Hekimin teşhis ve tedavi usulleri ile alâkalı olarak hasta ve hasta yakınlarıyla istişare etmesi, ileri derece bir absürtlük numunesi olarak demokrasilerin tenkidi için misâl olarak verilirdi. Bir cerrahın hastayı nereden, ne kadar, nasıl keseceğini hasta ile istişare etmesi o kadar dehşet verici bir misâl idi ki, hemen herkes buna bakarak demokrasinin nasıl bir palavra olduğunu rahatlıkla kavrayabilirdi.
Dikkat ediyorsanız geçmiş zamanda konuşuyoruz, çünkü bu son yaşanan Covid-19 salgını bize gösterdi ki, insanlık; bir dahaki seçimde koltuklarını korumaktan başka bir derdi olmayan siyasetçilere, ilaç şirketlerinin ürünlerinin pezevenkliğini yapan teknisyenden hâllice doktorlara ve bilim bilim diye tüketiciyi domuz gibi görüp onun önüne tüketilecek yeni bir mamûl sunmaktan başka bir kaygısı olmayan modern bilim adamı tipine artık hiç kimse itibar etmiyor ve en temel tıbbî, ilmî bir mesele bile kamuoyu baskısı istikametinde yönetiliyor.

Bu demokrasinin nirvanası olarak görülebilir; fakat Üstad Necib Fazıl’ın İdeolocya Örgüsü adlı eserinde dediği gibi, “verem mikrobuna göre, uzviyetteki müdafaa unsurlarının kuvvetli olduğu, hemen zavallı mikroplar üzerine çullandığı, onları boğduğu, gıdasız bıraktığı, bir kese içinde zaptettiği her bünyede demokrasi eksiktir. Böyle hükümetlerin şefi de diktatördür.” Bu ifâdeye tersinden yaklaşıldığında bugünün manzarası daha net bir şekilde idrak edilebilir…

Bilhassa sosyal medya üzerinden oluşturulan kamuoyu baskısı bugün bütün Batılı devletleri teshiri altına almış ve hesabsız ve kitabsızca her gün başka bir istikamete doğru adeta gütmektedir.
Amerikan Başkanı Donald Trump, bugün Amerika’nın virüse karşı izlediği yolu benimsememişti aslında; fakat kamuoyu baskısına teslim olmak zorunda kaldı.

İngiliz Başbakanı Boris Johnson, İngiltere’de kitle bağışıklığı yoluna gitmek niyetindeydi; fakat o da kamuoyu baskına boyun eğmek zorunda kaldı. Ve diğerleri…

Kitle Histerisi
İçtimâî hafızası silinmiş, selim akıldan kopmuş, kendi benliğini ilâhlaştırmış, ölüm fikrinden ise kasten tecrit edilmiş Batı insanı ile Batılılaşmış insan tipi, bugün virüs salgınından ziyade büyük bir psikolojik travma, histeri krizi, ruhî buhran yaşamaktadır. Böylesi histeri krizleri karşısında milletler, yöneticileri tarafından teskin ve teselli edilerek işleri ve güçlerinin başına gönderilmesi gerektiği yerde, Batılı devlet müesseseleri de aklını kaçırmışçasına bu histeriye kendisini teslim ederek, bu işten sıyrılmaya ve hattâ bunu bir paravan olarak kullanmaya çalışmaktadır.

Rakamların Dili
Bir senede açlıktan ölen insan sayısının dokuz milyon olduğunu söylüyor milletlerarası müesseseler, yâni ortalamaya vuracak olursak, her gün 25 bin kişi açlıktan ölüyor. Yılda 10 milyon kişi kanserden, yâni günde ortalama 30 bin kişi kanserden ölüyor. Covid-19’un sebeb olduğu zatürre, Dünya Sağlık Örgütü'nün 2019 raporuna göre, tüm dünyada ölüm sebepleri arasında iskemik kalp hastalıkları, akut inme ve KOAH'tan sonra zaten dördüncü sırada yer alıyor. Hastalık, enfeksiyon kaynaklı ölümler içinde hâlâ birinci sırada bulunuyor. 2016'da 3 milyon kişinin pnömoni nedeniyle hayatını kaybettiği biliniyor; yâni günlük ortalamasına bakacak olursak Covid-19 salgınından evvel her gün 8.219 kişi zatürreden ölüyormuş zaten hâlihazırda.

Covid-19 ile alâkalı 1 Ocak tarihini baz alacak olursak, bugüne kadar ölen insan sayısı ise yalnız 38 bin kişi.

Çıldırının Anaforu
Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun Ölüm Odası B-Yedi adlı eserindeki takdimiyle:
- “İtalyan yazarı Giovanni Papini’nin meşhur eseri Gog, Batı tefekkürü, sanatı ve ilminin, agnostik-bilinemezcilik anlayışıyla ele alınmış alaycı bir kritiğidir. Modern hayatın paradan başka birşey düşünmeyen tipi Gog, arzusuna fazlasıyla ulaştıktan sonra bir akıl hastahanesine düşer. Ondan kalan defter: İstikametsiz bir dâhinin, delice bir taşkınlıkla, Batı kültürünü çöpe atması. Hâdiselere hikmet gözüyle bakabilenler, kuru akılla kuru aklın en soylu tenkidini onda bulabilirler. Yani bizdeki çöplük tiplerin akılları gibi değil!”

Çıldırının anaforunda kıvranan, Papini’nin tabiriyle “köpeksi, sadık, manyak, mübalağacı yarı vahşide -bence- sahte, hayvanî kozmopolit uygarlığımızın bir simgesini gördüm” dediği “Gog”laşmış insanlık…

Ölüm mukadder olmasına, doğum kadar tabiî olmasına rağmen bu fikri bünyesinde ve dolaştığı sokaklarda görmemek için bütün dünyayı eve kitlemeye, ekonomileri iflâsa sürüklemeye, siyasî süreçleri tıkamaya ve hattâ her türlü haddi aşarak zamanı dondurmaya, kokutmaya kalkan ve bunun karşılığında da mevcut hayat tarzının sürdürmek için devletleri kendi para kasası gibi görmeye kalkan manyaklığın kaynağı olan Batı medeniyeti, bugün çıldırının anaforunda, akl-ı selimi tamamen kaybetmiş, yönetemez ve yönetilemez hâle gelmiş bulunmaktadır.

Neyi, neden ve niçin yaptığını bilmek şuurdur ve bugün Batı dünyası baştan sona her rengiyle şuurunu kaybetmiştir.

Realizm, realizm, realizm… Alın size realizm; rakamlar, istatistikler yukarıda. Unutmadan, TÜİK’in verilerine göre Türkiye’de 2018 senesinde ölen toplam insan sayısı 426.106. Yâni günlük ortalamaya vuracak olursak her gün 1.167 kişi ölüyor.  Peki, Covid-19’dan kaç kişi ölüyor?

Batılı Yönetimler Salgını Kötü ve Başarısız Düzenlerini Maskelemek İçin Kullanıyor
Milletlerarası planda çalışan siyaset ve iktisat bilimcileri takib edenler, 2020 senesinde büyük bir ekonomik krizin yaşanacağını üstüne basa basa vurguladığını son birkaç senedir takib etmişlerdir.

2008 senesinde yaşan krizi doğuran sebebler ortadan kaldırılamadığı gibi balon ekonomisi diye tabir edilen, üretimde karşılığı olmayan para ekonomisi sistemini ayakta tutabilmek için daha fazla karşılıksız para basmak yoluna gidilmiş ve bu da global ekonomik sistemin git gide gerçeklikten kopmasına vesile teşkil etmişti. Şimdi, benzer bir krizin eşiğine gelmişken, mevcut olanın yerine yeni bir iktisadî düzen teklifi de olmayan Batı adamının, tıpkı 2008 senesinde olduğu gibi ekonomi balonunu daha fazla şişirmek suretiyle bir kez daha zaman kazanmaya çalışıyor ve Covid-19 salgınını da bu gayr-ı meşru palyatif çözüme paravan olarak kullanıyor olduğu kanaatindeyiz.

Bu Kadar da Batılılaşmayalım
Batı’nın yönetim şeklini, kanunlarını, hayat tarzını, şusunu ve busunu aldık senelerdir de, bu çıldırıyı, histeri krizini, ruhî buhranı da almak, paylaşmak zorunda mıyız?

Batılılaşmış olanlar bu çılgınlığı iliklerine kadar yaşayabilir, bugün kaçacak ve sığınacakları bir Avrupa, Amerika kalmadığı için buhrandan buhrana sürüklenebilirler, bizim açımızdan hiç sıkıntı yok. Ruh ve Sinir Hastalıkları hastahanelerimiz son derece Batılı metotlarla onları tedavi edeceklerdir nasılsa.

İktidarın meydana gelen yahut daha doğru bir ifâdeyle meydana getirilen sokağa çıkma yasağı baskısına karşı şimdiye kadar direnmiş olmasını tebrik ediyoruz. Buna karşılık, bütün gün ekranlardan şeffaflık ayağına “buhran” pompalanmasına seyirci kalışını da hayretler içinde izliyoruz. Şeffaflıksa, buyurun rakamlar yukarıda, alın size şeffaflık. Medyanın cereyan eden her hadise karşısındaki “ulan bugün de ekmeğimiz, konuşacak mevzumuz çıktı” şeklindeki, her şey sırf onlar üzerine uzun uzun konuşabilsin diye oluyor zannı zaten malûm... Hâl böyleyken iktidara düşen gerçekten de şeffaf olup, yaygaracıları susturması ve yükselen tansiyonu düşürmek yoluna giderek, herkesin işine gücüne bakmasını bir ân evvel sağlaması olmalıdır. Yâni millete para dağıtmak için global ekonomi balonuna ortak olmaya çalışmak yerine gerçeklere sarılmak ve hakikati hakikat kılmak!
***
Bizim balon ekonomimiz olmadığı için, işimiz de yaşanan global ekonomik krizi maskelemek değil, bilâkis ifşâ etmektir; bunu fırsat bilip, numunelik teşkil edecek kendi ekonomi anlayışımızı ortaya koymak ve benimsemek konumunda olduğumuz da unutulmamalı. 


Baran Dergisi 690.Sayı