Milliyet yazarı Hakkı Öcal, kaleme aldığı yazısında “Yahudi Devleti gerekli mi?” sorusuna cevap ararken, konuyu tarihin derinliklerinden günümüze taşıyor. Öcal, Avrupa’nın yüzyıllar boyunca Musevileri sürgünlerle, katliamlarla ve aşağılamalarla dışladığını; buna karşılık Osmanlı’nın kapılarını açarak onlara insanca yaşam imkânı sunduğunu hatırlatıyor. II. Murad’dan II. Bayezid’e, IV. Mehmed’den XIX. yüzyıla kadar farklı dönemlerde on binlerce Musevi Osmanlı topraklarına sığınıyor, padişahların doktorluğuna, üniversitelerin hocalığına kadar pek çok mevkide görev alıyor. Ancak Öcal’ın altını çizdiği gibi, 1897’de toplanan Birinci Siyon Kongresi, “Yahudiler için bir yurt” sloganıyla yeni bir dönemi başlatıyor.
Öcal, Theodor Herzl’in Sultan II. Abdülhamid’den Filistin’i satın alma girişimini hatırlatıyor ve şu yorumu yapıyor: Osmanlı’nın yıkılmasının asıl sebeplerinden biri, Batı’nın “Yahudi meselesi”ni çözmek için Filistin’i Musevilere açma isteğidir. Osmanlı’nın yıkılışından sonra bu plan hayata geçiyor ve ortaya sadece Yahudilerin yaşayacağı bir devlet hedefi çıkıyor. Bu ise, başından itibaren etnik temizlik ve soykırımla yürütülen bir proje hâline geliyor.
Öcal’a göre Siyonizm, zamanla ABD ve Avrupa’yı finans, sanayi ve siyaset üzerinden esir alıyor. Bugün yaşananlar da bu tahakküm düzeninin bir sonucu. Netanyahu’nun 7 Ekim sonrası başlattığı saldırılar, Filistin’i tamamen yok etmeyi hedeflese de tersine bir sonuç doğurdu: İlk kez doğusuyla batısıyla, gençlerle farklı toplumsal kesimlerle dünya kamuoyu İsrail’e karşı birleşmeye başladı. Ancak bu birleşmenin devlet düzeyinde güçlü bir aksiyona dönüşmediğini belirten Öcal, yine de “Koruma Sorumluluğu” ilkesi çerçevesinde bazı ülkelerin harekete geçebileceğini ifade ediyor.
Yazar ayrıca, İsrail’deki siyonist olmayan Musevilerin de bu zulme itiraz ettiğini hatırlatıyor. Akademisyen İlan Pappe, milletvekili Ofer Cassif ve genç eylemcilerden Dalia Sarig-Fellner gibi isimler, Filistinlilerin yanında olduklarını yüksek sesle dile getiriyor. Bu isimlerin sayısının az olduğunu ama sembolik değer taşıdığını vurgulayan Öcal, gelecekte barış içinde Yahudisi, Müslümanı ve Hristiyanıyla birlikte bir Filistin’in mümkün olabileceğini belirtiyor.
---
Öcal’ın yazısı tarihsel ve siyasi boyutu ortaya koyuyor; ancak yazarın “Yahudi, Müslüman ve Hristiyan bir arada yaşayabilir” iddiası tarihle çelişiyor. Çünkü Yahudi karakteri hiçbir milletle beraber yaşamaya müsait olmadı. Tarih boyunca defalarca kovulmaları da bunun en açık delilidir. Bugün de Filistin üzerinden tüm dünyayı kuşatmaya çalışan bu zihniyet, insanlığın geleceğini tehdit ediyor.
Dolayısıyla mesele bir “çağrı” değil, zaruri bir görevdir: Batı’dan İslam dünyasına kadar herkes Yahudi’yi tecrit etmenin ve bu tümörden kurtulmanın yolunu bulmak zorundadır. Müslüman, Hristiyan ve Yahudi’nin barış içinde bir arada yaşayabileceği hayali, tarih boyunca imkânsız olduğunu defalarca göstermiştir. Gerçek çözüm, bu azgın güruhu bütünüyle tasfiye etmekten geçmektedir.