28 Şubat sürecinde yaşanan hukuk faciaları bugün her kesimden herkesin mâlumu olmuş vaziyette. Hükümet, 28 Şubat'la alâkalı samimi kimi adım veyahut adımcıklar atıyor olsa da devletin bürokrasi kademelerinde ve zihniyetinde 28 Şubat'ın sürüp sürmediğinin anlaşılması adına İBDA Mimarı Salih Mirzabeyoğlu'nun durumuna bakmak kâfi...

Bahsedeceğimiz hususlardan evvel durumun anlaşılması adına Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nun yaşadıklarına şöyle kısaca bir göz atacak olursak; 1998 senesinde çocuğunu okula bırakırken gözaltına alınan ve bu durum "hücre evinde yakalandı" diye mâlum-dokunulmaz medyaya servis edilen, tutuklu bulunduğu Metris Cezaevinde iki büyük askerî operasyon görmüş, bunlardan ikincisinde Kahraman(!) Türk Askeri tarafında cezaevine yapılan operasyonda 12 saat boyunca yoğun gaz ve G-3 mermisi yağmuruna tutulmuş, aynı kahramanlar(!) tarafından verilen sözlere, edilen yeminlere mukabil devletin namusu paspas edilerek linç edilmiş, sevk edildiği Kartal Cezaevinde fizikî işkence rafa kaldırılarak insanlık tarihinin en şerefsiz işkence vasıtası olan Telegram İşkencesine başlanılmış ve bu işkence şartları altında çıkartıldığı tiyatro-mahkemede idamına hükmedilmiş, idam cezasının kalkmasına mukabil "Ölünceye kadar" müddetnamesiyle tek kişilik hücrede hükümlülük hayatı başlamış ve hâlen de Kartal Cezaevinde başlayan Telegram işkencesinden muztarip bir şekilde Bolu F-Tipi Cezaevindeki tek kişilik hücrede hayatını ve davasını idame ettirmektedir.

*

Lozan'dan başlayarak 1999 senesine kadar, Türkiye'de hâkim olan rejim zihniyeti Müslümanlara nefes payı bırakmamak üzerine  kuruludur. Dünya'daki son İslâmî Devlet olan Devlet-i Aliyye'nin "Ebed Müddet" mânâsını iyi kavramış başta İngiliz olmak üzere Batılılar, iktidar karşılığında, belki de yalnızca bu topraklarda İslâmî olanın yeşermemesini, yeşeren her filizin şiddetle kurutulmasını emretmişlerdir. İstiklâl Mahkemeleriyle başlayan emir erliği 28 Şubat sürecine kadar rejim zihniyeti tarafından lâyıkıyla(!) sürdürülmüştür.

Konumuz yakın tarih muhasebesi yapmak olmadığından ve yerimiz de buna elverişli olmadığından 28 Şubat özelinden başlayarak hâlen yaşanmakta olan hukuksuzluğun nedenlerini kısaca değerlendirelim.

Türkiye'de yükselen İslâmî hareketler, Türkiye'de demokrasi olmasına rağmen her planda, sivil ve askerî bürokrasi tarafından cadı avına tâbi tutulmuştur. Bu gibi dönemler ak ile karanın birbirinden ayrılması için vesile olsa da toplumumuzun kısa vadeli hafızası bugün birçok hususu hatırlamaktadır.

Türkiye'de Müslümanlara karşı kim tarafından olursa olsun girişilecek olan her hareketin kısasa tâbi olacağını ifâde eden BD-İBDA hareketi başta olmak üzere dik duran bütün İslâmî kesimler yukarıda bahsettiğimiz rejim zihniyeti tarafından aslî düşman muamelesine tâbi tutulmuştur. 28 Şubat döneminde otoriteye boyun eğen, dünyasına kurtarırken ahiretlerini berbat eden grub-cemaat ve kesimlerse yollarına büyüyerek, sırtlarındaki küfür küfesini doldurarak yollarına devam etmişlerdir.

Bugün idrak ettiğimiz günlerde ülkemizin geldiği nokta geçmişte yaşananlarının pek çoğundan daha vahim bir manzara arz etmektedir. Lozan Anlaşmasında efendi olmak hevesiyle leşlerini Batılılara peşkeş çeken küfür zümresine mukabil, bugün, başta Gülen Cemaati olmak üzere kendisini İslâmcı(!) addeden efendi olma heveslileri de kendilerini Batılılara en ucuzundan peşkeş çekerken, kendilerine bağlı olan saf ve temiz Müslümanları da hizmetti, ılımlılıktı,nüfuzdu, bilmem neydi diye kandırarak aynı mihraka hizmetçi kılmaktadırlar.

Bugün, Ebed Müddet'in ana karası olan Anadolu topraklarında, İslâm Hâkimiyetinin önündeki en büyük engel Kemalist, şu -ist, bu-ist hareketler değil, bizzat İslâmcı(!) geçinen küfür bağlılarıdır.

28 Şubat döneminde kendilerine verilen görevi tam mânâsıyla beceremeyen sivil ve askerî bürokrasi tasfiye edilirken yerlerine 28 Şubat'ta küfür otoritesine kayıtsız şartsız teslim olan Gülen Cemaati başta olmak üzere İslâmcı geçinen çeşitli unsurlar devşirilmiştir.

Gelinen noktada, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nun neden hâlen tutuklu olduğunu anlamanın yollarından birisi de devlet bürokrasisinden tasfiye edilen kuduz kâfir Kemalistlerin yerini alan İslâmcı görünümlü hainleri tanımaktır.

Yazımızın başında da dediğimiz gibi, hükümet bu hukuksuzluğu gidermek için çeşitli samimi adımlar atmak gayretinde lâkin gerek kimi kendi kadroları, gerekse devlet kademelerindeki küfür bürokrasisi Üstad'ın sıkça tasvir ettiği hasta bakıcısı kıvamını yaşatıyor.

Ve'l hâsılı kelâm, iktidar iddiasındaysan Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nun maruz kaldığı hukuksuzluğu gidermek senin boynunun borcudur. Daha evvel de söyledik, Dicle kıyısındaki koyunu sana sormazlar ama bu hukuksuzluğun bedelini hepiniz bir araya gelseniz ödeyemezsiniz.

Demokrasi belâsı içinde 3-5 oy hesabını artık bir kenara bırakınız ve aslî meselelerin en başında yer alan Salih Mirzabeyoğlu'nun maruz kaldığı hukuksuzluğa biran evvel son veriniz... Aksi hâlde korkarız ki, ya İslâmcı geçinen küfür zümresine biat etmek durumunda ya da onlara verilen emir erliği rolüne soyunmak zorunda kalacaksınız. 

Baran Dergisi 362. Sayı