Topyekûn Batılı ve Batıcı cephe, referandumun “EVET”le sonuçlanacağını gayet tabii biliyordu; bunu Tayyip Erdoğan’ı “demokrasi karşıtı" yani “diktatör” ilan etme çabalarından anlayabiliriz. Kendi topuyla, kendi sahasında, kendi kurduğu oyunda ta baştan yenileceğini anlayıp, mızıkçılık yaparak, gerekirse kaba kuvvete başvurarak sonucu kabullenmeyeceğini, topun santrada kıpırdadığı ilk andan itibaren kafasına koymuş çocuk gibi… Tayyip Erdoğan ise bunun farkına, ayağını sakatlamaya yönelik kasti hareketlerden geç de olsa vardı; şimdi Batı cephesi mızıkçılıkla maçı sabote etmeye çalışıyor!
En geniş ovalardan, okyanusları da aşarak sokakların en dar dehlizlerine kadar sokulmuş ve ne olduğu tam kestirilememiş, ama meydana çıktığı medeniyetin temsilcilerinin ona adak olarak dünya milletlerinin kanlarını sunduğu, şöyle bir baktığımızda şeytaniliğini sezdiğimiz, suretten surete giren ve bizim gibi ülkeleri parya statüsünde tutmaya matuf bir “demokrasi” anlayışı ile selamete çıkamayacağımız anlaşılsın! “Bir trenin içinde, onun gidiş istikametine ters yönde yürümenin, trenin kendi isti
“Demokrasi masallarına inananlar için şu tespiti de yapalım ki, işler demokrasi ile dönmüyor. Gücü eline alan darbesini yapar ve daha sonra istediği kadar demokrasi dağıtır. Demek ki halkın gönlünü almak yetmez, hakkın kılıcı olmak gerek. Çünkü gücü eline geçirenler zorla ve propaganda ile halkı sindirir. Böyle durumda ‘halk bizden yana’ edebiyatı bir mana ifade etmez. Çivi çiviyi söker hesabı çeteye karşı çete olmalı, operasyon yapanlara karşı operasyon yapmalı. Üstadın dediği gibi, ‘Hakkın şiddetine muhtacız!” (2) Batı cephesi ile ilk ciddi hesaplaşmamız olan 15 Temmuz Halk İhtilali’nde edindiğimiz mücadele azmini şiddetle sürdürmek gerekir. Batı’nın ajanlarıyla hiçbir ahlâkî değer etrafında tartışamayız, çünkü bunlar ahlak tanımayan bir grup yamyam. Görüldüğü gibi Batı’nın topraklarımızdaki borazanları meydanı her boş bulduklarında “kan dökülür”, “etraf alev alev yanar”, “oylar şaibelidir”, “seçim geçersiz”, “% 80’le bile geçse tanımayız” gibi tehditlerde bulunabiliyorsa, bunların anladığı dille konuşmak lazım. Öncelikle CHP isimli Kemalist rejimin köksüz küfür ocağını Müslüman topraklarından sürmek lazım ve onunla uzaktan yakından ilintili halk düşmanı her türlü vakıf, dernek, oluşum, aydın adı altında geçinen ahlak suikastçılarını da… Seçimden sonra CHP’nin çıfıt başkanı ve saz arkadaşlarının yaptığı muhtelif açıklamalarla beraber İstanbul’un belli semtlerinde ve İzmir’de ceddimizin denize dökmeyi atlamış olduğu gâvurların torunları birtakım protestolar düzenledi. Bu ilk protestolar biraz korkak bir havada, ama tepki görmezlerse cesaretlenecekleri aşikar… Anadolu insanına düşen, bu hain tayfaya meydanı boş bırakmamaktır.
Yarı süper güç ABD’siyle, kendini gladyatör sanan ve birbirine kenetlenmiş birkaç felçliden müteşekkil AB’siyle, Ehl-i Sünnet’in burçlarından Şam’ın belediye başkanı Esed kâfiriyle ve bunların topraklarımızdaki izdüşümü binbir türlü hainiyle hesaplaşma zamanı! Her daim ihtar ettiğimizdir: Geç kalan ölür!
(1)-Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun 6. DGM’de yaptığı Savunma’sından.
(2)-Kazım Albay’ın Cemaat, AKP ve İslâmi Hareket başlıklı yazısından.
Baran Dergisi 536. Sayı