Anadolu’da maalesef bir belhüm adal sürüsü yaşıyor. Hayvan değil, dikkat edin; yaptıklarıyla hayvandan aşağı olan bir sürü. Batılı efendilerinden rol kapmak adına intihar eylemi yapmaktan bile çekinmeyecek kadar kuduzlaşmış bu sürüyü tanıtarak başlayalım.

Bunlardan birinci kesim, kendisini “Beyaz Türk” addeden ve esasında beyaz da, Türk de olmayan bir zümre. Bunlar Anadolu’nun kozmopolit yapısı içinde koyun postuna bürünmüş kurtlar. Kendilerini milletimizden üstün gören, hattâ milletimizi insan yerine bile koymayan, kendi çıkarları için bütün bir memleketi ateşe atmaktan çekinmeyecek bu zümreye misâl olarak Hürriyet Gazetesi’nin temsil ettiği mânâyı taşıyanları gösterebiliriz. Ertuğrul Özkök, Fatih Çekirge gibi bugüne kadar ki icraatlarıyla milletimize düşmanlıkta nam salmış olanlar, bu gruba misâl olarak verilebilir. (liste uzar gider de, kağıda yazık) Bunların tek kutsalları, efendileri olan Batının ve Siyonistlerin çıkarları. 

Bunlardan ikinci kesimse, “Beyaz Türk”lerin elinde yetişmiş, onlar gibi giyinmeye ve onlar gibi düşünmeye çalışan, dinsizliğini çoğu kere Alevîyim, Bektaşîyim diye saklayan, Cumhuriyet tarihi boyunca memleketin öz evlâtları devlet işlerinden uzak kalsınlar diye özellikle devlet bürokrasisi içinde istihdam edilmiş olanlar. Bunların tek kutsalları, bugün Türkiye Cumhuriyeti tarafından da her türlü ifâde hürriyetine zıt şekilde kanunla koruma altında alınmış olan Mustafa Kemâl. Atatürkçü, Kemalist, lâik diye kendisini tanımlayan bu kesimden tek tek misâl vermeye lüzum yok, hemen tanıdınız herhâlde...

Gelelim birinci ve ikinci kesimin eline su dökemeyeceği üçüncü kesime. Allah’a ve Resulüne düşmanlıkta diğerleriyle yarış eden bu kesimi sözü fazla uzatmamak adına açıklayalım. Bunların elebaşı, bugünlerde terör örgütü kurmak ve yönetmekten yargılanan Fetullah Gülen’dir. (O ne Charlie’dir o...) İslâm’a hizmet ediyoruz ayağına senelerce Müslüman milletimizin varını yoğunu elinden alan, sohbet ayağına itikadına tasallut eden, kuyruğu sıkıştığı yerde Allah Resulü’nü bile tanımayan bu Charlie ve onun belhüm adal sürüsü için ne söylenebilir ki? Fetullah Gülen’in ne Charlie olduğunu biz iyi biliyoruz da, inşallah artık milletimiz de gözünü açar ve Allah ve Resûlü’ne düşmanlıkta yarışanların ciğerlerinin kokusunu duyar... 

Bir not: Cemaatin medya organlarının Allah Resulü ile alay etmek cüretinde bulunan Cumhuriyet Gazetesi’nin arkasında durmaları bir tarafa, geçtiğimiz senelerde büyük bir ekonomik bunalım içine giren ve kapanmaya yüz tutan pörsümüş Cumhuriyet Gazetesi’ni finanse edenin cemaat olduğu ortaya çıkarsa hiç ama hiç şaşırmayın. 

Fransız Charlie Hebdo dergisi, mesele mâlum... Kuaşi Kardeşlerin ümmeti şenlendiren intikam eyleminden sonra, bu derginin yeni çıkan sayısının Türkiye’deki basım ve dağım işi Cumhuriyet Gazetesi tarafından üstlenildi. Yayımlanan ekte, Müslüman milletimizin tepkisinden çekinilerek, derginin kapağında yer alan hâyâsızlığa yer verilmezken, Fetullah Gülen’in devşirmelerinden biri olan eski Taraf Gazetesi çalışanı Ceyda Karan, kendi köşesinden bu hâyâsızlığı yayınlamaktan çekinmeyerek mânâ planında intihar etti. Aynı cürme ortak olanlardan bir diğeri de Hikmet Çetinkaya. 23 senedir senin benim verdiğim vergilerle devlet tarafından korunarak, milletimizin mukaddes değerlerine en aşağılık şekilde saldıran bu şahıs, bugün koyun koyuna oldukları Fetullah Gülen’in de, 28 Şubat döneminde güya bir numaralı düşmanıydı... Hâlâ daha saklandığı yerden, devlet koruması altında erkeklik(!) yaparak meydan okuyor. Bunlara ne desek az kalacağından, biz sükût edelim, anlayan anlasın.

İfâde Hürriyeti

Dünya çapında faaliyet gösteren medya kuruluşları için bir, Türkiye’de faaliyet gösteren medya kuruluşları içinse iki tane kutsal var. Dünya çapında faaliyet gösterenlerin biricik kutsalı Siyonizm. Hakkında ne tek kelime konuşulmasına izin var, ne de tek kare çizilmesine. Türkiye’deki medya kuruluşlarının ise iki putu var; bunlardan birisi kanunlarla koruma altına alınmış olan Mustafa Kemal, diğeriyse yine aynı, Siyonizm. 

Şimdi eğer ki bir ifâde hürriyetinden bahsedilmesi gerekiyorsa, zaten eli kalem tutan her kâfirin fıtratı icabı saldırdığı İslâm’a karşı bir hürriyetten değil de, Siyonizme ve putadama karşı ifâde hürriyeti olmayışı hakkında konuşmak gerekmez mi?

Demek ki “ifâde hürriyeti” zaten sizin lehinize, bizim aleyhimize işletilen birşey, öyleyse? Şimdi bunların derdi şu; istedikleri her haltı yiyecekler, ondan sonra modern dünya falan diye, ifâde hürriyeti diye uydurdukları bir şeyin ardında sığınıp merhamet bekleyecekler, a canım...

Şunun lâyıkıyla idrak edilmesinde yarar var; senin ifâde hürriyetin benim hürriyetime tecavüz ediyorsa, benim aksiyon hürriyetimin; ve senin aksiyon hürriyetin benim hürriyetime tecavüz ediyorsa da benim reaksiyon hürriyetimin kapıları sonuna kadar açılmış demektir. Bunu Türkiye’deki modern(!)ler bilmiyorlar. Meselâ Fransızlara aksiyon hürriyetinin ne demek olduğunu Kuaşi Kardeşler ne de güzel öğrettiler. Yahut İkiz Kulelerin enkazının altında, reaksiyon hürriyetinin ne demek olduğunu A.B.D. ve Siyonistler ne de güzel öğrendi. Meraklanmayın canım, siz de öğrenirsiniz.

Neticede

Son olarak şu provokasyon bahsine değinerek toparlayalım. Küfür kesiminin mukaddesatımıza yönelik her türlü tecavüzü “provokasyon” diye etiketlenerek hem Fetullah Gülen’in temsil ettiği şahsiyetsiz, sümük kıvamlı İslâm ile uzaktan yakından alâkası olmayan bir din ve bu dinin sapkın zihniyeti yayılmaya çalışılıyor, hem de provokatörler bu etiket vesilesiyle koruma altına alınıyor. Bu böyle olmaz. Bir kere böyle bir durumun neticesinde hâsıl olacak netice en hafifinden şahsiyetsizleşmek olur ki, Müslüman birinin şahsiyetsiz olması, şahsiyetini yitirmesi kabul edilemez. Öyleyse ne mi yapmak lâzım? En başta caydırıcı olmak lâzım. Provokasyon olsun, olmasın; Müslümanların mukaddesatına elini yahut dilini uzatma cüretinde bulunan birinin, bunun müeyyidesini bilmesi ve sonuçlarını peşinen kabul etmesi icab eder. Meselâ, Allah Resûlü ile alay etmenin müeyyidesini bizzat Allah Resûlü koymuştur. İslâm’ı, dinin sahibinden daha iyi bilemeyeceğimize ve dinimiz tüm zamana ve mekâna şamil olduğuna göre... Fransa, devlet olarak bu cürüm karşısında sessiz kaldığı için, Kuaşi Kardeşler Fransa’da bunun müeyyidesini başarıyla tatbik ettiler. Kuduz kâfirler bu işin müeyyidesinin ne olduğunu öğrendiklerine göre ve devletler üzerlerine düşeni yapmamalarının neticesini gördüklerine göre, bizim için mesele yok. Provokasyon bile olsa, müeyyideler işletilecek ki, provoke edecek kimseyi bulamasınlar. Bir de böyle düşünelim.

Küfür saflarının sıklaştığı zamanımızda, Müslümanların da artık iyiden iyiye safları sıklaştırmasının vakti geldi artık; safları sık tutalım ki araya şeytan karışmasın. Ocak kızışıyor; gün gün, saat saat, dakika dakika büyük hesablaşmaya doğru akarken zaman; küfür, korkusundan ne yapacağını şaşırmış vaziyette hesabını kabartıyor. Allah bu hesabın görülmesine bizi memur eder inşallah...


Baran Dergisi 419. Sayısı