Batı’ya jest için müzeye çevrilen Ayasofya Camii Batı’ya jest için müzeye çevrilen Ayasofya Camii

Lozan’ın başarı gibi gösterilmesinin sebebi nedir?

Haim Naum malumunuz Osmanlı'nın son hahambaşısı. Lozan'da mevcudiyetinin resmi tarihe göre açıklaması Türk heyetinin Fransızca tercümanlığını yapıyor. Çok iyi bir Fransızcası var, doğru. Zaten şimdi üstü örtülmeye çalışılan detaylardan biri burada kendini gösteriyor. Daha Abdülhamid döneminde İsmet İnönü Harbiye'den yeni mezun. Bugün de aynı sistem Harbiye'den mezun olurken zannediyorum subay adayları kendi sınıflarını belirlerler. İsmet topçu oluyor. Topçu Okulu o gün Halıcıoğlu'nda, Haliç’e gidiyor, sınıf eğitimine başlıyor. O sınıf eğitimi müfredatı içerisinde yabancı dil de var. Dönemin revaçta yabancı dili Fransızca. Haim Naum ile İsmet'in tanışması oradan, çok eski yani. İsmet 23-24 yaşlarındayken onun Fransızca öğretmeni olmak itibariyle Naum ile kişisel bir biçimde yolları kesişiyor, tanışıyorlar. Burası önemli bir nokta, çünkü tek başına ele alırsan hiçbir önemi yok fakat fotoğrafın bütünü içerisinde önemli. Haim Naum gene resmi tarihin anlatımına göre İstiklal harbi yılları boyunca Avrupa'da ve Amerika'da Ankara yanlısı kulis faaliyetleri yapıyor. Fakat 5816’ya değecek olan bir mesele; Haim Naum’un aynı yıllarda Ankara'daki bazı üst düzey zevatın Avrupa'daki gizli yatırımları ile ilgili yatırım danışmanlığı tarzında bir işlevi olduğunu da görüyoruz. Bu hem ilginç hem önemli bir detay. Sonra Haim Naum dediğim gibi Lozan’a işte görünürde Fransızca tercümanı olarak götürülüyor ama oradaki gerçek işlevi artık az çok herkes bunu öğrendi; el altından gizli pazarlıklarla ara buluculuk. Haim Naum’un rolünün dışına çıkan Lozan’ın bütününü karakterize eden şöyle bir boyutu da var. Konferansın daha ilk günlerinde Lord Curzon İsmet İnönü’ye gayri resmi bir teklifte bulunuyor: “Seninle biz asıl pazarlığımızı, görüşmelerimizi resmi müzakereler sırasında herkesin gözü önünde değil geceleri kulis faaliyet içerisinde yapalım” diyor. İsmet de bu usul teklifini kabul ediyor. Ama bilinçli ama diplomatik cehaletinden ötürü Lozan'da Türk tarafının gerçekten başarılı olabilme şansını yapısal olarak ortadan kaldırıyor. Çünkü Lozan'da Türk tarafının şansı maddi anlamda zayıf taraf olduğu için dünya kamuoyunu yanına çekebilmek, haklılığına inandırabilmek bunun için de her şeyi göz önünde yapması lazım ki bunlar basına yansıyacak, dünya kamuoyu da Türk tezlerini destekler hale gelebilecek, İngiltere'nin maddi ağırlığını bu psikolojik, sosyolojik güçle dengeleyebilecek. Bu şansı kaybetti İnönü. Bunu kaybetmenin yanı sıra tabii o türlü gerçek gizli görüşme akışı içerisinde arabuluculara ihtiyaç vardır, işte burada Haim Naum devreye girdi ve en önemli pazarlık konularından bir tanesi Hilafet meselesi oldu. Aslında burada büyük bir çelişme yaşanmadı. Çünkü Lozan diye bir olay hiç olmasa, İtilaf tarafı bize “Ne istiyorsanız kâğıda yazın, konferans yapmaya tartışmaya gerek yok, biz baştan açık çek veriyoruz, bunların hepsini de kabul ediyoruz” demiş olsalardı, Türkiye Hilafeti gene ilga edecekti. Türkiye'nin Hilafeti ilga etmesinin sebebi dışarıdan baskı görmesi değil, kendileri İslam karşıtı olmasıydı. Dolayısıyla olayın şöyle yansıtılması da yanlış bir takdim; Haim Naum İngilizler hesabına Hilafeti ilga etmeye bizi ikna edebilmek için çok yoğun bir baskı uyguladı. Lozan'daki tarihi rolü de bu şekilde ortay çıktı. Lozan olmasaydı da ilga edilecek, çünkü bu bir alışveriş, karşılıklı çıkar hesabı değil. Bu gene ontolojik bir mesele. O andan itibaren Türkiye'nin siyasi anlamda kaderini elinde bulunduranların tamamı istisnasız zaten iliklerine kadar İslam karşıtı. Bu insanlar haliyle Hilafeti de ilga edecek, İslam kanunlarını da kaldıracak, defalarca söyledikleri gibi 30 senelik bir plan hazırlayacaklar, kademe kademe İslam'ı tamamen bu topraklardan silmeye çalışacaklar. Ama Haim Naum gene de bu anlamda aslında ne kadar stratejik bir rol üstlendi Lozan'da, bu da tartışmaya açık. Bizimkilerin vermek istemeyip de böyle söke söke onlardan alınmış olan bir taviz yok ortada. Belki şu düşünülebilir; bizimkiler dediğim gibi Hilafet’ten ve İslam'ın bütününden vazgeçmeye dünden razıydı ama karşı taraftan kendi istedikleri cinsten yani -bu maddi taviz demektir- kuponlar meselesi gibi. Osmanlı'dan intikal edecek olan dış borçlar silinsin ya da asgari bir düzeye indirilsin. Ya da sınırlarda alabileceği toprak tavizleri gibi bir kumpas kuruyorlar. Biz kesinlikle hilafeti kaldırmaya gönüllü değiliz de falan ama bir bedelini görelim bakalım, siz ne vereceksiniz. Bu noktada Haim Naum devreye giriyor ve şimdi bu yakın zamana kadar, resmi tarih ve ideoloji tarafından tamamen uydurma olarak nitelendirildi, Hilafet pazarlığı da Haim Naum’un gizli bir arabulucu rolü üstlendiği iddiası. Halen bizim cenah yeteri kadar farkında değil. Benim üzüldüğüm bir nokta, bundan 3-4 sene önce Yeditepe Yayınlarından Muammer Erkul'a ait bir hatırat yayınlandı. Muammer Erkul Tek Parti Döneminin üst düzey şahıslarından. Cumhuriyetin ilanından sonra İstanbul Belediye Başkanlığı, Ankara Valiliği ve Belediye Başkanlığı yapmış sonra milletvekili olarak devam etmiş biri. Niye kimliğini bu şekilde söylüyorum, çünkü her zaman alışılagelmiş olan ulusalcı itiraz argümanı var ya, bunlar “Bunu kim söylüyor, Rıza Nur söylüyor, Kadir Mısıroğlu söylüyor, Necip Fazıl söylüyor, onlar zaten yobaz, Atatürk düşmanı, Cumhuriyet düşmanı, söylediklerine itibar edilmez” şeklinde bir kategorik ret silahına davranıyor hemen. Onların adamı olan Erkul’un hatıratında görüyoruz. Lozan müzakerelerinin devam ettiği günlerden bahsediliyor. Diyor ki, “Bütün Ankara, Hilafet pazarlığı nedeniyle Lozan'da Haim Naum’un devreye girmiş olması dedikodusuyla çalkalanıyor.” Yani anlıyoruz ki, sonraki yıllarda Kadir Mısıroğlu'nun, Necip Fazıl'ın kendi hayal dünyasından uydurduğu bir şey değil. Lozan müzakereleri devam ederken, bunun kokusu zaten çıkmış bütün Ankara'da, İstanbul'da. Üst düzey zevatın diline düşmüş, gizliliği de ihlal olmuş, ortadan kalkmış. Öyle hiç de yobaz uydurması falan değil. Bu kaynak belki de yeni olduğu için bizim cenahta da yaygınlaşmış değil. Haim Naum’un Lozan’daki başarısı daha sonra ödüllendiriliyor ve Mısır Baş Hahamı oluyor. Temmuz 1952’de Hür Subaylar Darbesi oluyor. Mısır'da Kral Faruk rejiminin devrilmesine kadar ve Nasır’la olan samimiyetine de baktığımızda oradaki darbede de çok ciddi rolü bulunuyor Naum’un.

Röportajın tamamı için TIKLAYINIZ