Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı, küresel diplomasi çevrelerinde "önemli bir politika kayması" olarak nitelendirilen tarihi bir karara imza attı. 17 Temmuz'da dünya genelindeki tüm ABD büyükelçiliklerine ve konsolosluklarına gönderilen resmi bir talimatla, diplomatlardan ev sahibi ülkelerdeki seçim süreçlerinin adilliği ve meşruiyeti hakkında kamusal değerlendirmeler yapmamaları istendi.
Reuters haber ajansının ulaştığı talimat metnine göre, Amerikalı diplomatlar artık görev yaptıkları ülkelerdeki seçimlerin "özgür ve adil" olup olmadığına dair kendi başlarına açıklama yapamayacak veya sosyal medya üzerinden yorumda bulunamayacak.
Bu tür değerlendirmelerin ancak "açık ve zorlayıcı bir ABD dış politika çıkarı" olması durumunda ve doğrudan Washington'daki merkezden (Dışişleri Bakanı veya Başkan) onay alınarak yapılabileceği belirtildi. Bunun dışındaki durumlarda, diplomatik mesajların sadece kazananı tebrik etme ve ortak çıkarlara odaklanma ile sınırlı kalması emredildi.
Arka Plan: On Yıllardır Süren "Müdahaleci" Geleneğin Sonu mu?
ABD'nin bu kararı, on yıllardır süregelen bir dış politika geleneğinden radikal bir kopuş anlamına geliyor. Washington, Soğuk Savaş'tan bu yana, özellikle rakip olarak gördüğü veya kendi çıkarlarıyla uyumsuz bulduğu rejimlerin yönetimindeki ülkelerde yapılan seçimleri "kusurlu", "hileli" veya "antidemokratik" olarak nitelendirerek, uluslararası kamuoyunu yönlendirme ve iç muhalefeti cesaretlendirme stratejisi izliyordu.
Amerikan elçilikleri, uluslararası gözlem misyonlarının (AGİT, Carter Merkezi vb.) bulgularını sıklıkla öne çıkararak, ev sahibi hükümetler üzerinde baskı kuran bir aktör olarak hareket ediyordu. Yeni talimat, bu "müdahaleci" refleksin artık terk edileceğini ve yerine "egemenliğe saygı" ilkesinin benimseneceğini gösteriyor.
Kararın Arkasındaki Nedenler ve Muhtemel Sonuçları
Analistler, Trump yönetiminin bu kararının altında yatan birkaç temel motivasyon olduğunu belirtiyor:
- "Önce Amerika" Doktrininin Diplomasiye Yansıması: Bu politika değişikliği, yönetimin "ulusal çıkarları" her şeyin üzerinde tutan pragmatik dış politika anlayışının bir yansıması olarak görülüyor. Artık ABD'nin bir ülkedeki seçimlere dair tutumu, o ülkenin demokratik standartlarından çok, ABD'nin stratejik çıkarlarına hizmet edip etmediğine göre belirlenecek.
- Müdahaleci İmajdan Kurtulma Çabası: Washington, özellikle küresel güneyde artan bir şekilde "iç işlerine karışan" ve "rejim değişikliği peşinde koşan" bir güç olarak algılanıyordu. Bu yeni politika, bu olumsuz imajı düzeltme ve daha az hasmane bir diplomatik dil geliştirme amacı taşıyor.
- Seçici Müdahale Esnekliği: Talimat, ABD'nin eleştiri hakkından tamamen vazgeçtiği anlamına gelmiyor. "Açık ve zorlayıcı çıkar" şartı, Washington'a istediği zaman, özellikle stratejik rakip olarak gördüğü ülkelerdeki seçimleri (örneğin Çin veya Rusya'nın etki alanındaki seçimler) hedef almak için bir "esneklik payı" bırakıyor.
ABD'nin bu tarihi politika değişikliği, küresel siyasette yeni bir dönemin habercisi olabilir. "Demokrasi ihracı" döneminin resmen sona erip ermediği ve bu yeni "pragmatik" yaklaşımın dünya genelindeki siyasi dengeleri nasıl etkileyeceği, önümüzdeki dönemde yaşanacak seçim süreçlerinde Washington'ın takınacağı tutumla netleşecek.