Uluslararası Para Fonu'nun (IMF), Mısır'a yönelik 8 milyar dolarlık kredi programının beşinci ve altıncı gözden geçirmelerini birleştirerek sonbahara ertelemesi, Kahire'nin kronikleşen borç krizinin ardındaki karmaşık jeopolitik ve ekonomik dinamikleri bir kez daha gözler önüne serdi. Karar, Mısır'a yapısal reformları tamamlaması için "ek süre" tanıma amacı taşısa da, aslında ülkenin İsrail ve Körfez ülkeleri için bir güvenlik kalkanı, Avrupa için ise bir göç filtresi olarak oynadığı rolün finansal bir yansıması olarak değerlendiriliyor.
Son 25 yılda "borç hafifliği"nden "kronik borç bağımlılığına" sürüklenen Mısır, siyasi istikrarını borçla satın alırken, bu borcun bedelini ağır ekonomik reçeteler ve halkın refahından yapılan kesintilerle ödüyor.
Devrimden Darbeye: Patlayan Borç Bombası ve Körfez'in "Can Suyu"
Mısır'ın borçlanma serüvenindeki asıl kırılma, 2011'deki halk devrimiyle yaşandı. Siyasi kaos turizm ve yatırım gelirlerini çökertirken, 2013'te Abdülfettah es-Sisi'nin yönetime gelmesiyle borçlanma yeni bir boyut kazandı. Sisi yönetiminin ilk finansal destekçisi, siyasi istikrar ve Müslüman Kardeşler'in tasfiyesi karşılığında milyarlarca doları Mısır Merkez Bankası'na yatıran Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Kuveyt oldu. Bu fonlar, ekonomiyi yapılandırmak yerine, Mısır poundunu savunmak ve sübvansiyonları sürdürmek için kullanılarak günü kurtarmaya yönelik bir "şemsiye" görevi gördü.
IMF Reçeteleri ve "Sisi'nin Piramitleri": Borçlar Nereye Gitti?
Körfez fonları yetersiz kalınca Sisi yönetimi, 2016'da IMF ile 12 milyar dolarlık ilk büyük anlaşmayı imzaladı. Bunu, pandemi döneminde ve son olarak 2024'te 8 milyar dolara yükseltilen yeni paketler izledi. IMF, bu borçlar karşılığında Mısır'a acı bir reçete dayattı: para biriminin devalüe edilmesi, akaryakıt ve elektrik sübvansiyonlarının kaldırılması ve devlet varlıklarının satılması.
Ancak bu borçların ve yardımların önemli bir kısmı, halkın refahını artıracak üretken yatırımlara değil, Sisi yönetiminin prestijini yansıtan devasa mega projelere aktı:
- Yeni İdari Başkent: Çoğunlukla borçla finanse edilen ve maliyeti on milyarlarca doları bulan çöldeki yeni başkent projesi.
- El-Deba Nükleer Santrali: Rusya kredisiyle inşa edilen nükleer santral.
- Yüksek Hızlı Tren Ağı: Alman Siemens ile yapılan milyarlarca dolarlık anlaşma.
Eleştirmenler, bu projeleri Mısır ekonomisinin kapasitesini aşan, borç tuzağını derinleştiren "Sisi'nin modern piramitleri" olarak nitelendiriyor.
Batı'nın Stratejik Çıkarları: Göç Pazarlığı ve İsrail'in Güvenliği
Mısır'ın borç denkleminin kilit aktörleri arasında ABD ve Avrupa Birliği (AB) de yer alıyor.
- ABD: 1979 Camp David Barış Antlaşması'ndan bu yana Mısır'a her yıl ortalama 1,3 milyar dolarlık askeri yardım sağlıyor. Bu yardımın temel gerekçesi, İsrail'in güvenliğini garanti altına almak ve Mısır ordusuyla stratejik işbirliğini sürdürmek.
- Avrupa Birliği: Özellikle Gazze savaşı sonrası artan göç baskısını frenlemek amacıyla Mart 2024'te Mısır'a 7,4 milyar Euro'luk bir yatırım ve kredi paketi açıkladı. Bu paket, Mısır'ın sınır güvenliğini artırması karşılığında ekonomik istikrarını desteklemeyi amaçlıyor.
Bu stratejik destekler, IMF'nin talep ettiği sert reformların yaratabileceği toplumsal patlamaları önlemek ve rejimin ayakta kalmasını sağlamak için bir "tampon" işlevi görüyor.
Varlık Satışı Karşılığı Kurtarma: Ras el-Hikme Modeli
Nakit akışının tıkandığı noktada Körfez ülkeleri, bu kez mevduat yerine doğrudan varlık alımıyla devreye girdi. BAE'nin Şubat 2024'te 35 milyar dolarlık Ras el-Hikme projesini devralması, Mısır'a kısa vadeli bir nefes aldırdı. Ancak bu anlaşma, ülkenin en stratejik kıyı şeritlerinden birinin egemenliğinin devredilmesi eleştirilerini de beraberinde getirdi. Aynı şekilde, İsrail'den 15 milyar dolarlık doğalgaz ithalatı anlaşması da Mısır'ı enerji alanında komşusuna bağlarken, ülkenin "bölgesel enerji merkezi" olma hedefini bu denkleme entegre etti.
Ne Batmasına İzin Var Ne de Kalkınmasına
IMF'nin son erteleme kararı, bu karmaşık denklemin bir özetidir. Fon, Mısır'ın ordu kontrolündeki ekonomiyi dönüştürme ve varlık satışlarını hızlandırma konusundaki isteksizliğini görerek kredi dilimini bekletiyor. Ancak Batılı ve Körfezli ortakları, Mısır'ın çökmesinin yaratacağı bölgesel kaos ve göç dalgasından çekindiği için fon akışının tamamen kesilmesine de izin vermiyor.
Mısır, borçlarını ödeyebilmek için yeni borçlar aldığı, stratejik varlıklarını ve egemenliğini pazarlık masasına koyduğu bir sarmalın içinde sıkışmış durumda. Uluslararası aktörler tarafından "çok büyük olduğu için batmasına izin verilemeyen" Mısır, aynı zamanda bölgesel bir güç olarak yeniden yükselmesini engelleyecek şekilde "kontrollü bir kriz" içinde tutuluyor. Bu denklemin en ağır faturasını ise alım gücü eriyen, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan ve geleceği ipotek altına alınan Mısır halkı ödüyor.