Ölüm Odası B Yedi

Ölüm Odası B/Yedi: Piregen (Ebu Süleyman lûgatı) - 189

Abone Ol

YEVMİYE: Üstadım’ın yanında, Ankara’dan bir konferans dönüşü, uçakta bir adam oturuyor… RUS Konsolosluğu’nda görevli bir casus, para teklif eder… Uçakta veya BÜYÜK DOĞU’ya gelerek, evine kasalarla viski getirmeyi de teklif eden bir geri zekâlı… İşin gerisini, ÜSTADIM’ın 1982’de “Erkekçe” dergisine tesbit ettirdiğinden vereyim: Bir gün bana burada –Büyük Doğu’da–, yâni İstanbul’da bir Sefaret mensubu, Nazım için, “bizim için orjinal olan o değildir, onun yolunun orijinalleri bizde var. Bize senin gibi adam lâzım!” demiştir… Hadi ismini vereyim bu ajanın: MİHAİLOF’tu… KÜLHANBEY Lûgatı yazardı burada; böyle bir eserin de sahibidir. Şimdi sağ mıdır bilmem!... (Hâdiseyi bana naklettiğinde hiçbir şey anlamamıştım!)

*

RUS: 260: MEZBURE-İsmi yukarıda geçen. Taş ile örülmüş kuyu. (Bi’r-Kuyu. Berzah: 200: Birr-Vavî. Tilki. Gönül. Takva. Işık… Rusg: Bilek… Bâtınını selâmlayarak halihazıra eklediğim!)… MİRÎ-Devlete âit: 260: MUSANNİF-Sınıflandıran. Kitab tertib eden, tasnif eden. (Külhanbeyi Lûgatı)… MAKNA’-Şâhid. Kanaat edip razı olacak yer: 260: DERUN-Kalb. İç taraf… MENKA-Su toplanan çukur. (Vakt-Yağmur suyu toplanan çukur: 506: Nakşbend): 260: KEMER-Bel-Ökçe. Ayak tabanı. (Ahmas-ül Kadem-Beşte birler: 846: Müehhir-Sonraya bırakan. Tehir-i takdim olan… Ahmas: İnce, dakik… Kadem: Ayak. Adım. Metrenin üçte biri. Oniki parmak uzunluğu. Uğur… Balık Burcu, türü Birleşik, yıldızı Müşteri, vücutta tesir yeri Ayaklar, Simya’da Yansıtma safhası)… MUTAHERE-Temizleme. “Vavî”: 260: MÜRAVEHA-Çeşitli nesnelerin kâh birini, kâh diğerini işlemek. (Bir mevzu işlerken gerekliyi ele alan tâbiî durum!)… TAŞ ile “örülmüş” kuyu, sarmaşık, nur bat; hadd-i zâtınca kendisine dahil olanın içinde kalan kuyu. Silâm, “taş, su, hamdetmek”… MERMER: Sert taş. İkideniz. Felyesofî… KİM-Kore dilinde, altun: 70: ARZ-Takdim etmek. (KKM)… ARZÎ-Takdim olunan: 1080: BD-İBDA… Hakas Lûgatı’nda, KİM: Eksiklik, zelillik, ziyan… Simya’nın, değersiz madenlerden en değerliye, yâni “Altun” elde etme çabası olduğu malûm… EBU FADL: Kırmızı altun. Sabir de, altun’un bir ismidir… Hakasça, KİME-Gemi, tekne, sandal. “Nefs-Tezkiye ve tekâmül için yaratılan”: 85: MİLÂD-Doğum tarihi. (Yevmiye: Üstadım aramızdaki benzerliklerden dem vururken doğum tarihimi soruyor, söylüyorum ve “benim asıl doğum tarihim bugün efendim!” diyorum… TAKDİM yazımı ve Yıldızım Tag-ı Sagir’e büyü yapılması ile ilgili rüyamı hatırlayınız!)… “Kelimenin üstünde, cümlelerin altında / Benim büyük meselem!”… VUSTA-Kusto. Orta. Ortası. Beş parmaktan orta parmak. (İngilizce, Finger-Parmak. Çene. Mandal, tutan, köpek, tag: 361: Kurune-Nefs): 85: KÜNYE-Bir kimsenin nereden ve kimlerden olduğunu bildiren hüviyeti yazılı kağıt. KKM… MÜVELLİDE-Husule getiren. Doğurtan ebe: 85: MEHDÎ Salih Mirzabeyoğlu. (1085)

*

MİHAİLOF-(Mihâl: Kuvvet. Azab. Ukubat, ceze… Mihail: Bir Peygamber ismi, Mişail diye de bahsedilen… Keşkeşe, “Şın harfini kef gibi okumak. Yılan ötüşü”… Mikail Aleyhisselâm: Rızık Arşı’nın taşıyıcısı olan, 4 büyük melekten birinin ismi!): 772: MÜSTA’BİR-Rüya tâbir ettiren… İŞTİMAL-Şâmil olmak. İhata etmek. İçine almak, kaplamak: 772: MÜSTA’RİB-Araplaşmış… SENAKÂR-Medheden: 772: “Ayakta duruşuma hayret ediyorum!” (Üstadım, “senin güzel bir sözün vardı!” dedikten sonra, hayrete dair sözümü tekrarlardı…  Sonunda Yevmiye bahsi oldu: Bir söz fetheder beni!)…  TELEKRAM: 772: İS’AR-Sürçtürmek, ayak kaydırmak. Zemmetmek, kötü etmek. Ayağını kaydırıp yere yıkma. (Fizikî tesiri bütün bedene, yahud bölge bölge)… İSTİ’MAR-İstimlâk etmek. Sömürgeleştirmek: 772: BÜTŞİKEN-Put kıran. (Ben!)… İZZET Mirzabeyoğlu: 1778: MİHAİLOF… MİBZELE-Her gün giyilen kaftan. (Ehadiyet: Allah’ın herşeyde kendine mahsus birlik tecellisi… Melekut: Allah’ın mutlak müessirliği. Herşeyin kendi mertebesinde, o mertebeye münasib ruhu, canı, hakikati. Bir şeyin içyüzü. Ruhlar âlemi. Hükümdarlık. Saltanat… “Lâ havle” sırrı): 778: SALA-HAN-Meydan okuyan kimse… TELEGRAMMA-Rusça’da “Telgraf” demek. (Telgraf: 732: Abdülhakîm Koltuğu… Rusça, TİL-Gramota: Belge dili. Delil dili. İcazet dili… Üstadım’ın: Ruhum kelle şekeri, vehimlerse karınca; / Kömürden kara rengim, onlar beni sarınca!): 812: ZÂBİT-Askere kumanda eden rütbeli asker. Kuvvetli, yavuz. Zabteden. Subay. Tuttuğunu koparan… HAMSE-İ AL-İ ABA-Aba altında beşli. (Allah Sevgilisi ve ehl-i beyti): 812: ŞAH-I NAKŞİBEND.

*

SOVYETLER Birliği’nin, Mihail Gorbaçof’un Devlet Başkanlığı döneminde, 1989-1990 yılında dağılması ve OSMANLI’da “Akıncılar”ı ilk teşkilatlandıran Akıncı Reisi MİHAL Gazi Hazretleri hatırlanmalıdır!

*

KÜLHANBEYİ-Külhan beky. Ser-seri; bu tâbire işsiz güçsüz, boş gezen düşkün, serdengeçti, kabadayı, akıncı, “deliler taburu” gibi yırtıcı asker kanadı girer. Hepsi, kendi topluluklarına mahsus oluşan bir dille konuşurlar. Fikir ve ilimde ıstılah, onlarda argo ve argovarî. Mihailof’un hazırlamakta olduğu Külhanbeyi Lûgatı’nda, hangi tarih dönemini başlangıç aldığını bilmiyoruz. Bize gelince, hep “Kelimenin altında / Cümlelerin üstünde / Benim büyük meselem” hesabı. “Beyi: Beky… Bek’: Birbiri ardınca şiddetle vurmak. Darb. Darib, karanlık, ağaçlı yer, sütünü sağan kimseye vuran dişi deve, bedene. Tabiat… Salt: Vurmak. Törpü. Bileme taşı… Hakas Lûgatı’nda, Egen-Törpü: 76: Moğol… Hakas Lûgatı’nda, Piregen-Miregen. İsabetli. Becerikli. Usta. Akıllı… Piregen: Pir-Egen… Pire-Gen: Zirve geni… Pir: Bir… Pirge: Birlikte, beraber… Rusça’da Mir: Dünya, cihan… Mir-Gen: Cihan geni, özü… MİR: 240: KKM… İngilizce, Lam: Dövmek, vurmak… Hollanda Lûgatı’nda, Lâm: Kuzu. Oğlak… Oğlak-Cedî, yeni-Burcu, unsuru Toprak, tabiatı Kuru ve Soğuk, türü hareketli, yıldızı Zuhal, simya safhasında Mayalandırma… Hollanda Lûgatı’nda, Lâm: Halsiz, bitkin, felçli. Atıl… Atal: Atıl. Ense. Bütün vücud. Bir kişinin güzelliği. Sükun. “Ruh”. Hareketsizlik içinde hareket. Süre… Külhan: 701: Osmanlı… Üstadım’dan: Yaklaştım hamamda külhan yerine; / Yaklaştıkça daha sıcak bölmeler… / Saplandı mı akıl bir kez derine, / Her ân dirilmeler, her ân ölmeler!): 733= 1732: ABDÜLHAKÎM KOLTUĞU… CEZEL-Şâd olmak. (Cezl: Kalın odun. Tomruk. Sağlam. Metin. Güzel ve muhkem fikir. Kâmil, dirayetli, akıllı ve olgun adam): 733: MEHDÎ Salih İzzet Erdiş.

*

MİRGEN-Usta. Becerikli. Devlet ve saadet geni: 321: KURTUBÎ-Halid bin Velid Hazretlerinin bir kılıcının ismi. (Ebu Süleyman: Halid bin Velid ve oğlu Hazret-i Süleyman’ın “Horoz-Kabadayı-Dil sahibi” namı… Ebu Hâlid: Canavar. Kurt. Köpek. Tay, taşkın, vurmak)… MUHTERİ’-Misli görülmedik birşey yapan. Mübdi’. İcâd eden: 311: İŞHÂD-Şehid olma. Şahid gösterme. Delil getirme. (Gramota: Belge, delil. Diploma. İcâz… Bizzat Telegram yeter!)… AHŞA’-Bağırsaklar, ciğer gibi organlar. Mahaller, bölgeler, cihetler. (Bel: Kemer bölgesi. Bedenin ortası. İki dağ arasındaki çukur, kavis. “Vahdet-i Vücud ve Vahdet-i Şühud arasında Abdülhakîm Koltuğu”… Mirgen: 1290= 291: Kürsî): 311: HUŞ: Akıl, fikir, zekâ. Ruh, can, ölüm; zehir… PİRE-GEN-Mirgen: 294= 15: BD-İBDA.

*

LOGOS: Kâinat. Dil. Kalb. Lügat… Hakas Lûgatı’nda, EŞTEK-Eşek. (Ahkab: Uzun zamanlar… Ahkab: Dil, lisân): 722: ABDÜLHAKÎM Koltuğu… JELUDOK-Rusça, “Mide” demek. “Kemer, bel, bâtın”. (Jelu: Pelteleşmek. Şekil almak, biçim almak. Anlaşılır olmak… İngilizce, Gel ve Jelly kelimeleri aynı mânâda… Hakasça, Dok: Havuz. Gemi yapımı yeri, yâni tersane havuzu… İngilizce Dog: Köpek… Lâtince ve İtalyanca, Dog: Zeki. Lider): 154: ZAMOK-Rusça, “kilit-kilitlemek”… KİLİT, bir şeyin suret bulmasında teşekkül eden haddir; bu anlamda, hiçbir şeyin sonuna kadar mücerredinin halledilemeyeceği hakikati çerçevesinde, teşekkül eden “bulamamacasına arama” sırrı olarak “hayret”e mevzu “hayat süren-süren hayat”tır… YEVMİYE: “Ne kadar büyük esrar… Bir şeyi kuşatıyorsun, hemen orda başka bir şey teşekkül ediyor, sonra ondan geçiyorsun, orda teşekkül ediyor, takılıyorsun filân… Anlıyorsun değil mi? Allah’ın esrarı!”… ZAMOK-Rusça, “şato, saray, malikâne”. (Üstadım’dan: Yıkılan sarayımdan tek bir nakış kalmadı, / Dışa mıhlandı gözler, içe bakış kalmadı!): 154: MEHDÎ MUHAMMED-(Asgaran: Kalb ve Dil… Bina: Yapı, yapma, kurma. Gören, göz. “Müteaddî, tekrarlı, lâzım, meçhul, muvakkat vaat” gibi fiillerin aslını mevzu eden ilim)… KÜLHANBEYİ LUGÂTI: 2163: ABDÜLHAKÎM KOLTUĞU LÛGATI… FURKAN Suresi, 19-20. âyetlerin toplamı: 3165: KELİMULLAH-Allah’ın hitab eylediği zât. (Musa Aleyhisselâm'ın sıfatı)… SAYDANÎ-Tilki. Mülk. “Malik. Şehîd”: 165: İN’İDAM-İdama gitme. Mahv olma, yok olma. “Heba olma”… Üstadım’dan: “Vazgeç şüpheci akıl şu sefil acabadan, / Cabadan geldin, bâri gitme cabadan!”… MÜFEHHİM-Anlatan, idrak ettiren: 165: NI’ME-Mal, meyil. Sanat. (Edebiyyat, “ilm-i edeb’in bütün yönleri” anlamıyla, sadece güzel sanatları değil, bütün sözlü ilimleri ihata eder!)

*

EBU SÜLEYMAN LÛGATI: 1630: İŞRİN-Yirmi. Kef harfinin ebcedi. “Esir mertebesi, kalb menzili”… HULL-Dost: 630: MUKTEFA-İzinden gidilmiş, örnek alınmış… MUNTAKİM-Allah’ın “intikam alıcı” anlamında 99 güzel isminden biri. (Zıddını tasviye ve nefy, seçme ve ayıklamadır da; intika’dır): 630: TENSİF-İkiye bölme. (İmam-ı Rabbanî Hazretleri’nin ifadesiyle; Allah için aşk ve Allah için buğz etmek!”… Bu, nefsimizin Hak yolda kutublarıdır!)… KAFTAN: 631: MÜSTE’NİF-Yeniden başlayan… HÂL-Dayı. Dayılık, efelik. Hususen yüzde ve vücutta görünen ben, siyah benek: 631: NEFFAS-Sihir yapan, büyücü. Enfüsî, derunî, içyüze âit. Bedenî… RUKYE-HÂN-Efsuncu. Sihr baz, sihri tekrarlayan. Neffas: 972: MÜSTETBİ’-Kendisine tâbi olunmasını isteyen. (Yevmiye: 10 sene önce gelseydin herşey başka olurdu, benim daha dinç olduğum bir zamanda!)… Bİ’SET-Gönderilme. İnsanları hak ve doğru yola sevk için gönderilen. (He harfi ki, en büyük ebcedi “Fikir Kahramanı”na tevafuk eder; Allah’ın “Bais-Elçi gönderen” ismi, “Levh-i Mahfuz” mertebesi ve Kamer menzillerinden “Butayn-İki vücud”a işaret eder!): 972: İSTİHBAS-Bir şeyin doğruluğunu anlayabilmek için, iyice araştırıp tahkik eden… MÜSTA’TİB-Af taleb eden. (Kürsî mertebesi ve Kamer menzillerinden “Kalb” ile ilgili!): 972: İMTİSAL-Numune kabul etme. Uymak. Ayrılmamak üzere inkıyad, bağlanmak. Bir şeyin suretine girme… ZİRA’-Tohum ekme. El, kol uzunluğu, arşın. Kamer menzillerinden biri ki, KAF harfi, Allah’ın “Muhit-Kuşatan” ismi ve “Arş” mertebesi ile ilgili: 971: MEHDÎ Salih İzzet Mirzabeyoğlu.

*

PİRE-GEN-Mirgen nisbeti. Bir’e nisbet: 274: RÜYA-GEN… TARZ-GEN-Tarz nisbeti: 274: PEYDER-GEN-Doğru lûgat, kültür nisbeti… KAFA KAĞIDI-GEN-“Ben kimim?” nisbeti: 274: PİRE-GEN-Üstadım başta, zirvelere nisbet”… TARH-GEN-“Temel bırakmak, nefy, vazetmek, matematikî çıkarma” nisbeti: 274: AVRUPA-GEN-“Avrupa’ya nisbeti, karşı oluşu”… PİREGEN: 274: BERMAL-Zirve, dağ tepesi… SEYFULLAH-GEN-“Allah’ın kılıcı, bir nâmı da Ebu Süleyman olan Halid bin Velidin ünvanı” nisbeti: 274: İHTİRA’-Evvelce bilinmeyen bir şeyi keşfetme. İcâd, tag, öncü. Hiç kimse tarafından kullanılmamış tâbirler ve mazmunlar kullanma. İbda… KİNCER-Büyük fil. (Zel harfi, Allah’ın “Müzil” ismi, hayvanlar mertebesi ve Kamer menzillerinden “Sa’du’l Suud-Derece almak, mübarek, mübarek yıldızlar”ı işaret eder… insanda hayvan, insiyaklardır ve kemer bölgesi merkez; nefsin ruhanî yönünün bedene tam hakimiyeti ve “can ayanı” İdris Aleyhisselâm’da tecelli eden “Kuddusî” hikmettir… Kuddise: Mübarek, kudsî ve mukaddes olsun anlamında… Tarihte Kartacalılar, filleri ordunun önünde “psikolojik perde” olarak kullananlar… Kartaca: 706: Aktör… Batılı bir tarihçi, Romalılar tarafından ortadan kaldırılan Kartaca için: “Onları, bir milleti milleti millet yapan herşeyleri vardı. Fedâkardılar, çalışkandılar, çok cesurdular; ama birşeyleri eksikti, şairleri yoktu!”… Zürkat-Mavi, mavimtırak: 707: Fikir Kahramanı-Şiir idrakı olan): 273: SİPAHDAR-Baş Kumandan… SECİR-Dost: 273: HÜKÜMDAR-Hüküm koyan, hüküm sahibi. (Rüyâda gelen mânâ): “Salih Mirzabeyoğlu hükümdardır!” diye yazan-Necib Fazıl)

 
HAKÎM
(MAVİ IŞIK)

 
LEVHA: 18 Ekim 2004… Bir oda, bir salon… İçinde matematik dersi gören birileri var. Ben dersle alâkasızım ama, imtihan sıkıntısı içindeyim. Sonra evde Babam, bununla ilgili birşeyler söylüyor. Aynı sıkıntı içinde dışarda bir yerdeyim. Saf-meczub bir tip beni teselli etmeye çalışıyor ve benim için YUNAN’lı bir ermişin medhiyesini naklediyor: “O doğduğu zaman ne güzellikler oldu, neler oldu!” diyormuş!

*

BEYT-Ev, oda, hâne. Geceyi bir işde geçirmek. İki satırlık manzume: 412: İCAZET-İzin. Müsaade. Diploma. Reva görmek (Gramota-Belge. Delil. Diploma: 667: Temerküz-Merkez tutma, merkezleşme. Yığılma. Birikme. “KKM”… Nahiz-Pusu. “Üstadım’ın şiirinden; Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu!”: 667: Sebha-Tuzla. Şap taşının çıktığı yer. Ot yetişmeyen yer… İstare-Perde, zar: 667: İstare-Yıldız… Sübha-Uyku, nevm. Tasarrufta olan mülkünü kullanma ve tasarruf hakkını başkasına devreden. İşini bitirmiş: 667: Mürtekiz-Yerli yerinde sağlamca duran)… Rusça, GRAMOTA: GRA-MOTA… Rusça MOTA: İstif etmek, yerleştirmek… GRA: 221: MÜSLÜMAN… GRAMOTA: Müslüman istifi, KKM takdimini merkez tutarak… GRAM-MOTA: İstifleme vahidi, birimi, Vahid-i Kıyas’ı: 707: FİKİR Kahramanı… Üstadım’ın Tercüman Gazetesi için hazırladığı “Ramazan sayfası” için yazılmış beyitleri hakkında, Yevmiye: “İkimizin şiirlerini yazdım, bayılacaksın; ben yaşadığımı, fikrimi, şiirlerimde de yazarım!”… MALİK-İ Yevmiye: 172: İLKAM-Yutturma, boğazından geçirme… Yıldızım, TAG-İ Sagir… UKUB-Her şeyin sonu. Bir şeyin hemen arkasında olan zaman ve mekân. Adamın evladı: 172: MEHDÎ Salih İzzet Erdiş… TUZLA semti, kendi evimi bırakarak kirayla oturduğum ve 1999’a üç gün kala bir operasyonla gözaltına alındığım mekân… 1979-1999, Akıncı Güç dergisinin çıkışından gözaltına alınışıma kadar geçen 20 sene. (Rüya’da gelen mânâ; Üstadım, “20 Sene Beraber” isimli, 10 cilt sürmesini plânladığı eserine hapiste başlamış ve ilk ciltte kalmış. “20 senede de erilmez, ama biz erdik!” diye o kitaptan okuyorum ve okuduğum söylediğim gibi bir hâldeyim!)… İ’NAN-Büyü ile bağlama: 172: KABİS-Hızlı giden at. Süratli at. Yusuf Aleyhisselâm’ın rüyâda gördüğü yıldızlardan birinin ismi. (Yusuf Aleyhisselâm’da tecelli eden hikmet, “Nuranî”; nuranî âlem olan misâl âlemine âit hakikatleri keşfederek rüyâ tâbirini öğrendiği için. Gerçek rüyâ, “misâl-hayâl” âlemine âit bir tecelli olduğu için, hakikati tâbir ilmiyle anlaşılır… Muhyiddin-i Arabî Hazretleri: “Boş rüyâ yoktur!”… Ben EHADÎYET usulü içinde, bu türlü bir tâbirde ve merkez ittihaz ettiğim “Kimlik” esası üzerindeyim; Takdim’im üzre!)

*

GRAMOTA-Otağ birimi. Seferde padişah çadırı. (Ota: Serab. Subaşı. İlk su. Kurt, köpek. İz süren. Zeki. Basiretli. Lider. Ebu Hâlid: 407: Otağ): 667: ARESTE-Vaktiyle ordugâhta kurulan çarşı. (Rüyâda gelen mânâ; Şah-ı Nakşibend Hazretleri, 2-3 yaşlarında bir çocuk kucağında, çarşıda!)… HABİR-Haberli. Âlim. Allah’ın “Kulunu imtihan edici” anlamında 99 güzel isminden biri: 812: ŞAH-I NAKŞİBEND… GREEK-Grek. Birlik. Yunanistan’de şehir devletlerinin birleşmesinden sonra bu isim çıkmış olabilir. Yunanlı. Rum. “Batı, Rumî, Şâmî”: 322: MİRZABEYOĞLU… Üstadım, Batılı bir fikir ve sanat adamının ağzından, mitolojiye bakışlarını özetler: “Biz onlara akıl gözüyle değil, güzellik idrakiyle bakıyoruz!”… AKLI, hayatı sürdürmeye dair bir “hayat idrakı” kuşatanı bildikten sonra, ötesi bunun terki bir “sanat idrakı” plânıdır; ritler, mitler, müzler adına herşey ve fanteziler dünyası… Diğer tarafta, aklı aşanda gerçek hayatın olması ve ona dair “hayat irâdesi”nin aslı… İnsanlık serüveninin bu iki kutbu arasında, birleşen, zıdlaşan ve karmaşıklaşan eserler… Devirlerinin Hakk kutbuna uygun, aykırı, yaklaşan ve uzaklaşan inanç formları-şekilleri… NUN: “Eski Mısır’da, dünyayı çevreleyen ve herşeyin ondan yaratıldığı başlangıç suyunun kişileşmiş formu olup, Güneş Tanrısı RE’den bile eskidir”… NUN: Bir harf. Kalem. İnsan, kılıç. Balık… NUN harfi, Allah’ın “Nur” ismine, 4. Sema mertebesi (Güneş) ve Kamer menzillerinden “Simak-Balık, Parlak yıldızlar, Bir şeyi kaldıracak âlet”e işaret eder… ZEUS: Yunan Mitolojisi’nde, Olimpos tanrılarının efendisi ve insanoğlunun babası kabul edilmekle beraber, yaratıcı olmaması bakımından bir tanrıdan çok, tanrılaşmış insan gibidir. İnsanların ve diğer tanrıların koruyucusu, gökyüzü ve yağmurun efendisi, adaleti, pazar yerlerini, siyasî meclisleri koruyan ve kızdığında yıldırımlar yağdıran bir baba. Sadece Zeus’tan, insanlar gibi yaşayıp doğup doğurulan, savaşan, çeşitli entrikalara giren tanrılar ve yarı tanrılarla, Nimphalar gibi çeşitli rit, müz, cin misli varlıklar, bütün eşya karışık yaşayanlar dünyası-hayâli olduğu anlaşılıyor. (Sokrat’ın talebesi Eflatun, onun talebesi Aristo, onun hocalığını yaptığı Büyük İskender… O da mitolojiye, babası kabul edilen bir tanrı ile dahil edilmiş. ZEUS AMMON: Boğa ve Koç başının birlikte tasvir edildiği bir tanrı olup, Büyük İskender’in babası kabul edilmekte!)… Mitoloji, bir hurafeler ve masallar yığını olarak değerlendirilse de, bâtıl fikirler ve bâtıl olmakla yalana girenler gibi, bu hakikatlerinin aslı ile toplumlarının dışavurumlarıyla birlikte şuuraltı derinliklerinde yer edinenlerdir; muhasebemiz içinde bu yüzden üzerinde duruyoruz… ZEUS: ZE-US… ZE harfi, –Zi, Zu–, “Sahib” demek; Allah’ın “Hayy-Hayat sahibi, yaratılan hayat sahibi”, Su metebesi ve Kamer menzillerinden “Zu-Sahib. Rızk”a. Allah’ın bütün mertebelerde tecelli eden ismi, o mertebeye mahsus maddi ve mânevî besleyen olarak, “Rabb”tır… US: Kadeh. Beden. İnsan… Hakas Lûgatı’nda, US: Usta, mahir. Ustalıklı, sanatlı. Uç, tepe, doruk, zirve. Işık sönmek, karanlık. Uçurum, uçmak, düşmek… “Yunan aklı, Roma nizamı ve Hıristiyan ahlâkı” olarak formüle edilen Batı dünyası, aklını, Yahudî “Kültü-Sihri”nden meydana gelen bir Mitolocya’dan almıştır; kıvrak zekâsı, fikir, ilim ve işde “sistem şuuru” bundan… HUDA: Rabb. Sahib. Cenab-ı Hakk. Hâlık, yaratıcı… HUD: Kendisinde Ehadiyet hikmeti tecelli eden Peygamber ismi. Büyüklük. Sükûn ve vakar sahibi… YA-HUD: Huda seslenme. Eved Hud… YAHUDÎ: Ya-Hudî… AD Kavmi: Hud Aleyhisselâm’a isyan ettikleri için İlâhî gazaba uğrayıp başlarına taş yağan, Yemen tarafında yaşamış bir kavim… Yahudîlerin “Hudî”liğinin ne olduğunu, ehadiyeti kendi kaim hırsı olarak ve ne kadar ırkçı anlayış varsa ve Batı medeniyetine köklerinden nüfuzu ile dünyayı kendilerine tahsis emelini gösteren, temel birkaç kelime… YAHUDÎ: 36: İLÂH-(İdeolocya Örgüsü’nden: Önce öz Peygamberi Musa Aleyhisselâm’a ihanet eden, tevhid bayraktarı Resul “Tûr-u Sinâ”ya çıkınca altundan buzağı yapıp ona tapmaya başlayan ve Peygamber lânetine uğrayan, o… İçinden yetişmiş ve yeni ölçülerle gelmiş İsâ Peygamberi dinsizlikle suçlayan, Romalı’lara gammazlayan ve Romalı askerlere kimin tutulacağını göstermek için, havariler meclisinde alçalan Yuda Şem’un, o… Derken, babasız hak Peygamber Hazret-i İsâ’nın hak dinini içinden tahrif eden, “Baba-Oğul-Ruhu’l Kudüs” küfrünü icad eden Sen Pol, o… İslâm’da münafıklığı mayalandıran, bütün bâtıl mezhebleri kuran, besleyen ve Kur’ân’da Allah’ın lânetine hedef olan, o!)… Mal, “meyil”den gelir; altun ve mücevherleri sahiblerinden toplayarak Samiri’nin Boğa heykeli yapması, Allah’ın Boğa suretine sokulmasıdır ki, kavmin malı cihetine yönelmesi, Boğa heykelinin Allah olduğu hususunu kolaylaştırıcıdır… İsâ Aleyhisselâm, “Ey İsrail oğulları, her insanın kalbi malı cihetindedir; o hâlde siz malınızı Yüce âlemde farz edin ki, kalbleriniz o âleme dönsün!” dedi. Musa Aleyhisselâm’ın Samiri’yi tekdirinden sonra İsâ Aleyhisselâm da bu hâdiseye tedai ile böyle tebliğde bulundu… Boğa heykeli Allah’ı nesneleştirirken, “Allah oğlu” tavsifi insanı ilâhlaştırıyor… Ve uluhiyet, bir takım ritlerle sağlanmaya çalışılan… Yunan mitolojisinin evveli ile “güzellik idrakı-ruhî değer” bakışı başlangıcı sonrası arasında, ilk “Vahdanî-Putperest anlayış dışı” fışkırış, SOKRAT’la; hiç yazılı eseri olmayan ve fikirlerinin doğruluğunu, gördüğü bir “Mavi Işık”a tescil ettiren. Usulü, hep Vahdaniyet’e süren “nefy-olumsuzlama” ve İmâm-ı Azam’ın “tebliğle karşılaşmamış olsa bile, insan aklıyla Allah’a inanmaya mecburdur!” dediği çerçevede bir “icâd sahibî” Hakîm… Ölçü ile sabit olduğu üzere, “Allah indinde din, İslâmdır!”; din, yol demektir ve Allah’a inanmayanlar da, Allah’ın “Mudill-Yoldan Çıkaran” ismi dairesinde bu ismin tasarrufunda olmakla, neticede kulluk memuriyeti ile ister istemez “teslim”dir. İnananların “icâdı”nın bedahet hissiyle makbul olanı da, bizzat Allah ölçüsü ile övülmüştür. Yapıp edilenin, amelin, yâni İslâmı kurmanın makbullüğü; Allah indinde dinin İslâm olması kasdında, bu muteberlik de var… EFLATUN-Sokrat’ın talebesi ve onun fikirlerini işleyen. Sokrat’ı onunla tanıyoruz. Vahdaniyet mizacı bakımından, İslâm dünyasında “Eflatun-u İlâhî” diye anılmıştır: 176: MEKFUL-Kefil olmuş, kefil olunan… MUSİ’-Zengin. Muktedir. Ferahlık veren. Genişlendiren. (Musi’, hem vasiyet eden, hem de bunu yerine getiren vasi… Vâsi’, rahmeti ve mahlûkların her ihtiyacını gidermede kâfi Allah’ın, bu hususta “Sınırsız” anlamına gelen 99 güzel isminden birisidir. Vasi’ O, Varis de O; O’na dönücü… Varis-Allah’ın 99 güzel isminden biri: 707= 1706: Fikir Kahramanı… Şın harfi, Allah’ın “Muktedir” ismine, Sabit yıldızlar mertebesine ve Kamer menzillerinde “Cebhet-ül Esed” denen “Aslan Yüzü”ne işaret eder; 4 yıldızdan müteşekkil… Şın harfinin ebcedi: 300: Fikr… Şın: Mavi. Keduret. Çok nikâh, yâni hüküm sahibi… Elif’in, “çok şeyle ünsiyet eden” anlamı ve müşterek oluşuna dikkat!): 176: MİKVEL-Lisân. Dil… YEVMİYE: “Eflatun, bir fikirler âlemi tasavvur ederdi; bu âlemde herşey, onların gölgeleri!”… İdealar Âlemi… İDEA: Fikir, düşünce, tasavvur, plân, teklif, kanaat, görüş… Varlık, Allah’ın “Kün-Ol” sözü ile başladı; O’ndan geldik ve O’na dönüyoruz, topyekün varlığın toplamı hâlinde. Dönüşte olgunlaşan fikir, bir yönüyle O’na, bir yönüyle varlığımıza bakan… İçinde değerlendirmemiz de olan SOKRAT ve Sokrat’a nisbetle EFLATUN tavrı böyle!

*

 “O doğduğu zaman ne güzellikler oldu!”: Önce yakışıp yakışmadığına bak, ama Ermiş sözüdür yabana atılmaz. Yakışsa da yakışmasa da büyüklerinden bil, neticede onlarda ve onlardan tecelli edeni de Allah Sevgilisi’nin ruhaniyetinden ve tâbiî ki Allah’tan - O’nun yüzü suyu hürmetine… TELEGRAM FEYLOSOFİSİ: 950: DOĞUM TARİHİM.
 

“JİLET”
(YELEK-MÜNŞEAT)

 
LEVHA: 18 Mart 2004… Benim kitabım veya yazımı, veli bir zât okumuş veya hülâsa olarak biliyor; ondaki müsbet intibadan, içim çok hoş oluyor. Bu çerçevede uzun uzun uğraşıyorum. O zât rahmetli dedem ABDÜLKADİR Güleray’a benziyor; o imiş ama, değil. Bununla ilgi içinde, sanki Bursa’dan, Kütahya üzerinden, Eskişehir’e gidecek. Üzerinde ayak bileklerine kadar uzun beyaz bir entari; üzerine siyah bi[r] YELEK’i giymesi için tutuyorum, o beyaz yeleği istiyor, onu tutuyorum giyiyor!

*

MİHAİLOF: 778= 1777: IŞK-I EZRAK-Mavi ışık, berrak sudaki ışık. (Işk-Çok ziyâde sevdi. İttiba’. Alâka: 470: Serir-Taht. Kürsî. Koltuk… Tevessüd-Dayanma, istinad: 470: İstidad-Ünsiyet etme, alışma. Doğrulma. Fıtrî meyil… Müşennef-Küpe takmış. Tenbihli: 470: Salih İzzet Mirzabeyoğlu… Kurta-Küpe: 309: Haş-Kalb… Hurufiye-Harfler ilmi. Kültür: 309: Serlevha-Yazıda başlık. KKM… Ezrak-Gök renkli, mâvi. Saf ve temiz su: 308: Arvasî-Arvas Dağı ile alâkalı… Kic-Dağın yüksek ve yüce yeri: 33: Kebud-Mavi. Gök rengi… Dü dide-iki göz: 33: Cüll-Her nesnenin büyüğü ve muazzamı. Gül)… KÜLHAN LÛGATI-(Külhan: Hamamda suyu kaynatmak için ateş yakılan yer… Hamame: Güvercin. Haber… Külhan: 701: Esir-Hebaî ilk madde… Ayet’te, “Denizler tutuştuğu zaman” buyurulmuştur; bunun hayret ehli –veli– için, “su içinde ateşe girdiler” yorumu ve misâli: Nasıl ki fırın yakılınca fırının tutuştuğunu söylersin, bu durumda onlar Allah’tan başka yardımcı bulamadılar - yani sular tutuşunca. Denizden murad, ilim. Allah onları sahile atmadı, fena ve bekaya erdirdi… Külhan: Gülhan… Gülhan: Gül-Hân… Gül-i hamra: Kırmızı gül… Gül-i Muhammedî: Kırmızı renkte bir gül çeşididir. “Keşfü’l Ahfa-Gizlinin gizlisinin keşfi” isimli Hadîs kitabında üzerinde durulduğu… Asir-Bir efsaneyi rivayet eden: 701: Osmanlı): 2131: OSMANLI LÛGATI… KALB: 132: İSLÂM… NASLI-Hân Kerimem. (Kıymetli ve şerefli Naslı-Han): 132: HAFTAN-Kaftan. (Rüyâda gelen mânâ malûm; bana BD Kaftanı giydirilmesi!)

*

ABDÜLKADİR GÜLERAY-Dedem. “Tali’. Büyüklük. Azim. Kat’edip geçmek. Kesmek. Yeni olmak”. (Cedced: Pek düz yer… Ceded: Yassı, düz yer… Kuhamun-Tepesi düz olan dağ: 128: Menzil-Menziller, konak yerleri… Cedî: Hamel, oğlak, kuzu… Oğlak Burcu, –Cedî–, unsuru toprak, tabiatı kuru ve soğuk, türü hareketli, yıldızı Zuhal, vücutta tesir yeri dizler ve eklemler, simya’da mayalandırma safhası): 674: MEHDÎ DERVİŞ MUHAMMED… İ’TİBAR-Ehemmiyet vermek. Bir kimseyi veya sözünü makbul farzetmek. Ticarette söz veya imzaya olan itimad: 674: MEDHAL-Dahil olacak yer. Mukaddeme. Takdim. “KKM”… TELEGRAMMA-Haber. Telegraf, telefon. Beyin ve zihin kontrolü cihazı: 712: TAKRİB-Yaklaştırma. Tahmin. Yolunu bulma… HANNAS-Sinsi şeytan: 712: HANİS-Sinen, dönen… YESRİB-Medine’nin İslâm’dan önceki ismi: 712: BURSA-Abdülhakîm Koltuğu’nun yan mermerlerinden birindeki yazı… HÜLHANÎ: 712: İBRAHİM Kassaroğlu. (Şam’da, Milâdî 900-1000 tarihlerinde yaşamış bir veli; rüyâda gelen bir mânâ, o Abdülhakîm Arvasî Hazretleri’nin yakınlarından ve Üstadım’la birlikte üçünün çekilmiş olduğu bir resimde… Diğer bir yazılışla, İbrahim Kassaroğlu: 693: Mahzum-Her delinmiş nesne. Halledilmiş mesele. Kamer menzillerinden, Kivan, baca delikleri)… TELEGRAM: 671: OSMANÎ.

*

(LEVHA: 12 Mart 1989… Üstadım’ın elinde, sayfalarını numaraladığı bir DEFTER… Benim “Tilki Günlüğü” gibi… Ama o rüyâları değil, sadece günlük olayları yazıyormuş… Bana, “Senin söylediklerinde kendimi buluyorum!” diyor!)… DEFTER-Yunanca iki kanat demek, ordan alınma. “Kanat, anahtar, dil; Abdülhakîm Koltuğu, iki zirve, Vahdet-i Vücut ve Vahdet-i Şühud arasında kanatlarını açan, İslâm tasavvufu ile Batı tefekkürü arasında bir anahtar, dil kürsüsü!”: 684: MAHLUCE-Rey ve fikri doğru… MUHAYYİLE-Kuvve-i Hayaliyye: 685= 1684: MÜTEMERRİD-Yanıp kül olmuş. (Koç Burcu, –Hamel Burcu–, unsuru ateş, tabiatı sıcak ve kuru, türü hareketli, yıldızı Merih, vücutta tesir yeri kafa ve beyin, simya’da kül etme safhası!)… HACEGAN-Hocalar. Nakşîlik içinde büyüklere mahsus hususî silsile: 686: İRTİDAF-Peşinden koşma, ardından gitme. (Çocuk hikmeti; onu besleyip büyüten, yardım edenlerin hizmetini çeken cazibe sırrı etrafında büyükler!)

*

2004 tarihli baştaki rüyama nazaran Veli zât, Üstadım görünüyor; yine aynı tarihli “Münşaat-Takdim, Bayramlık” isimli ve “Bilgem” baş kahramanı o, eserim hakkında… İZZET Mirzabeyoğlu: 1789= 790: TA’YİŞ-Diri tutmak. (Yevmiye: “Biz görmüyorsak da, ölü hissetmiyor değil; mumyalamaya karşıyım!”… Yürüyen Büyük Doğu, İBDA; Üstadım’ın söylediklerimde kendini bulduğu!)… İngilizce, SAG-TAKER-Müşteri, alıcı destanı: 1612: DERVİŞ MUHAMMED… MÜNŞEAT: 1790= 791: TERAKUS-Karşılıklı raksetme. (Birlikte ahenk ve uyum sağlama!)… NASLI-HÂN: 791= 1790: MÜTEŞEMMÎ-Yürüyen.

*

YELEK-Takım elbisede, ceket altına giyilen kolsuz ve önü birden fazla düğmeli giyecek. Sıfat: 60: SİN harfinin ebcedi. İnsan. “Sin, iki kişi demektir!”… MÜNŞAAT: 791= 1790: ŞAST-Altmış… YELEK(A)-Her nesnenin beyazı. Beyaz keçi. “Cedî, oğlak, hamel, ezher, boğa, ay, pek beyaz ve parlak, Cuma günü”: 140: KEN’-Küta’. Tilki eniği. Yakın olmak. Tamamlanmak, toplanmak… NASS-Kat’ilik, kesinlik, açıklık: 140: NESL-Neseb. Silsile. Nisbet… ISTAM-Kebçe. (Üstadım’ın şiirinden: Benliğim bir kazan ve aklım kepçe, / Deliler köyünden bir menzil aşkın / Her fikir içimde bir çift kelebçe!): 141: MEN ENE?-Ben kimim?... CEVN-Beyaz ve siyah: 59: MEHDÎ… JİLET-Hakas dilinde “yelek” demek: 448: EHL-İ BEYT… İMTİHA’-Bileme, bilenme, bilenilme; törpü, törpülenme, törpülenilme: 448: MÜTEEHHİB-Kendi kendini hazırlayıp yetiştirmiş kimse… HALÎT-Buz. Kırağı. Dolu: 448: MUSA MİRZABEYOĞLU. (Necib Fazıl Kısakürek: 1417= 418: Musa Mirzabeyoğlu… Salih Mirzabeyoğlu: 1428: Musa Mirzabeyoğlu)… TEVHİD-Birleme: 428: TEHYİC-Ayağa kaldırma. Heyecanlandırma… MİSHAT-Demir kürek. Bel. (Bel: Dağın iki ucu arasındaki kavisli kısım. Geminin ortası. Bedenin ortası… Bel: Ökçe. Ayak topuğu… Balık Burcu, –Hut Burcu–, unsuru su, tabiatı soğuk ve nemli, türü birleşik, yıldızı Müşteri, vücutta tesir yeri ayaklar, simya’da yansıtma safhası!): 509: BİST-Ü YEK-Yirmibir-(Rüyâda gelen mânâ: 21 kere yaz, şehid mi ne olursun!)… MİTOLOJİ: 509: BALÛAT-Su dökecek çukur. Lâğım kuyusu. Ab-kur. (Edebhâne: Helâ, yüznumara. Zararlının atıldığı, faydalının tutulduğu yer… Fayda: 95= 1094: Sad-Yüz sayısı… Tehî-Bomboş. Nafile, fazladan. Helâ. “Nafile, hem gereği olmayan, hem de takva gibi fazladan olan doğru, iyi ve güzeldir, Vavî’dir, Tagidir, mucittir”. Bildiğimiz helânın “edebhâne” olması gereği de, hadlere riayetin olması ile ilgili ve çoğulu halât, aynı zamanda “ip” demek. Hakasça, Halat: Kanat, yâni uçuran ve düşüren: 415: Taht-BD, İBDA.)
 

Baran Dergisi 375. Sayı

{ "vars": { "account": "UA-216063560-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }