”… DEBDEBE-Haşmet. “Rüya’da gelen mânâ: Üstadım, Takdim yazımı sormam üzerine –siz haşmet istiyorsunuz!”: 17: Teşvik-Bir kimse hakkında, “bu emindir!” demek. Vesikalandırmak. Yazılı hâle koymak): 1000= 1: ELİF harfinin ebcedi… ARZ-Erz. Toprak. Zemin. Yeryüzü. Dünya. Memleket. Küre. İklim. Koç ve Boğa’nın ayak altı. (Balık Burcu ayaklara ve Simya safhasında Aksettirmeye): 1001: MEHDÎ Salih İzzet Mirzabeyoğlu.
*
GAYN harfinin en küçük ebcedi:10: Tağ… Gayn harfinin büyük ebcedi: 1060= 61: Büyük Doğu… Sin-Bir harf. İnsan: 60; Müeyyed-Teyid edilmiş. Kuvvetlendirilmiş. Sağlam… GAYN harfinin en büyük ebcedi. (Bu harf, Allah’ın El-Bâtın ismine ve Küllî cisim mertebesine işaret eder): 111: ELF-Her şeyle ünsiyet edebilen, çok şeye işaret eden.
*
MATLA’ Beyt’in Birinci Mısraı Ebcedi: 2263: İSRA-Yürütmek, göndermek. Gece seferi yapmak. İrsâl etmek. Miraç hâdisesinin anlatıldığı Sure’nin ismi… BASİR-Ekşi yüzlü. Düşünen. “Basar”: 263: HANADIR-Görme kabiliyeti kuvvetli olan. (Allah’ın Vücud sıfatı, tâlî idraklardandır; sıfatlanmakla anlaşılan, neticeden sebebe giden. Allah’ın Zâti yakınlığına eren Allah Sevgilisi, kendisine Kulu ile nazar eden Allah’ın mihrak şahsiyeti olarak, AYNÎ Vücud hakikati olan bir mânâda; burada AYNÎ, O’nun Allah’ın aynı olması demek değil, Allah’ın “Zorunlu Varlık olan Vücudu”nun BASAR ile ilgili hususunu işaretlemede ki, “tâli-kader, baht” mânâsıyla hiçbir varlığı ve vücudu olmaksızın, VAHDET Cemi’nde ne kalb ne kul münasebetinden bir iz, orada O’nu O’nunla görmesidir, kendi hakikatini böyle bulmasıdır. Yokluğunda olmadığı bir yokluk anlamında fenada, AYAN-I Sabite denilen “Allah’ın bilgisinde bulunan ve hiçbir vücud ve varlık kokusu almamış suretlerin âlemi”nde, hakikati neyse, O’nu görmesi - kendi hakikat yatağında; burada ne sıfatlar, ne isimler, ne hâdiseler. Sefer bir mucize, bu mucize üstü mucize… AYN-Göz. Menba’. Tıpkı. Zât: 130: İHSAS-Görmek… Selem-Teslim etmek. “Kendindekini”: 130: Kul-“De, söyle, bildir!” meâlinde… İN-İri ve güzel gözlüler. “İn-sin”: 130: Kelef-Yüzdeki ben, benek. Aşk)… EZ-HERAN-Ay ile Güneş. (Hilâl-Yeni ay: 66: Allah… Hilâl: Dostluk etmek): 264= 1263: MUTARAHA-Birbirine söz söylemek… GÖZ, bir yönüyle gören, diğer yönüyle görünen arasında; iki şey arasında. “Dostluk” anlamındaki Hilâl de bu.
*
MATLA’ Beyt’in İkinci Mısraı Ebcedi: 1615: TEVARÎ-Gizlenme. Gözden kaybolma… HUDAY-Allah, Rabb: 615: MÜSTA’LİYE-İstilâ eden, yükselen… HUY-Boş ve hâli olmak: 616: HUY-Tabiat, huy, ahlâk, ter, âdet. (AYN harfi, Allah’ın El-Batın ismine ve Küllî Tabiat mertebesine işaret eder… AYN: AY-N)… NEBAT: 453: TABEN-Parlak. Parlayan Güneş… TABEN-Akıllılık: 61: CÜNABE-İkiz çocuk. (Cevza Burcu)… BEYN-İki şey arasında, aralık. İki şeyin arası. Ayrılık. Burnu ve ayakları uzun karga. “Ululuk, siyah renk”: 62: HAVAN-İçinde çeşitli şeylerin dövüldüğü çukur kab. “Havan Dibinde Cevher’i hatırla!”
*
MATLA’ Beyt’in Toplam Ebcedi: 3878: BUDU’-İdrak etme. “Göz. Tevr”… BADİA-Derisini ve etini “yarıp” kanatmış, fakat kanı çıkmayan baş yarası. (Akreb Burcu. Simya safhasında ayırma, yarma, hissetme, işitme): 878: BİDAA-Sermaye. Tahsil olunmuş ilim… A’VAZ-Karşılık, bedel. Sadâ. Yüksek ses. Şöhret. 878: POSTNİŞİN-Posta oturan. Evvelkinin yerine geçen… DACİA-Çok fazla bulut. (Nimbo: Yağmur bulutu, kara bulut): 879: HARF-Kelime. Sayı. Yemiş toplama… KALİZEM-Kuyu. Çukur. Mutmain olmak. Suyu çok olan deniz: 880: HAZM-Sindirim. (Yıldızı Güneş olan Aslan Burcu. Vücutta tesir yeri kalb ve sırt. Simya’da “sindirim” safhası)… NİZAL-İşaret, alâmet: 881: TESBİHAT.
NAKŞ-I KEF
MATLA’: Hep kesb-i yedindir başına her ne gelirse / Resmolmuş ezel hatt-ı cebin nakş-ı kef içre — (Nedim)… Hep elinle kazandığındır başına her ne gelirse — Resmolmuş ezel topluluğu Nakş-ı Kef içre.
*
ERCAL-Ayaklar. (HUD-Büyüklük. Çok hürmet. Sükûn ve vakar ile muttasıf. İlâhi gazaba uğrayarak helâk olan AD kavmine yollanmış olan bir Peygamber ismi: 15: B.D.-İBDA… HUD Aleyhisselâm’da tecelli eden hikmet, Ehadî… Ehadiyyet: Allah’ın her şeyde kendisine mahsus birlik tecellisi. O’nun masivası-gayrı olan her şey “canlı” mânâsına “hayevan” hükmündedir. Burada, “hayvan” türünün sözkonusu mânâda bir canlılık tabakası oluşuna dikkat… Her varlık türü ve ferdi, hareket eden olarak kendi nasibi üzere yolda… Allah Kudsî Hadîs’te, “kulunun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı” olduğunu belirtiyor… HÜVİYET bir ve UZUV çok olduğuna göre, her uzuvda ona nisbetle beliren bir hüviyet… İLM-İ Ercül dedikleri “Ayaklar ilmi” hakkında büyüklerin bildirdiği Âyet meâli: “Eğer onlar, Tevrat ve İncil’i ve Rabb’lerinden kendilerine indirilen âyetlerin hükümlerini yerine getirselerdi, hem SEMA’dan hem de AYAKLARI’nın altından gıda alırlardı”… HUT-Büyük balık. Şubat ayı içinde Sema’nın güney yarısında bulunan, Güneş’in girdiği Burc’un ismi: 414: İTTİHAD-Birleşmek… “HUT Burcu-Balık Burcu”nun, unsuru su, tabiatı soğuk ve nemli, yıldızı Müşteri, vücutta tesir yeri ayaklar, cinsiyeti “kabul edici-dişi”, Simya safhasında Yansıtma… NİMPA: Mitolojide, tabiatın dişi perileri olarak geçen, su kenarlarında yaşıyan ve şarkı dünyasının arananı varlıklar… NİM: Yarım, yarı, buçuk… Nİ’ME: Ne güzel, ne âlâ… NİM: Kürk. Bir ot cinsi… PA: Ayak. Takat. Mukavemet. İz… Benim TELEGRAM’daki NİMPA, cihazı “sun’i cin” hünerinde oluşuyla bu ismi alan. ÖLÜM Odası’nın birinci cildinde anlattığım “ayağımdan yakalama” ve ayak üzerindeki çalışmalarını da hatırlayacağınızı umarak bu bilgiler birlikte düşünülebilir; tedib edici krampları, sair uzuvlarımla birlikte hâlen ayaklarımda da devamda… İspanyolca, NİNFA: Orman perisi. Su perisi… NİMBO: Yağmur bulutu. Karabulut. Aziz resimlerinde başlarını çeviren ışık hâlesi… İtalyanca, NİMBO: Ayle. Işık halkası… Ayle: Fakirlik… Hadîs: “Fakrım, fahrimdir!”… Ne bakımdan olduğunu defalarca anlattım, FAHRİM oldu… Yevmiye: “Bir sinirleniyorum, ayağa kalkamıyorum; bende her şey ruhî!”… ASAB: Sinir. Damar… Asabi: Sinirli. Öfkeli… Asabi’: Parmaklar, “Yıldızlar”… Asabiyye: Eskiden “psikiyatri” bölümü idi… NİNFA-Nimpa: 191: MİNZAR-Ayna. Gözlük. “Ayn, Küllî tabiat”… NİMPA tâbiri, benimkinin “sun’i cin” oluşuyla tam yerinde; “yarım!”… Asıllara gelince, “Cinler mertebesi”, Allah’ın El-Lâtif ismine de işaret eden BE harfi ile ilgili; Lâtif’in ebcedi, “Salih” e tevafuk ediyor… BE: PA-BA, “ayak” ve “ilim”… UHZ-Sihir, efsun: 1301: UHUZ-Göz ağrısı… Üstadım’ın, Cin ve sihir ile ilgili “Felak ve Nas” sûrelerini okumamı tavsiyesi ve kendi “göz ağrısı” ile ilgili Yevmiyelerimi tekrara lüzum yok… İngilizce, EYE, okunuşu AY: Göz. Bakış. İğne deliği. Delik. Görüş. Nazar… İngilizce, AY: Evel. Kabul oyu. Lehte oy… İngilizce, İCE: Buz. Okunuşu AYS… AY-S: “Sin, iki kişi” demek, göz de MA’… Tevr-Bardak. Göz: 606: Tare-Kerre, defa… “21 defa yaz, sonra şehid mi ne olursun!”; 21 harfli, “Dünya Çapında Bir Hâdise”… Kaptan Kusto Müslüman: 19 harf… DELV-Kova: 40: 21+19. “Muhib Efendi, Üstadım’a rüyâmda: Nuru kalbinden kovayla çek!”… TEVRAT: 1007: EBEC-Patlak gözlü. “Zahire-Dışarı fırlamış göz. Günün yarısında devenin otlaktan gelmesi: 1111: ELF-Çok âdet. Çok şeyle ünsiyet eden”… İspanyolca, Testamento: Tevrat. Vasiyet. Vasiyetnâme… Testa: Kafa… Mente: Zihin. İdrak. Akıl. Dimağ. Zekâ… Testamentario: Vasiyetnâme ile ilgili. Vasiyetnâmeyi yerine getiren kimse… Üstadım’ın “Asıl ruhumun Kafa Kâğıdını resimlendirmek isterdim!” demesini hatırlayınız… İngilizce, Pentate: Tevrat… Pent: Kapanmış, hapsedilmiş, gizli kalmış. “Yukarıda geçen Kudsî Hadîsi hatırlayınız!”… Ate: Yemek. Yıpratmak… Atles: Aşındırmak, yıpratmak, eskitmek, koparmak. “Sema tabakalarının ATLAS Feleği’nden hisselerini alması keyfiyetine mecaz!”… İspanyolca, CAJON-Göz. Tevr. Çekmece. Tabut. Sandık. Büyük kutu. “Ulube-Büyük Kutu: 154: Mehdî Muhammed”: 67: MUHİT-İhata eden. Kuşatan. “Kaf harfi, Allah’ın El-Muhit ismine ve Arş mertebesine işaret eder!”… Cesed-Ten, gövde, vücud. Sırf beden. “İspanyolca, Tez: Beden rengi… Arş, beden-kalb ilgisi içinde düşün!”: 67: Bıtane-Gizlenilen hâl. Gizli şey. Herkesin görüp bilemeyeceği aşikâr olmayan şey. Sırdaş, mahrem. Bir şehrin merkezi. Astar. İçyüz… Bıta-Ağır davranma, gevşek davranma: 13: Dü-pa. “Tabiatın dişi esprileri NİMPALAR’ı hatırla!”… Salih Mirzabeyoğlu: 1013: Tertib-Tanzim etme. Dizme, sıralama, düzene koyma. Sabit kılma. Mertebelere göre davranma. “Hakîm”… Burç sayısı: 12: Hubub-Su üzerindeki kabarcıklar. “Taş mânâsına gelen Hacer, İspanyolca’da, su üstündeki kabarcıklar” demek!): 235: MASADAK-Bir sözü veya hükmü tasdik eden husus… GEHVARE-Beşik. “Mehd. Yeryüzü. Berzâh”: 1236: NUSUS-Nasslar… REKİZ-Sağlam, gizli, gömülü hazine. “Kazanan, kazanamayan, kazanana kazandığı kadar, kazanamayanın neyi kazanamadığını gösteren. Allah’ın benzersiz yaratması-İBDA’dan başlayan ve Allah Resûlü vasıtasıyla tebliği ve tatbiki gösterilen değerin, aynı İBDA’ya bağlı mânâ İBDA’ olarak, bir kimseye kârı kendisine âit olmak üzere sermaye vermek, hatırlanmalı”: 237: MATLA’ Beyt’in Birinci Mısraı Toplamı.
*
MENSUB: Bir kimseye veya şeye nisbeti olan… KUL-“De, söyle, bildir!” meâlinde Kur’an’ın pek çok yerinde, risâlet ve nübüvvete de işaret, emirdir. Tıpkı Halife İnsan tâbirine aslında sadece Peygamberler ve ehl-i kalbin girmesi gibi, Kul hakikati bu üstünler ve en üstünler sınıfına âit bir vasıf. Umumî mânâsıyla Kul, Allah’ın yarattığı insan, bunun şuurunda olan da imân ehli ve Müslüman: 136: İspanyolca, ESCLAVOLA-Kul, köle, hizmetçi. “Subdito, kul, teba, uyruk”… 21 harfli İspanyolca kelime, SUBTİTULO-Alt başlık, alt yazı. “Dünya Çapında Bir Hâdise”. (Subt: Alt ulaşım… Tül: İnce perde… Sudaki perdeler, bâtın ulaşımı. Rahman Suresi 19-20. ve Furkan Suresi 53. âyet): 1020= 21: RAHMAN Sûresi 20. ayet – “Aralarında birleşmelerine engel bir Berzah; layebgıyan”… İspanyolca, ESCLAVA-Bilezik. (Rüyâda gelen mânâ: İki elimdeki kelepçe benzeri bilezikleri çıkarmam üzerine, Annem, “Niye çıkardın? Baban onları sen doğduğun gün yıldızına büyü yapıldı diye taktı!”… Hâlhâl-Ayak bilezikleri. “Beyinle ilgili bütün sinir uçlarının ayakta toplandığı”: 1261: Kulakıl-İhlâs ve Muavvezeteyn sûreleri… NUHAS Halka-Bakır halka. “Boğa Burcu ve Terazi Burcu gezegeni Zühre yıldızı, bakır madeni sembolüdür”: 262: SÜREYYA-Süreyya yıldızı ve “Itk-ı Süreyya” da denilen gerdanlığa benzer yıldız kümesi. 6-7 yıldızdır ve ikişer ikişer durarak AY’ın geçtiği yerlere yakın görünürler… İstihar-Geri bırakılma. “İstihare ve Tehir-i Takdim mevzuunu hatırla!”: 262: Er’as-Kocakafa. Üstadım’ın “Kafa Kağıdı”nda belirttiği, Bahriye Mektebi’ndeki lâkabı): 102: BE-KEF. “Elde, avuçta olan”… İKİNCİ Mısraın Ebcedi: 2158: MENSUB-Mansub. Nasbolunmuş. Memur.
*
KEF-El ayası. Köpük, kabarcık. Alınyazısı, kader. Allah’ın “Şükürleri kabul edici” mânâsına ve Derviş ebcedine tevafuk eden “Şekür” ismi ve “Kürsî” mertebesine işaret eden bu harfin en büyük ebcedi: 101: GUSTO… BE-KEF. (En büyük ebcedle): 1241: K.K.M-(Kaptan Kusto Müslüman… Hece sayısı: 7: Muhammed-Allah Sevgilisi’nin ismi, Lâtin harfleri ile M ve yedi nokta… Yevmiye: Zaruretler ayrı, ama edeb hep gözetilmeli ve hatırlanmalı, O’nun ismi yazılırken de. Üstadım, Allah Sevgilisi’nin ismini ondan öğrendiğimiz şekilde M ve yedi nokta ile yazmam hususunda “İstikbâl İslâmındır”ı okurken, benim “nokta nokta” diye belirtmem üzerine, gayet mesut: “7 nokta” dedi!”… KÜRSÎ mertebesinin bu rakam karşılığında LEVH-İ Mahfuz ve Allah’ın MUSAVVİR ismi ve Beşinci Sema “Musa Aleyhisselâm Gaybı” var; RA harfi… BE: 2+KEF: 20+RA: 200= BEKR… FARIK-“Faruk, Hazret-i Ömer’in lâkabı”: 381: RASSAS-Kalaycı. “Kalay madeni, Müşteri yıldızı ile sembollenen. Burcu Balık, unsuru su, vücutta tesir yeri ayaklar, cinsiyeti “kabul edici”, Simya safhasında “yansıtma”. Karşısında KOÇ Burcu var. Yay Burcu, unsuru ateş, yıldızı Müşteri, vücutta tesir yeri “uyluk ve kalçalar”, cinsiyeti “müessir”, Simya safhasında İBDA, icâd. Karşısında Yengeç Burcu, gezegeni AY var… HAYA-Hazret-i Osman’ın Takva madeni: 20: KEF-Kürsî mertebesi… EFKÂR-Çok fakir. “Efkâr, fikirler, düşünceler. Fakirliği, hem günlük hayat ihtiyaçları ve hem de bâtın fenası anlamında olan Hazret-i Ali; ilim beldesinin kapısı. Allah Sevgilisi’nin Fahri”: 381: EFRAK-Çözülmüş. Çatal ibikli horoz. “Hazret-i Süleyman ve Ebu Süleyman lâkablı Hâlid bin Velid Hazretleri Hatırlanmalı!”… FEKAR: Enseden kuyruk sokumuna kadar 33 omur kemiğinin eklemlerinin bağlanmasıyla meydana gelen omurga. Amûd-i fekari de denir. Rüyada gelen mânâ: Hazret-i Ali’nin elinde kılıç diye tuttuğu Hilâl var. Zülfikâr isimli kılıcının mânâsı “fekâr sahibi”. AY, simyada gümüş sembolü, simya safhasında “çözen”… EFRAK: 321: KURTİBÎ-Hâlid bin Velid Hazretleri’nin kılıcının ismi… Son olarak, İBDA ebcedi ile “Dünya Çapında Bir Hâdise”nin hece sayısı aynı: 9: İmam-ı Rabbanî, Mevlâna Hâlid, Seyyid Abdullah, Seyyid Taha, Seyyid Fehim, Seyyid Abdülhakîm, Necip Fazıl Kısakürek-Salih Mirzabeyoğlu.)
*
MATLA’ Beyt’in Toplam Ebcedi: 3394: ÇEŞMAN-Gözler. (Çeşm: Göz. Musluk, suyun geldiği yer)… MEHDÎ Mirzabeyoğlu - (Takdim yazımdan: “Kaptan Kusto… Bu adam, bir devrin Marko Polo’su, Evliya Çelebisi gibi tetkikçi bir seyyahtır ve tabiat denilen yaratıklar âleminin sırlarını denizlerde arayan ve deniz içi hayatı kurcalayan ilmî bir tecessüs sahibidir”… Marko Polo: 391: Kassar-Leke çıkaran. Çırpıcı, yıkayıcı… Veli İbrahim Kassaroğlu’nu hatırlayınız: Bütün varını yoğunu, bütün hayatını halkın tasavvufa teveccüh etmesi için harcayan - onların hakikatini ilmî bir tecessüsle veren… Aynı ebcedle Kassarî-Kalaycı): 3394: KASARA-Boyun kökü. Yoğun ağaç. Sağlam. Metin. Gemilerin başında ve sonundaki yüksek güverte. (Gezl-Yoğun ağaç. Tomruk. Güzel ve muhkem fikir. Doğru ve dürüst söz veya kelime: 40: Delv-Kova… KOVA Burcu’nun yıldızı “Zuhal”, unsuru hava, vücutta tesir yeri bacaklar ve ayak bilekleri, Simya safhasında “çoğaltma”; karşısında BOĞA Burcu var… RAÎ: R harfiyle ilgili. Haberci kuşlardan bir kısım. Yüksek yer. Gözcü… RE harfi Da’va Cetveli’nde, Allah’ın VALİ ismine işaret ediyor. Ebcedi: 200: Ebu Süleyman.)


Baran Dergisi 321. Sayı