Başına buyruk hayat ve maneviyatsızlık: Çocuk suçlular artıyor

Türkiye’de çocuk suçluluğu son beş yılda hızla artıyor. Ahlaki çözülme, laik eğitim sisteminin kimliksizleştirici dayatmaları, gençlere sunulan başıboş hayat anlayışı, maneviyatsızlık, toplumsal denetimsizlik ve yetersiz hukuk düzeni bu artışın temel sebepleri arasında. Çocukların kaybı, yarının devlet ve millet yapısında telafisi olmayan bir boşluk doğuracaktır.

Abone Ol

Türkiye’de son beş yılda çocuk suçluluğu oranlarında ciddi bir artış gözlemleniyor. TÜİK verilerine göre 2017’den 2021’e kadar güvenlik birimlerine “suça sürüklenme” nedeniyle getirilen çocuk sayısı 2 milyonun üzerine çıktı. 2022 yılında 200 bini aşkın çocuğun adli olaylara karıştığı kaydedildi. 2023 yılında 537 bin çocuk güvenlik birimlerine götürülürken, 2024 yılında bu rakam 612 bine yükseldi. Özellikle yaralama, hırsızlık ve uyuşturucu kullanımı-satışı gibi suç türlerinde çocukların daha fazla yer aldığı dikkat çekiyor. Yani tablo, çocuk suçluluğunun her geçen yıl daha da genişlediğini gösteriyor.

Loading...

Çocuk suçlarının artışı sadece ferdî meselelerle açıklanamaz. Bugün yaşanan vakalar aslında toplumsal çözülmenin yansımalarıdır. Ahlaki ve manevi değerlerden koparılmış, kimlik bunalımı yaşayan, kültürüne yabancılaştırılmış bir neslin ürünü olarak karşımıza çıkmaktadır. Çocukların bu tür suçlara itilmesinin arkasında modern eğitim sisteminin dayattığı ideolojik yönlendirmeler, okullarda Kemalist ideolojinin zerk edilmesi, dine ve kültüre karşı yürütülen bilinçli soğutma politikaları, gençleri maneviyattan uzaklaştırmakta; bunun yerine seküler, bireyci ve materyalist bir anlayış öne çıkarılmaktadır. Laikliğin beraberinde getirdiği manevi boşluk, Batılı değerlerin empoze edilmesiyle birleştiğinde gençlerimiz kendi medeniyetinden, inançlarından ve kültürel aidiyetlerinden kopmaktadır. Bu kopuşun sonucunda çocuklar, dinsizlik, ahlaksızlık ve kimliksizlik sarmalı içinde suça daha açık hale gelmektedir.

Bugün yaralama, gasp, hırsızlık, uyuşturucu ve cinsel suçlar gibi vakaların artması adli bir mesele olmanın ötesinde toplumsal düzeni ve devletin geleceğini ilgilendiren bir medeniyet krizidir. Çocuklarımızı kaybetmek ferdi felaketlerle sınırlı kalmaz, milletin istikbali açısından telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurur. Yeni neslin bu ölçüde yozlaşma içinde büyümesi önümüzdeki yıllarda sosyal yapının çürümesine, kamu güvenliğinin zayıflamasına ve devlet-millet bütünlüğünün temelden sarsılmasına yol açar. Bu tablo, konunun artık adalet sistemiyle sınırlı biçimde ele alınamayacağını, topyekûn bir millî mesele olarak değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir.

Bu sebeple ciddi ve etkin bir denetim mekanizmasının kurulması zorunludur. Çocuk suçluluğuna karşı alınacak tedbirler kolluk kuvvetleri ve yargıyla sınırlı kalmamalı; aileden başlayarak eğitim kurumları, sosyal çevre, medya ve devletin tüm organları koordineli şekilde hareket etmelidir. Aile, çocuğun temel ahlaki ve kültürel değerlerle donatılmasını sağlamakla yükümlüdür. Eğitim sistemi, Kemalist dayatmalardan uzaklaştırılarak çocuklara sağlıklı bir kimlik ve aidiyet kazandırmalıdır. Toplum, yozlaşmayı teşvik eden unsurlardan arındırılmalı ve çocukların sosyal gelişimini destekleyecek güvenli bir ortam oluşturulmalıdır. Devlet ise bütün bu süreci denetleyen, hukuki ve idari mekanizmaları etkin şekilde işleten bir konumda olmalıdır. Çocuk suçluluğundaki artış bugünün meselesi olmaktan çıkmış, yarının en büyük güvenlik ve medeniyet sorunu haline gelmiştir.

Hukuki açıdan ise mevcut düzenlemelerin hiçbir şekilde sadra şifa olmadığı ortadadır. Bugünkü hukuk sistemi, çocuk suçluluğunu önlemede de, suça sürüklenen çocukları topluma kazandırmada da yetersizdir. Çocuklara ilişkin mevzuat parçalı, uygulama ise tutarsızdır. Çocuk Koruma Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yer alan hükümler çoğu zaman kâğıt üzerinde kalmakta, uygulamada etkin sonuç vermemektedir. Mahkemeler çoğunlukla çocukları kısa süreli gözetim veya yüzeysel rehabilitasyon süreçlerine yönlendirmekte, kalıcı bir iyileştirme sağlayamamaktadır. Bu durum, çocukların yeniden suça sürüklenmesine yol açmakta ve sorun kronikleşmektedir.

Kanunlar göstermelik ve yüzeyseldir; çoğu düzenleme çocuk suçluluğunu azaltmaktan ziyade dosya yükünü hafifletmeye yönelik pratik çözümler sunmaktadır. Mevcut sistemde çocuğun ahlaki, dini ve kültürel yönden desteklenmesi gibi temel bir hedef bulunmamaktadır. Batı merkezli çocuk adalet modelleri olduğu gibi alınmış, ancak kendi toplumumuzun değerleriyle uyumlu bir içerik oluşturulmamıştır. Bu da hukuk ile toplum arasındaki bağı koparmaktadır.

Türkiye’nin acilen kapsamlı bir hukuki reform yapması kaçınılmazdır. Çocuk suçluluğu ile mücadele, yalnızca cezalandırma odaklı değil; aynı zamanda önleyici, ıslah edici ve yeniden topluma kazandırıcı bir anlayışla ele alınmalıdır. Bu noktada hukukun, aileyi güçlendirmeyi, eğitimi Batıcı-laik yönlendirmelerden arındırmayı ve çocukların ahlaki, dini ve kültürel değerlerle donatılmasını garanti altına alacak bir sistem kurması gerekir. Yeni bir düzenleme, çocuk mahkemelerinin işleyişinden denetimli serbestlik kurumlarına, okul-aile işbirliğinden sosyal hizmet mekanizmalarına kadar bütün boyutlarıyla yeniden inşa edilmelidir.

Aksi halde bu tablo daha da ağırlaşacak, her geçen yıl suça sürüklenen çocuk sayısı artacak, gelecek nesiller elimizden kayıp gidecektir. Bu mesele ertelenemez bir güvenlik sorunu olmanın ötesinde, devletin bekası ve milletin geleceği için doğrudan bir varlık-yokluk meselesidir.

{ "vars": { "account": "UA-216063560-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }