Rusya’nın İdlib’e ağır bir bombardımanı, rejim ve Şiî milislerinin de ortak yürüttüğü karadan bir operasyon var. Neler yaşanıyor şu anda bölgede?
Şu an Esad’a bağlı güçler, Rusya ve İran’ın desteğiyle İdlib’e çok yoğun bir şekilde askerî harekât başlatmış durumdalar. Esasında uzun bir süredir aralıklarla bu harekâta devam ediyorlar. Amaçları parça parça İdlib’di. Muhacirleri topraksızlaştırmak ve M4-M5 lojistik otoyolunu ele geçirip burada kontrolü sağlamak istiyorlardı. Tabiî uluslararası büyük bir tepki gelmemesi ve Türkiye’nin de tepkisini bir şekilde yönetebilmek için bunu zamana yayarak yapıyorlar ve saldırıları parça parça gerçekleştiriyorlar. Daha önce bazı bölgelerde ilerleme kaydettiler. Han Şeyhun gibi bölgeleri ele geçirmişlerdi. Şimdiki hedefleri de Marat el Numan kentini ele geçirip orada geniş bir alanı kontrol altına almak… Daha sonra yukarıya doğru ilerleyerek M4-M5 hattında Serakib bölgesini de ele geçirip bu bölgede kontrolü sağlamak istiyorlar. Tabiî bunu yaparken sadece askerî noktaları hedef almıyorlar ne yazık ki; doğrudan sivilleri hedef aldıklarını görüyoruz. Sivil alt yapıyı burada yok ederek bölgeyi insansızlaştırmak ve daha kolay bir şekilde bu bölgeye hâkim olmak istiyorlar. Bölgedeki insanların mülteci olarak kuzeye gitmesini sağlayacak şekilde bir bombardıman stratejisi içerisindeler. Ruslar havadan yoğun bir şekilde destek veriyor. Yine Ruslar, karadan özel kuvvetler ve özel şirketlerle destek veriyorlar. İran ise Şiî milis güçlerle, bu harekâtın bir parçası olmuş durumda. Harekâtta Şiî milislerin İdlib’de cephe hatlarına saldırdıklarını görüyoruz. Daha önce de Lazkiye hattından uzun süre saldırılar gerçekleştirmişlerdi. Burada başarılı olamayınca, buradaki askerî birlikleri de yine İdlib’in güneyine ve sınır hatlarına konuşlandırdılar. Bu bölgeden saldırılara devam ediyorlar. 

Mülteci meselesi, Türkiye’nin büyük problemlerinden biri. Bu meselenin Türkiye’yi tehdit eden bir yönü var. Daha önce bir ateşkes sağlandı; fakat Rusya ve rejim, bu ateşkese uymadı. Saldırılar bölgedeki Türk karakollarına yaklaştı. Türkiye’nin burada ne yapması gerekiyor?
 Türkiye’nin bölgede 12 tane askerî gözlem noktası var. Bunlardan ikisi daha önce muhasara altında kalmıştı. Şimdi Marat el Numan’ın ele geçirilmesi ve rejim güçlerinin ilerlemesiyle birlikte, üçüncü bir gözlem noktası da muhasara altında kalabilir. Tabiî askerî açıdan Türkiye; Rusya’yı, rejimi ve İran’ı tek başına dengeleyemiyor. Uluslararası kamuoyunu harekete geçirerek bir baskı unsuru oluşturma çabasında. Bu zaman zaman işe yarasa da şu anda uluslararası kamuoyu, İdlib meselesine yeteri kadar hassasiyet göstermiyor. Bu da rejim, Rusya ve İran koalisyonunun harekâtı genişletmesini beraberinde getiriyor. Türkiye muhalifleri; özellikle de Ulusal Kurtuluş Cephesi’ni ve diğer unsurları destekledi. Ancak burada asimetrik bir durum var. Rusya’nın çok güçlü bir hava kuvveti var ve bölgede muhaliflerin savunma hatlarını ciddi anlamda yıpratıyor. Rejim her ne kadar ağır kayıplar verse de kazanım elde etmeye devam ediyor; bir yıl içinde bir buçuk milyon sivil yerinden edildi ve bu insanlar Türkiye sınır hattında konuşlanmaya başladı. 

Söylediğim gibi; Türkiye bir yandan uluslararası kamuoyunu harekete geçirmeye çalışarak, bir yandan Rusya üzerinde siyasî ve diplomatik baskı kurarak, bir yandan da muhalifleri askerî olarak desteklemek suretiyle, savaşın rejime olan maliyetini artırarak burada süreci yönetmeye çalışıyor. Fakat uluslararası toplum harekete geçmediği taktirde Türkiye’nin imkânları da çok sınırlı gözüküyor.

Orada gözlem noktalarımız var. Türkiye burada da bir “güvenli bölge” oluşturamaz mı? Buna göre bir harekât planı çizemez mi?
Gözlem noktaları maalesef şu an askerî açıdan bir caydırıcılığa sahip değil. Türkiye bu anlamda siyasî bir karar verirse, askerî açıdan rejimin karşısında bir direnç gösterirse bu askerî harekâtı engelleyebilir. Fakat burada Türkiye ile Rusya arasındaki görüşmeler de önemli. Türkiye tek başına Rusya, İran ve rejimin karşısına askerî olarak çıkmayı şu an için değerlendirmiyor sanırım; fakat mülteci akışı devam ederse ve askerî harekât kuzeye doğru ilerlemeye devam ederse, Türkiye farklı opsiyonları hayata geçirebilir. 

Türkiye’nin bu konuda geç kaldığı ve İdlib’e çoktan girmiş olması gerektiğine dair hususlar konuşuluyor. Sizin bu konuda yorumunuz nedir?
Bu çok kolay değil. Burada Tahrir el Şam’ın varlığı mevcut. Burada eğer Türkiye, kontrol sağlayacak şekilde bir askerî harekât düzenleseydi, içerde birçok sivilin hayatını kaybettiği büyük bir kaotik durum oluşabilirdi. Türkiye bu meseleyi zamana yayarak, bir şekilde siyasal çözüm sürecini güçlendirip Tahrir el Şam gibi yapılanmaları zayıflatmayı değerlendiriyordu; ancak Rusya, rejim ve İran’ın ateşkes anlaşmalarına uymamalarından dolayı sahada ters bir etki görüldü ve Tahrir el Şam gibi yapılar daha fazla güçlendi. Türkiye’nin askerî bir harekât yapması şu an için beklenmiyor açıkçası. 

 Türkiye siyasî çözüm ve uluslararası kamuoyu oluşturmak için uğraşıyor; fakat öte yandan da Rusya ve rejim, kuzeye doğru ilerliyor. Zaten mülteci meselesiyle karşı karşıya olan Türkiye, bu bölgede herhangi bir önlem almaması durumunda, rejimle tekrar komşu durumuna gelecek. Türkiye’nin rejimle problemleri de ortada… 

Türkiye’nin elinde alternatif senaryolar var. Birincisi; Ordu ile içeriye girerek en azından belli bir kilometrekarelik alanda bir güvenli bölge oluşturup mültecileri bu alanda ağırlamak ve askerî olarak bir tampon bölge oluşturmak. İkincisi; doğrudan askerî gözlem noktalarını güçlendirerek rejimi caydıracak şekilde askerî harekâtı durdurmak. Üçüncü seçenek ise uluslararası kamuoyunu harekete geçirip Rusya, rejim ve İran’ın karşısında büyük bir koalisyon bloğu oluşturmak ve baskı yaparak bu harekâtı siyasî ve diplomatik yollarla durdurmak. Daha önceden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir açıklaması vardı, “Biz gerekirse, doğrudan rejimi caydıracak şekilde askerî hamle yapabiliriz.” dedi. Bu, Türkiye’nin eğer harekât devam ederse, doğrudan rejime yönelik bir hamle yapacağı anlamına gelir. 

Rusya ile Türkiye’nin doğrudan karşı karşıya gelmesi gibi bir durum söz konusu olunca, aklımıza Rus uçağının düşürülmesi meselesi geliyor. Domates ambargosundan öte bir şey yapamadılar açıkçası… Netice itibariyle karada Rus unsurları yok. 

Her ne kadar karşı karşıya gelmiş olsa da çatışmaya girecek zeminin hiçbir şekilde meydana gelmemesi için çaba sarf ediyor iki ülke de. Böyle bir durumda da Rusya’nın Türkiye’ye karşı doğrudan bir askerî adım atacağını sanmıyorum; ama rejimi daha fazla destekleyerek buna cevap verebilir. Bu da Türkiye ve Rusya ilişkilerinde gerginliğe sebep olabilir. Türkiye’nin de bunu tercih etmediğini görüyoruz. Çünkü Suriye’nin dışında iki ülkenin çalıştığı birçok alan var. Taraflar bu krizi yönetmeye çalışıyor. Ben durumun o noktaya kadar gideceğini düşünmüyorum. 

Çalıştığı alanın yanında, çatıştığı alanlar da artmaya başladı son dönemde… “Libya mevzusu da İdlib’e benzer bir şey mi olacak?” düşüncesi tedirgin ediyor insanı…

Rusya orada Suriye’dekinden daha farklı, aktör değil; ama Hafter ile belli bir angajmana sahipti. Türkiye bu anlamda Rusya’yla daha iyi bir ilişki dinamiği kurdu Libya’da. Bir anlaşma zeminine ulaştı; ama Hafter ateşkesi kabul etmedi ve Rusya’yı da açığa düşürecek bir hamle yaptı. Şimdi Wagner’in de çatışma bölgesindeki cephe hatlarından geri çekildiğini görüyoruz. Yani Türkiye ve Rusya’nın, Libya hususunda anlaşma ihtimali, Suriye’ye nazaran daha fazla. Daha fazla ortak noktaları var; ama Suriye’de yaşananlar Libya’yı, Libya’da yaşananlar da Suriye’yi etkiliyor. Dolayısıyla Türkiye ve Rusya arasında belli noktalarda çatışmalar olsa da iki ülke de bunun, krize dönüşebilecek bir şekilde artmasını istemiyor. Rusya’nın şunu anlaması lazım; ki bu mesele Türkiye için hayatî önem taşıyor: Dört milyon insanın Türkiye’ye mülteci olarak gelme ihtimali söz konusu ve büyük bir insanî kriz var. Rusya mevcut adımları atmaya deva ederse, eninde sonunda Türkiye ile karşı karşıya gelme durumu oluşacak. Türkiye bir yerde buna “Dur!” diyecek. 

Askerî harekât dışında bir çözüm kalmıyor anlaşılan…
Uluslararası kamuoyu devreye girip büyük bir baskı oluşturursa geri adım atabilirler. Zaman zaman bu gerçekleşti. Daha önce de bazı askerî harekâtlar bu şekilde durdurulmuştu; ama eğer böyle bir durum olmazsa Türkiye’nin, muhalifleri güçlendirip, rejime karşı askerî bir hamle yapması gerekiyor. Aksi taktirde Rusya, İran ve rejim eliyle yürütülen bu harekât devam edecek ve yüz binlerce, milyonlarca insanın Türkiye’ye yeniden mülteci olarak gelecek olması, Türkiye’nin iç politikasına da çok menfi bir şekilde yansıyacak…

Teşekkür ederiz.
Rica ederim. 


Baran Dergisi 681. Sayı