Yürrüyün ulan dürzüler!

Kelimelerin de bir hafızası, bir karakteri vardır. “Dürzü” kelimesiyle ilk tanışıklığım, rahmetli babamın dilinden dökülen bir öfke anına dayanır. Sinirlendiği birine “yürrrü ulan dürzü!” dediğinde, çocuk aklımla bunun sıradan, kaba bir küfür olduğunu sanırdım. Meğer, o iki hecelik kelime, basit bir hakaretin ötesinde, bu toprakların hafızasına kazınmış bin yıllık bir ihanetin, sapkınlığın ve karakter fukaralığının özetiymiş!..

Abone Ol

"Dürzü!".. Bu ifadenin, basit bir hakaretin ötesinde, bin yıllık bir tarihî tecrübenin, bir ihanet karakterinin ve bir sapkınlık damarının millet hafızasındaki sarsılmaz özeti olduğunu çok sonradan öğrendim.

Dürzîlik, 11. yüzyılda Fâtımî halifesi Hâkim-Biemrillâh’ın ilâhlığını iddia eden ve İslâm’ın temel akidelerini (nübüvvet, ahiret, ibadetler vb.) topyekûn reddeden Gnostik-Bâtınî bir fırka olarak ortaya çıktı. Bu yapının temel karakteri, çift kimlikli bir hayat sürmektir. İşte “Dürzü” ifadesi, bu bin yıllık sistematik ihanet ve sapkınlık mirasının millet dilindeki vecizleşmiş ifadesidir.

İçimizdeki Dürzîler

Bu ihanet karakterinin en bariz ve modern versiyonu, hiç şüphesiz Fettoş’tur. (Fetö) Yıllarca hizmet, diyalog, eğitim ve hoşgörü gibi kavramların arkasına saklanarak takiyyenin en ustaca örneklerini sergileyen bu yapı, tıpkı tarihî prototipleri gibi, en kritik anda ümmetin kalbine hançeri saplamak için Batılı efendilerinden emir beklemiştir.

Fakat Dürzîleşme, sadece Fettoş gibi somut örgütlerle sınırlı bir ahlâkî çürüme değildir. Bu, aynı zamanda bir zihniyet meselesidir. Bu toprakların bin yıllık ruhuna hasım olan Batıcı, laik-seküler ve kemalist zihniyet, bu ülkenin insanına Batı’nın değerlerini, hukukunu ve hayat tarzını yegâne kurtuluş reçetesi olarak dayatırken de düpedüz Dürzîlik yapmaktadır!

Bu ihanet halkasına, “doğru yolun sapık kolları” olarak nitelendirilen, Ehl-i Sünnet omurgadan kopmuş ve tarih boyunca dış müdahalelere açık hale gelmiş yapıları da eklemek gerekir. Tarih boyunca İslâm’ın birliğini zayıflatan, iç fitneleri körükleyen ve Bâtınî yorumlarla inanç sistemini dejenere etmeye çalışan bu fırkalar (çeşitli isimler altında yuvalanmış yabancı istihbarat unsurları ve milletten kopuk gruplar), farkında olarak veya olmayarak, düşmanın içerideki truva atı vazifesini görürler: İçimizdeki dürzîler!

Neticede, aslı her ne kadar “dürzî” olsa da, "galat-ı meşhur, lügat-i fasihten evladır" hikmetince “dürzü” ifadesi, tarihî bir atfın ötesinde, günümüzdeki sosyal ve siyasî dinamikleri analiz etmek için sembolik bir gösterge niteliği taşımaktadır. Bugün bunlar, nasıl ki Suriye’de önemli bir problem haline gelmişlerse, Türkiye’deki Dürzîler de; batıcısından, kemalistine, LGBT’cisinden İslâm düşmanına kadar hepsi ihanetleri için fırsat kollamaktadır ve bu durum, memleket için tam da bir beka meselesidir! Bu unsurlara karşı teyakkuza geçmek, maskelerini düşürüp niyetlerini ifşa etmek ve milletin birliğini tahkim ederek bu meseleyi çözüme kavuşturmak, Türkiye için hayatî bir zorunluluktur.

Zira bunların sadakati yalnızca kendi sapkın ajandalarına ve hizmet ettikleri efendilerinedir. Öyleyse şimdi biz de diyoruz ki:

Yürrüyüp gideceksiniz ulan dürzüler!

{ "vars": { "account": "UA-216063560-1" }, "triggers": { "trackPageview": { "on": "visible", "request": "pageview" } } }