Haberler

Güney Afrika’nın İsrail’e açtığı soykırım davası uluslararası vicdanın sınavı

Güney Afrika’nın İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı soykırım davası, uluslararası vicdanın en büyük sınavlarından biri olarak öne çıkıyor. Pretoria, apartheid geçmişinden aldığı tecrübeyle Filistin halkının yanında dururken, süreç hem hukuki hem de ahlaki ve siyasi bir mücadele niteliği taşıyor.

Abone Ol

Güney Afrika’nın terörist İsrail’e karşı Uluslararası Adalet Divanı’nda açtığı soykırım davası, uluslararası kamuoyunda kritik bir eşik olarak görülüyor. 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de 60 binden fazla Filistinlinin katledilmesi, Pretoria yönetimini harekete geçirdi. Güney Afrika, kendi apartheid geçmişine de atıf yaparak bu adımı hukuki bir girişim ve tarihî hafızaya dayalı ahlakî bir sorumluluk olarak nitelendirdi.

UAD, 26 Ocak 2024’te aldığı geçici kararla İsrail’e sivillerin korunması, insani yardımın ulaştırılması ve soykırım çağrıştıran eylemlerden kaçınılması yönünde ihtiyati tedbirler uygulamıştı. Ancak aradan geçen aylara rağmen sahadaki ölümler durmadı. Gazze’de her gün ortalama yüz sivilin katledilmeye devam etmesi, uluslararası hukukun yaptırım gücünün hiçbir işe yaramadığını da gösteriyor.

Güney Afrika yönetimi, davayı “hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına bağlılığın bir gereği” olarak tanımlıyor. İrlanda gibi bazı ülkeler İsrail’e silah ambargosu uygulayarak bu duruşa destek verdi. Afrika kıtasında ise Cezayir, Namibya, Nijerya ve Senegal gibi ülkeler açıkça Pretoria’nın yanında yer aldı. Afrika Birliği de Güney Afrika’nın başvurusunu takdirle karşıladığını açıkladı. Böylece kıta, uzun yıllar Batı merkezli kararlara mahkûm bir izleyici konumunda iken artık normatif bir aktör olma iradesi gösterdi.

Siyasi boyutta ise dava Güney Afrika iç siyasetine de yansıdı. Haziran 2024 seçimlerinde Afrika Ulusal Kongresi (ANC) tarihindeki ilk parlamento çoğunluğunu kaybetmişti. ANC’nin bu süreçte Filistin meselesinde net ve güçlü bir duruş göstermesi, hem kaybettiği toplumsal güveni yeniden tesis etme çabasını hem de partinin Mandela’dan bu yana süregelen Filistin’e yakın çizgisini yansıttı. Nelson Mandela’nın “Biz özgürlüğe kavuşana kadar Filistinlilerin mücadelesi bizim mücadelemizdi” sözleri, bugün hâlâ Pretoria’nın politikalarının merkezinde bulunuyor.

Türkiye açısından da bu dava özel önem taşıyor. Ankara uzun yıllardır “dünya beşten büyüktür” söylemiyle uluslararası sistemin adaletsizliğine dikkat çekiyor. Dolayısıyla Türkiye’nin Güney Afrika’nın açtığı davaya daha güçlü bir şekilde sahip çıkması gerekiyor. Hem tarihî ve kültürel bağlar hem de kamuoyunun beklentisi, Türkiye’nin bu süreçte daha görünür, daha aktif ve daha net bir tavır koymasını zorunlu kılıyor.

Güney Afrika’nın UAD’de başlattığı soykırım davası, bir hukuk süreci olmaktan ziyade uluslararası vicdanın test edildiği bir dönüm noktasıdır. Tarih, alınacak nihai kararları ve bu kararlar öncesinde kimlerin hangi tarafta durduğunu da kaydedecek. Güney Afrika bu süreçte, yalnız kalmış bir halkın yanında durma cesaretini gösteren ülkeler arasına adını yazdırmış durumda.

Star Haber, Ömer Kılıç

{ "vars": { "account": "UA-216063560-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }