Ölüm Odası B Yedi

Ölüm Odası B/Yedi: İki Zirve Kavisi Acı Biber Gergefi) - 179

Abone Ol

LEVHA: (…) 1992… İstanbul Sarayburnu gibi bir yerde ÜSTAD, karşı yakada ise ABDÜLHAKÎM Arvasî Hazretleri varmış  ve ikisi denizin ortasındaki  bir gemide buluşacaklarmış… Üstad gemide, –sol eliyle sigara içiyor!–, Efendi Hazretleri’ni bekliyor ve bir süre sonra başını sola çevirdiğinde onu görüyor; ve onu görmenin sevinci içinde. (Uyanıp tekrar uyuyorum.) İstanbul’a geliyorum ve İstanbul’a gelmiş olan RAŞİD Erol Efendi’nin huzurundayım. Ona, “Efendim, siz, biz MEHDÎ’ye asker yetiştiriyoruz, diyordunuz; MEHDÎ’nin kim olduğunu lütfen söyler misiniz?” diye soruyorum. Raşid Erol Efendi, haşmetle bana bakarak, “sen ne zannediyorsun? Biz yıllardır, İstanbul ile Menzil arasında ACI BİBER gergefi dokuyoruz!” diyor. İşaret edilen yere baktığımda müthiş heyecanlanıyorum; orada Kumandan’ı görüyorum. (Kenan Durdu’nun, Adıyaman’daki NAKŞÎ Şeyhi Raşid Efendi’ye intisabı hususunda yaptığı istihare!)

*

SEFİNE-Gemi. Evliya. Çeşitli mevzulara dair kitab. Güney yarımküresindeki BURC’un adı: (Alt başlığı “Suver-i Hayâl” olan “Sefine” isimli eserim hatırlanmalı!): 205: SELİKA-Üstüne binen kişinin ayaklarını sallamasından dolayı devenin yanlarına taşan ayak izleri. TABİAT… SÜHEYL: Semânın güney yarımküresinde bulunan “Sefine-i Nuh Burcu”ndaki parlak ve büyük bir yıldızdır. Yemen’den daha iyi göründüğü için, buna “Süheyl-i Yemânî” de derler; Kuzey “Kutub Yıldızı”nın naziri, benzeridir. Bu yıldız doğduğu zaman, Yemen’de çıkan “akik taşı” rengini ondan alırmış… SÜHEYL-İ Ferd veya SÜHEYL-İ Şâm: ŞÜCA’ Burcu’nun bir yıldızı. (Şüca’: Şecaatli. Yiğit. Cesur. Bahadır)… SÜHEYLÂ: Yumuşak huylu –hilmî– kadın… MERMARE: Yumuşak bedenli kadın: 486: MÜT’EME-İkiz doğmuş… SEYYİD Fehim Arvasî: 487: CELCELUTİYE-Hazret-i Ali tarafından cifr ve ebced hesabıyla tertib edilen ve istikbâlden haber veren Süryanice bir kaside. BEDİ’ demektir; Yaratıcı, güzel, ruh, İBDA, icâd… SELİKA-Güzel söz söyleme ve yazma istidadı: 205: HÜRR-Aslan.

*

ASLAN Burcu –Arabça Esed–, unsuru Ateş, tabiatı “Sıcak-Kuru”, yıldızı Güneş, vücutta tesir yeri “Kalb ve Sırt”, Simya’da SİNDİRME safhası… KARA: Arka. Sırt.

*

ŞEMS-Güneş. Afitâb, pek güzel, çok güzel yüz: 400: TE harfinin ebcedi. Maddenin kendisinden yapıldığı “Esîr-İlk madde” mertebesine ve Kamer menzillerinden “Kalb”e işaret eder… TAHT-Kürsî. Abdülhakîm Koltuğu: 400: MACUŞAN-Gemi, sefine. Yıldızlar, imânlıların ruhları. Boyanmış elbise.

*

ISI enerjisi, bir enerjinin işe dönüşümü sırasında çıkar ve işe dönüşmeyen kısmı “kayıb olan –ne olduğu bilinmeyen– karanlık” bir hâdise diye nitelendirilir… Eğer böyle olmasaydı, bu enerjiyi işe döndürebilen bir mekanizmada, “devr-i daim makinesi” gibi bir mekaniklik elde edilebilirdi… Enerji’nin maddeye ve maddenin enerjiye dönüşümü, “bir şey yoktan var edilemez ve var olan bir şey yok olmaz” prensibi çerçevesinde, “mekanik bir kâinat” anlayışına çıkılmıştır; ne var ki “ısı kaybı” meselesi, bunun nitelenişini değiştirmiştir. Bu “ne olduğu bilinmez ısı”, devamlı artan bir sıcaklığa sebep olsaydı, şimdiye kadar oluşması gereken sıcaklık yüzünden ne hayat ve eserleri kalırdı, ne kâinat bildiğimiz gibi olurdu; eğer “kayboluyorsa”, bu takdirde de devamlı ısı kaybının düzensizlikleri sözkonusu olacaktı… Fransızca’da ENTROPİ, “göz kapağının içe kıvrılması” demek… GÖZ Kapağı: 1147: Mevasim-Mevsimler. İklimler. Tabiatlar. Pazar yerleri… ZAKM-Yemek. Akil: 147: SÜVAF-Fena, helâk. Hayvanların –canlıların– ölümü. (Ölüm akla yokluk olarak hitab eder!) MUHSÎ-“İlmi eşyayı kuşatan” anlamında Allah’ın 99 güzel isminden biri. (TI harfi ve Kamer menzillerinden “Akreb ve Yılan kuyruğu”na; “Esvedeyn-İki siyah”a tasarruf eden): 148: MUHSÎ-Sayı sayan. (Mevsimler ve iklimler ifâdesinden de anlaşılacağı üzere, sıcaklıklar, dönem ve sürelerle ilgili, fizik ve metafizik yönleri olandırlar. Tarifine yanaşılmaksızın hemen ölçeği TERMOMETRİ ile sayı yükseliş ve alçalışları içinde mevzu edilmeleri buna delildir… İngilizce, Term: Dönem, süre. Terim. İsimlendirmek. Çağırmak. Sonda bulunan. Demek, söylemek… Bizde, “ıstılah-kavram-tâbir” anlamına gelen TERİM, Fransızca Terme’den alınma… Fransızca, Termik: Sıcaklıkla alâkalı)… İngilizce, HOT-Sıcak. Biberli. Acı. Sıcak haber, taze haber. Uzaktan haber, Telegram. Şehvetli, ateşli, azgın. Bilgili, ilgili: 414: DERDUR-Anafor. Girdap. Derin çukur yer. (Beyinde “hiss-i müşterek” denilen “bintasya” hatırlanmalıdır… ASYA:
Değirmen. Kömür… Bint: Kız. Kızı… Bint-ül fikir: Düşünce mahsulü… Bint-ül meniyye: Ölüm, vefat… Bint-ül kerem: Şarab. Hamr. Ruhî… Bintasya: Siyah dişi… Ve Esved-ül Kalb: Süveyda denilen, kalbte dahili olan akıldan ibaret, kalbin ortasında varlığı kabul edilen siyah nokta. “Varlığı kabulden kasıd”, fizik ilminde de olduğu gibi, görünür bir şey değilse de, ilgili unsurların münasebetinde “varlığı zorunlu” olandır… Meselâ, SİYAH madde: göremediğimiz, ama orada olması gerektiğine inandığımız, Kâinat’ın sırrî “kayıb” kütlesidir!)… HARUR-Sıcaklık. Güneşin kızgınlığı. Gece esen sıcak rüzgar: 414: TAGAYYÜB-Gözden kaybolma, görünmeme… ENTROPİ,  “İstatistikî Mekanik tarafından moleküler seviyede de açıklanabilir”: Nasıl ki sıcaklık, moleküllerin hareketlenme derecesi olarak yorumlanıyorsa, entropi de moleküler düzendeki bir bozulma olarak tarif edilebilir… ENTROPİ, insan vücuduna da uygulanmaktadır: “Yiyecek tüketiriz ve çevremizdeki ortamın ısı ve vücudun “hades-atık” ürünleri formunda, entropisin-düzenin bozulması veya dalgalanması pahasına “batn-iç düzenimiz”i yitirmeyiz. Bir şehir dahi entropi üretir. O, içine materyallerin ve enerjinin aktığı ve dışarıya çöp, lağım suyu ve ısının çıktığı bir açık sistemdir!”… İNSAN ve KÂİNAT:  Merkez ve Çevre’yi içiçe ele alışımız belli… SIRR: Şiddetli ateş veya şiddetli soğuk… SIRR: Gizli hakikat. Müşahadetullah’ın kalbteki nazar yeri.

*

HARARET-Sıcaklık, soğuk’a doğru akar; ister ısı enerjisi üreten bir kaynak, ister atom moleküllerin iç düzenindeki hareket –ki entropi ve kara delik onlarda bile mevcut–, ister Güneş gibi ışık ile ve  bunun yansıması şeklinde olsun… Kara delikler, “doğrudan görünmez”, çünkü ışık onlardan kaçamamakta ve yutulmamaktadır, mahiyeti, varlığı veri tabanında fazla delillendirilmemekle beraber, delillendirilişi böyle olan - “bir kayıb hâdisesi var, sebebi bu olsa gerek cinsinden”. Bir kara delik, sönmüş yıldızların bir ürünü “emen-sindiren” enerji olabileceği gibi, başka kaynaklardan da olabilir; bu ifâde, “kara –karanlık– bilinmez” mânâsını da içine alıcı bir şekilde, ışığı da kapsar ki, fizikte kabul görmüş bir misâldir… HARR: Hararet… HARR-Yarmak. Parçalamak: 800: ZI harfinin ebcedi. Allah’ın “Aziz” ismine, “Madenler” mertebesine ve “Sa’du’z zabih-İdam-ı nefs, kurban kesme”ye işaret eder… Kamer menzillerinden “Sa’du’s Zabih”in, “bedene-kurbanlık deve” anlamına dikkat; Bâtın ve “ilk madde”nin bir arada olduğu “ezel” sırrı… HARRE: Yüksekten aşağı düşmek… HARRE: Kara taşlı yer. (Silâm: Taş. Su. Hamd… İbrahim Aleyhisselâm’a Cennet’ten bir delil olarak gönderilen “Hacer-ül Esved” taşının siyâhlığı, “Cennet-Gizli” anlamına da işaret)… HARRE: Değirmenin buğday dökülen yeri. (SE harfi, Allah’ın “Rezzak-Maddî manevî rızık veren” ismine, “Bitkiler” mertebesine, Kamer menzillerinden “Sa’du’l Bülâ”ya işaret eder; değirmen taşının tane dökülen yerine… İngilizce, Pulse: Nabız. Nabız atışı. Taneli, bakliyat… Pulse: Pul-Se… Pül: Köprü… Se harfi, bitkiler… Nüveyt: Öz, esas. Tane, çekirdek… Pülpül: Karabiber. Öğütülmüş bir cins acı biber… Müslüman-İslâm olan: 221: Fülfül-Karabiber… ASLI İslâm olan Kâinat sırrının, bedenden bir numunesi görüldü… Nabız: Atar damarın vuruşu. Şah damarın atması. Özellikle bileklerde hissedilen, kan basıncı vuruşu. Şahdamarı, Kalbin pohpaladığı temiz kanı, ensedeki 4. omurdan alıp vücudun baş kısmına taşıyan ensenin iki tarafındaki damarlardan biridir. “Nuha-i Şevkî” denilen omurilik aralarından çıkan saçak şeklindeki sinir uçları, ince kemiklerle ve duyu organlarıyla ilgilidir… Nuha’: Murdar ilik. Ölü ilik. Akl. Nuha-i şevkî… Nuhâ-Nehyetmek. Nuhye, nahye. Çevre, kuşatan. Kötülüklerden alıkoyan, yasaklayan akıl anlamında. Kalb akıl: 65: Necib-Soylu. Asil. Asıl. Allah Resûlü’nün bir atının ismi… Kamer menzillerinden Nahye;  HI harfi, Allah’ın “Hakîm-Herşeyi yerli yerince eden” ismi ve “Şekil-Suret” mertebesiyle alâkalı!)… HAVSALA-Batn. Mide. Sindirim organı. Anlayış. Zihin. Akıl. Leğen. (Havsal-Havuz kenarında suyun döküldüğü yer: 134: Saliha-Gümüş. Bâtın… Dıms-Duvar temeli: 134: Desis-Gizlenmiş, gizli): 809: TABUT-Sandık. Fizikte “Kara kutu” denilen. Ölümün taşınmak üzere konduğu sandık. Karargah, perviz. Berzah.

*

ESİR: Madde unsurlarının kendisinden yapıldığı lâtif ilk madde. 4 unsurdan Ateş, onun temsilcisi. ESİR mertebesi, Kamer menzillerinden KALB’le ilgili… Ateş, toprak, hava, su; Sıcaklık-iklim, bu dört unsurun terkibinden yapılmış Kâinatta, tabiatını Burç ve yıldızlarla birlikte bu unsurlarda ifâde ederken, “Sıcak, soğuk, kuru, nemli”nin birbiriyle ilgilerinde bildirmekte… Tabiatın “huy ve karakter” anlamı da, bir “içyüz, öz” ifâdesi; daha önce sıcaklık için söylediğimiz üzere, bahsin bir MAVERA-ÜT Tabia’ (Metafizik) tarafı var… AYN harfi, Allah’ın “Bâtın-Zuhrunun şiddetinden gaib” ismine ve “Küllî tabiat” mertebesine işaret eder; Kamer menzillerinden “Ikd-ı Süreyya” denilen “Süreyya Gerdanlığı”nda inci dizili İP, (Akl ve ölüm) mânâlarıyla bu hususu ihtiva ediyor… Almanca GEST, “kol hareketi” demek; kelimenin “ruh, ruhî, neftse dişi ruh, psikoloji” anlamlarına gelmesi, kolun hareketinden kasdın “kuşatan” olduğunu, Allah’ın fiil isimleriyle ilgisini gösteriyor… Almanca kelimelerle devam edelim… GESTEİN: Kütle. Sahre, sahra. Taş bilimi. Eşik. YARIK. (Sahra-Çöl, kır, ova. Yazı, şekil. Kızıl dişi eşek. Uzun zamanlar. Dil, lisân: 300: Şın harfinin ebcedi. Allah’ın muktedir ismine, Sabit yıldızlar mertebesine, Kamer menzillerinden “Cebhet-ül Esed-Aslan Yüzü”ne işaret eder… Kafsal-Aslan: 300: Fikir-Dışta bırakma düzeni olarak, diyalektik, şekil ve formdur… Eşya ve hâdiseler karşısında ruhun “nasıl” tavrına karşı, akıl “niçin”lerle yaklaşır ve fikir meydana gelir; fikrin içine işlemiş işletici sıfat, ruhun merkezî fakültesi ahlâktır ki, kendisinden meydana geldiği fikri, ileriye doğru zuhur ettirir!)… GESTALD: Şekil, biçim. Boy, kamed, endam. Hâl, durum, vaziyet. Şartlar. Şahıs. Şahsiyet bulma. Karakter, seciye. Sima, çehre, yüz, veche. Kılık kıyafet. (Şekil: İnsan tabiatına, tab’ına uygun olan, hevasına uygun olan şey. Tarz. Biçim. Çehre. Suret. Benzerlik. Bir şeyin, gerek hissedilen ve gerekse mevhum sureti. Hudut ve mahdut belirten şey)… DİGESTİV: Sindirim. Pozitif form, müsbet tabiat… İngilizce, DİGEST: Sindirmek. Hazmetmek. Havsala. Kafada şekillendirmek. Kavramak. “Isırmak, tutmak, Tag, kanal, taşkın, keleb, basar, kalb, kalb gözü”… KALB Gözü: Isıran, tutan, öncü.

*

SİYAH: Kara. Suyun akması. Kara tenli, esmer. (Semra: Esmer. Meyveli, yemişli. Sinici su. Netice Gece anlatılan hikâye… İngilizce, Cynic: Sinik. Sinmiş. Felsefede, “Cynicizm-Kelbiyyun” mezhebi… Tasavvufta, “Melâmilik”tir ki, MALİK ve ŞEHÎD sıfatlarıyla birlikte, eşya ve hâdisenin tasarrufunu Allah’ta görmeden gelen bir teslimiyetle tasarrufta bulunmayan, bunu ona bırakan –vehbî– bir hâl; bu hâl, zannedildiği gibi “ne oluyorsa oluyor” cinsinden bir kalenderlik meşrebi değil, bu nisbette bir duruş çetinliği, “rıza” olarak en yüksek mertebedir!)… KARA: Sırt… ASLAN Burcu’nun, yıldızı Güneş, vücutta tesir yerinin “Kalb ve Sırt”, Simya’da “Sindirim” safhası olduğunu hatırlayınız!

*

SÜVEYDA-ÜL Kalb: Kalbin ortasında varlığı kabul edilen siyah nokta. Sevda-ül Kalb de denir. Basiret öncülüğü ile gidişten sezilmesi gereken “gizli günah” anlamını da içine alır. Bedenin, cismanî ve ruhî sevdalarını, bu hususta mahallini belirtir; basiret mahallini… Arzu, şevk, şehvet, meyil; bir hizada kelimeler… SEVDA: Aşk. Hırs. Tama. Heves. İstek. Siyah. Sır… SUADÎ: Topalak otu. KUST otu. Arab şâirlerinin mecazî, aşık için kullandıkları isim… SUADA’: Sıkıntıdan dolayı uzun uzadıya solumak. Ev ortası. Merkez… KEŞF: 400: TE harfinin ebcedi. Allah’ın “Kâbid-Sıkıcı, kısıcı” ismine, ESİR mertebesine ve Kamer menzillerinden KALB’e işaret eder.

*

KANNUR-Başı büyük kişi. Üstadım’ın Bahriye Mektebi’ndeki lâkabı, “Koca kafa”. (Kannur: Kan-Nur): 355: SERNÂME-Takdim. Önsöz… KAPTAN Gusto Müslüman: 485: EBU Bekir Muhammed bin Ali. (Muhyiddin-i Arabî)… FETTE-Hüküm: 485: KAPTAN Mirzabeyoğlu… MUHYİDDİN-İ Arabî Hazretleri, Muhammedî Hatm-ı Velâyeti, Mehdî’nin tamamlayacağını söyler: O, Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin “tasavvufun en çetin meselesi” dediği VAHDET-İ Vücud nazariyesini sistemleştiren en büyük. Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin, “gelip geçmiş bütün fazılların üstünde” buyurduğu, eserde derinleşmiş veli… AHMED-İ Farukî. (İmâm-ı Rabbanî): 450: ABDÜLHAKÎM. (En büyük ebcedle)… 2. binin yenileyicisi, MEKTUBAT isimli eserin sahibi, VAHDET-İ Vücud nazariyesini sistemleştiren, Sahabîlerden sonra ümmetin en büyük ferdi ve eseri de Allah Resûlü’nün kitabından sonra en büyük olan: Keşifte Hazret-i Ali’nin, “Kelâm ilminde müctehidsiniz!” buyurduğu ve kendisine niçin bu kadar çok yazdığını soranlara, “Ahir zamanda gelecek olan Mehdî’nin, bütün yazdıklarını doğrulayacağını” buyurduğu… MUALLAK-Askıda. Muamma. (Muallâk: Mualla-Kaf… Muallâ: Âlâ. Yüksek, yüce… Rüyâda gelen mânâ: “Anahtar K hece”… Kaf harfi, mertebesi Allah’ın “Kün-OL” emrinin tecelli ettiği Arş… KÜN’de, Kaf-Nun arasında tecelli eden gizli Vav’da, Allah Sevgilisi; ve saçaklarında pay sahibi veli ve büyük veli mizaçlar… Muallak, “ne olduğu belirsiz” değil, bir sır!): 240: KKM-Kaptan Kusto Müslüman’ın baş harfleriyle kısaltılmışı… Muhyiddin-i Arabî Hazretleri’nin doğduğu ve yetiştiği memleket Endülüs-İspanya hatırasıyla, İspanyolca bir kelime, SİNGLE-Baş harfleriyle kısaltma: 151: MEHDÎ Muhammed… İspanyolca, SİNGLO-Asır, yüzyıl: 176: GONG… YEVMİYE: İstikbâl İslâmındır isimli eserim için verilen TAKDİM yazısı için, “Önce gongu çalacaksın, herkes dönüp bakacak!”… VAHDET-İ Vücud ve VAHDET-İ Şühud’un, zirve ifâdesiyle, NOKTA: 166: RAHMAN Sûresi, 19 ve 20. âyetleri toplamı… Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinden, hakkımda rüyâda gelen mânâ: “Bit ve Pire hakkında İLK defa yazan odur!”… Bit: Sıfır. Zirve… HAVTA’-Delik: 77: MELEZ-İki ayrı cinsten doğma. Aydınlıkla karanlık arası… CEVN-Beyaz. Kara: 59: MEHDÎ… İngilizce ARMPİT-Koltuk: 722: ABDÜLHAKÎM Koltuğu… ARMA-Alaca yılan: 312: MİRZABEYOĞLU… BİT: ZİRVE!

*

Kürtçe, İSOTE Tuj-Acı biber: 500: SE harfinin ebcedi… KAZEZ-Pire: 1500: SALİH İzzet Mirzabeyoğlu… TEKMİL-Kemâle erdirme. Bitirme. Tamam. Tam. (Tekmil: Tek-Mil… İğne gibi ince ve uzun âlet. Göze sürme çekecek âlet. Sivri dağ tepesi, dağın zirvesi. Bir çarkın üzerinde döndüğü mihver, eksen. Selin bıraktığı en münbit toprak. Bir kilometreden fazla mesafe, menzil… MİL-i Bahri-İngiliz deniz mili: 300: Fikr… Metre olarak İngiliz deniz mili: 1852: İstıksar-Kısma. Kaâbid. Bir şeyin kısaltılmasını isteme. Single, baş harfleriyle kısaltma. “KKM”… Ebcedi 400 olan Te harfi, Allah’ın “Kaabid-Sıkıcı, kısıcı” ismine ve Esir mertebesine işaret eder… Mil-i Berri-Kara mili: 292: Miralay-Albay… Yevmiye: Benim işimi halletmek üzere, “bir Albay Sabri vardı, aşkımın hedefi!”… Basar-Görme duygusu. Kalble hissetme. Kalb gözü. Fikir. Allah’ın görme sıfatı: 292: Sabr… Üstadım’dan: “Sende kim oluyorsun / Asıl sabreden Allah!”… Kara milinin metresi: 1609: Ta’lik-Muallak kalmak. Askıya asmak. Asmak. Tehir-i takdim, geciktirmek. Bağlanmak. Tefsir. “Sonra serdedilen hakikatler, en başta bulunandı”… Huc-Horoz ibiği. Koç: 609: Hab-Uyku. Rüya): 500: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu… MSM: 170: İSHAK-Kendisinde “Hakikî Hikmet” tecelli eden Peygamber… FEDEVKES-Aslan. Esed. (Aslan Burcu, Güneş, Simya safhasında sindirim… Nar-ı Beyza-Fizikte 1800 derece kadar olan hararette erimeyen cismin sıcaklık hâli demektir. Derece şudur, budur, önemli olan mânâ: Sıcaklığın bir derecesinden sonra, sıcaklık veren cisim, sıcaklığı neşretmediği gibi, soğuk ateş şeklinde çevrenin sıcaklığını da emmeye başlıyor ve su gibi şeylerin donmasına da sebeb oluyor: 1065: Necib-Üstadım, “Nar-ı Beyza hâlinde yanma” teşbihini, fikir çilesi hâline kullanır… Su: 66: Hilâl-Yeni ay, Kamer menzillerinden “Seretan-Yengeç”… Isı kaybı-Entropi hususunda, Güneşteki kara bölgeler… Allah Sevgilisi’nin isimlerinden Şems-i Bâtın, Küllî Ruh’un isimlerinden olmakla, “İnsanî Hakikat”in meçhullüğünü bağrında barındıran; tasavvufta Allah Sevgilisi’nin AY’a teşbih edilmesini hatırla… “Hiçbir şey, kendi kendine yoktan var olmaz, vardan da yok olmaz”; termodinamiğin ısı bahsinde çıkmaza giren bu aslında umumî varlık prensibi, “kayıb-gayb” nitelemesine sokulan idrak lerinde de, o karanlığın ne olduğunun hakikatini tesbit şartını yükleyen bir mevzu olarak aynen geçerlidir. Yâni prensib, niteleme farkıyla tam doğru, yahud çöken… fizik bahsinde söylediklerimizin değeri nedir, ayrı mesele; ama biz burada bir muhakeme tarzı sunuyoruz ki, o çok doğru… Asıl olan, bütün ilimler için geçerli “kablî-tecrübe öncesi bedahet olarak kabul edilen peşin hakikatler”in, bağlanacağı kutubları söyleyebilmek, “Mutlak Fikrin Gerekliliği” idrakıdır; İslâma muhatab anlayıştır… “Kayıb olanı-gayb olanı bile, bu niteliği ile nereye bağlıyorsun?”… Şems-i Bâtın: Ş.B… Şın ve Be harflerinin toplamı: 302: Derviş Muhammed. “Noktasız harflerle”… Kaptan Kusto Müslüman. “Noktalı harfler”: 302: Mirzabeyoğlu!): 170: KAMLE-Bit. Kehle. Zirve. Nokta… LAKM-Çabuk çabuk yemek, çene, akil. Yumak: 170: AMS-Eskiyip mahv olmak. Atles. Bilirken bilmezlikten gelme. Zımnında tutma. Dolayısiyle anlatma. (Ams: 101: Gusto)

*

BAGAL-Koltuk. Abdülhakîm Koltuğu: 1032: BEL-Göğüs ile karının arası. Yüksek dağın İKİ ZİRVESİ arasındaki kavisli kısmı veya alçakça olan geçit ve boğazı. (Abdülhakîm Koltuğu, iki zirve –Vahdet-i Vücud ve Vahdet-i Şuhud– arasındaki kavisli yer)… BEL-Ökçe. Topuk. Bir şeyin hemen sonrası. İstikbâl. Bir şeyin gerisinde olan mekân ve zaman: 32: SALİSE-Üçüncü… BÂL-Kalb, gönül: 33: BAL-Kanat. Kol, pazu. Cenah. Üst, yukarı. Boybos, endam… BA’L-güneş: 102: BEL’-Yutma Emme. Belirsiz etme. Ortadan kaldırma. Sindirme.

 
MERKEZÎ SİNİR SİSTEMİ

 
LEVHA: 13 Aralık 1989… “Murd’un Yükselişi” diye bir karikatür bandı… Üç-beş karelik hikâye edişten sonra, sonda bir imza: MURD… Kahramanın bizzat çizer olduğunu görünce şaşırıyorum!..

*

MURD-Mersin ağacı: 250: MÜHEYH-Beyincik… MÜHRE-Omurga kemiği: 250: MÜDEVVİR-Döndüren, çeviren… MİR-Bey. Amir. Vâli. Kumandan: 250: TAMİR-Pire. Sıçrayan. Zirve… Bedende “Hayat ağacı” denilen 33 Omurdan oluşan Omurga kemiği. “Hayat sütunu, ömür sütunu”… ATAL: Vücudun tamamı. Ense. Bir kişinin güzelliği… Ense, çok az hareketli ve hareketsizlik –atalet– vasfıyla; bu malûm… OMURGA kemiği sistemin en üstünde, omur iliğin kendisi ile bağlantılı “beyincik” ve yine “hipotalamus-merkezî sinir sistemi” var; omur ilik, omurların birbirine bağlantılarından meydana gelen kanal içinden, “leğen” denilen “oturak kemiği”ne bağlı 9 hareketsiz Omurla, oraya ulaşan ilik; hani, boru içinde bir pelte… ATLAS denilen ve kafatasına bağlı omur kemiği, altındaki AKSİS denilen omurun bir özelliği diş şeklindeki çıkıntıyla ona bağlı; bu AKSİS, ATLAS kemiği ile kafanın öne arkaya, sağa sola dönmesini sağlıyor… Herhâlde tamam: Omurların deliği içinden geçen sinirle ilgili ve omurların oluşturduğu kanal, omurilik ile birlikte omurlar, bütün bir sistem. Kaburga kemikleri sırt bölgesinden, eklem ve kaslarla ona bağlı… Kafatası ile beyin arasındaki “muhtar-öz erk, otonom” karıncıklar (boşluklar), İngilizce “serbelium-beyincik” ve “hipotalamus-merkezî sinir sistemi”ni çevreliyor… ERK-Kuvvet, kudret: 221: MÜSLÜMAN-İslâm, teslim, esir… Ebcedi 400 olan TE harfi, Allah’ın “Kâbid-Kısıcı, sıkıcı” ismine, Esir mertebesine ve Kamer menzillerinden “Kalbe” işaret der; Kalb, hem unsur, hem de bilgi olarak, esîr merkezi… Kalb ile beyin arasında böyle bir ilgi… ERK-Uykusuzluk: 301: RASİM-Resim yapan. Akarsu. Çizgi çizen. “Suret, fikir”… KEMER bölgesi ile ilgiye dikkat: Bedenin iç fonksiyonlarının çoğunun kontrolunu yapan “merkezî sinir sistemi”, şuur dışı hareketlere, meselâ besinlerin bağırsaklara iletilmesine sebeb olan sinir hücreleri ve “hipofiz-salgı bezleri”ni kontrol eder. ATLAS kemiği denilen omur ve omuriliğin “beyincik” ve “merkezî sinir sistemi” ile ilgisi, bize Burçlara hisselerini veren ATLAS tabakasını, bu boşluğu hatırlatıyor; KÜRSÎ altındaki sema tabakasını… İngilizce, “Serbelium-Beyincik”; okunuşu Serbelim… Belma: Boş… Belma: Bel-ma’… MA’: Su… Belma: Bel suyu. Boşluk… SERBELİM: Baş boşluk, boşluğun başı… BEYİNCİK ve HİPOTALAMUS (Merkezî sinir sistemi): Vücutta, her canlı şeyin kendisinden yaratıldığı SU ve sudan yaratılan –dört temel unsurun kendisinden yaratıldığı– ESİR maddesinin, yâni “ilk madde”nin temsilcileri… MÜRD-Ölmüş. Ölü. “Akl. Uyanık. Berzah. Ruh, can. Zehir”: 244: MÜRD-Delikanlılar, gençler.

*

NUHA’-Boyun kemiği içindeki murdar ilik. (Murdarlıktan kasıd, yenemez, akl’ın “yemek yeme” anlamından ve neticede “ölmüş” anlamından belli; bildiğimiz murdar, “yenir, yenilmez”in dışında, mânâ tersine dönerek, “murdar ilik”in madde ve mânâda kıymetine dönüyor!): 129: SALİH… LATİF-Cisimle alâkalı olmayan. Göze görünmeyen. Çok lütuf eden. Derin gizli. (BE harfi –ki altındaki nokta topyekün ilmin temsilcisi, tamamıdır–, Allah’ın Lâtif ismine, “Cinler-Gizlilikler” mertebesine ve Kamer menzillerinden “Mukaddem min ed-delâl”e işaret eder; öne alınmış delil, öne alınmış takdime… Allah’ın “Lâtif” ismi, Da’va Cetveli’nde LÂM harfiyle gösteriliyor… Lâm-Ebcedi: 30: Tag-Kemer. İcad… LÂM harfi, Kamer Menzillerinden “Avva-Bir yıldız kümesi”ne işaret eder): 129: ATAN-Kovası el ile çekilen kuyu. Gönül. Tilki eniği. Peçe, örtü, çocuk ve hayvan yavrusu. Kuyunun ve havuzun çevresinde deve ile su çekip durulacak yer. Su kenarı. Kokmak. Deriyi dibagat etmek, terbiye etmek, kullanılır hâle getirmek. Yosunlu taş. (Kamer menzillerinden Seratan’ı hatırlayınız; Allah’ın “Bedi’-Yaratıcı” ismi ve “İlk akıl” mertebesi ile ilgisini… Ve Ay’ın, yeni Hilâl hâlini!)

*

NUHA’-Murdar ilik: 721: MİRFA(T)- Bir olmak, birleşmek… NAHI’-Âlim. (Allah’ın 99 isminden biri, DAD harfiyle işaretlenen Âlim’dir): 721: MAGFİRET-Allah’ın kulun günahlarını affederek örtmesi… TAG-I Sagr- (Rüyâ’da gelen mânâ; yıldızımın ismi… TAG-I: Köpek, kurt, tilki. Ebu Hâlid, canavar. Düşünen kimse. Kalb gözü. Sezgi, basiret. İçgüdü. Zekâ. Koşan. İcâd. Kemer. Taşan. Mandal, tutan, ısıran… SAGR-Sahil şehri. Etrafı kale ile çevrili yer. Mağara. Ağız. Ön dişler, tutan ve ısıran dişler. Yaşlar, ömürler. Tarihler: OSMANLI… Sagir: Zelil… Zel harfi, Allah’ın “Müzill-Zelil edici” ismine, “Hayvanlar-Bedenler, canlılar” mertebesine ve Kamer menzillerinden “Derece almak, mübarek yıldızlar”a işaret eder. Ezel; evveli belli olmayan zaman, Zelil kökünden türeme… Üstadım: Seni aramam için, beni uzağa attın): 2720= 722: ABDÜLHAKÎM Koltuğu-(Hı harfi, Allah’ın “Hakîm” ismine, “Şekil, Suret” mertebesine ve Kamer menzillerinden “Sarfe”ye işaret eder!)

*

NAHA’-Boyun kemiğindeki beyaz iliğe kadar kesmek. Hâlas etmek. Uzaklık. (Zı Harfi, Allah’ın “Aziz” ismine, “Madenler” mertebesine işaret eder… Maden, “bir keyfiyetin bol olduğu yer” anlamına ve “damarda dolaşan” kan anlamına da gelir… ZI harfi, Kamer menzillerinden “Sa’du’z Zabih”e boğazlayan, kesen, kurban kesene de): 720: FEHM-Ulu kişi-Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin Şeyhi.

*

NÜHA-Yüksek olmak. Miktar. Bir kimse hakkında olan yasak ve men: 65: NECİB… SE-Üç: 65: DİNYA-Emmi oğlu, amca oğlu. “Veli”… DAYYAN-Herkesin ve hakkını en iyi bilen ve veren. Kahhar. Hasib. Hâkim. Kadir. Râî: 65: ESED-Aslan. Şîr. “Süt. İlim. İdrak”… NECİB “Üçışık”: ABDÜLHAKÎM Arvasî Üçışık…  NÜHÂ-Akıl. Us. (Üstadım’dan: Akıl sormaya mecbur / Gökleri kalbur kalbur / Eliyorum!):  65: SÜDA-Bir şeyi kendi kolayına bırakmak. (Hassan bin Salih bin Hayran; künyesi Ebu Ali olan bir veli… Sözü: Bir şeye dayanan insanın aklı uyur. Uyanık olan, eşya ve hâdiseler arasında muallakta, hiçbir şeye alâka göstermez… Muallak-Askıda. “Dır, tır”lara hapsolmamış. Neticeleri kendine bağlayan sırrîlikte mahfuz: 240: KKM… Mallak: Mualla-K… Muallâ: Yüce, âli. Rütbe ve makamı yüksek… Kaf harfi, Allah’ın “Muhit” ismine, Arş mertebesine ve “Zira’-Ekin ekme”ye işaret eder… EKTİK ektik yetişecek / Bütün yollar bitişecek - “Üstadım’dan”: 903: KAABİD-Kısıcı, sıkıcı anlamında Allah’ın 99 güzel isminden biri; Mertebesi Esir, Kamer menzillerinden “Kalb”le ilgili TE harfi ile gösterilen… Küna’dan Kün’e, sonsuzluk; muallak, burada “neticesi alınamamış iş” anlamını, “ezelî ve ebedî olduğu için” anlamındaki sırrîliğe bırakıyor… Kur’ân-ı Kerim: 621: Tevriye-Bir kelimenin en uzak mânasını- da kullanmak… Müs’tesil-Kökünden koparmak: 621: Vesika… Kerrat-Kerreler. Tekrarlar: 621: Tenasof-Yarı yarıya bölmek… Aynı ebcedle: Hassan bin Salih bin Hayran)

*

NÜHAA’-Tükürmek. (Tüfl-Tükürük. Köpük. Köpek: 510: Sünnet-Kemer bölgesi. Atın ayakları arasındaki kıllar. Yol sırrı, yolculuk meyveleri… Şakîk-İkiye bölünmüş bir şeyin yarısı. Öz kardeş: 510: Mehdî Salih Mirzabeyoğlu): 726: HULÂSA-Bir şeyin, bir bahsin özü… ŞECERE-İ Tuba-Saadet ağacı, saadet soyu, saadet nesli, saadet nisbeti. Kökü göklerde ve dalları yerde, Cennet ağacı: 510: KESSARE-Çoğaltan. Arttıran… ÇENEB-Sünnet: 510: NECB-Odun yontmak. (Cezl: Tomruk odun. Güzel ve kusursuz ifâde)… TAHT ÇANE-Alt çene. (İngilizce, Dog-Köpek, tilki, kurt. Çengel. Mandal: 30: Tag-Geçit, kemer, köpek… Mandal-Tutan. Kıstıran: 126: Salih… İngilizce, Mandible-Alt çene: 142: Men Ene?-“Ben Kimim?”… Kablî-İlke ve önceliğe âit. Öncü. İstkbâl. Doğrulanacak olan: 142: Musîb-İsabetli, yanılmayan, doğru. Allah sevgilisi’nin isimlerinden biri… Abdullah-Allah’ın kulu. Üstadım’ın “Allah Kulundan Dinlediklerim” isimli eseri hatırlanmalı: 142: Mehdî. “Büyük ebcedle”… TAHT-Kürsî: 400: Te harfinin ebcedi. Bu harf, Kamer menzillerinden “Kalb” ile ilgilidir… Çane-Çene: 59: Mehdî): 459: TEMHİD-Mukaddeme yapma. Taha, Döşeme, yayma, düzeltme. Serd etme, arz etme.

*

ASGARAN: Kalb ile dil… Dil: Lisân. Gönül… Alt çenede bulunan dil, tadma, Gusto, yemede bütün kontrol ve vazife verici, dokuma duyusu istidadında, beyinden mideye ilgili ve nihayet kalb ve beyin merkezinden fikir ve duyguya tercüman konuşma uzvu… Lisân, gönlün, gönül sırrın, sır ruhun, ruh ise “insanî hakikat”in aynası; kelâm, bütün bu mertebelerden sonra dil uzvuna gelirken, beden sırrının giriftliğini de ifâde etmiş oluyor.

*

 “Aslı İslâm olan Kâinat…”; Kâinat’ın unsurlarından mürekkeb bedenimizde, gayri iradi faaliyet temelinde iradî faaliyet, iradî faaliyet kıymetinde olmadıkça bizi kurtarmaz beden ve ruhî faaliyet esasını hissettirebildiğimi sanıyorum!

*

DİK: Yukarı, yükseliş… DİK: Darlık. Keduret. Kamer menzillerinden “Kalb”. İstikbal… DÎK: Horoz. “Hâlid bin Velid ve oğlu Süleyman Hazretlerinin lâkabı”… DİK-ÜL ELFAZ-Çatal ibikli, iki ibikli horoz: 1953: MÜSTENTİC-Netice çıkarma.


Baran Dergisi 365. Sayı


 



 

{ "vars": { "account": "UA-216063560-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }